CHP en zayıf zamanında Ak Parti’ye karşı zafer kazandı!

Mehmet Ali ÖNEL yazdı… CHP en zayıf zamanında Ak Parti’ye karşı zafer kazandı! İmamoğlu sadece İstanbul’u kazanmadı, 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimi için önemli bir avantaj elde etti. Bu noktaya nasıl gelindi anlatmaya çalışalım; Ak Parti hatalar serisine devam ederek ANAP’laşma sürecine girmiş oldu. Özal’ı bitiren yakın çevresiydi, Erdoğan da yakın çevresinin etkisi ile ciddi hatalar yapmaya … CHP en zayıf zamanında Ak Parti’ye karşı zafer kazandı! Devamı »

Eklenme Tarihi: 01 Nis 2024
4 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 01 Nis 2024
CHP en zayıf zamanında Ak Parti’ye karşı zafer kazandı!

Mehmet Ali ÖNEL yazdı…

CHP en zayıf zamanında Ak Parti’ye karşı zafer kazandı!

İmamoğlu sadece İstanbul’u kazanmadı, 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimi için önemli bir avantaj elde etti.

Bu noktaya nasıl gelindi anlatmaya çalışalım;

Ak Parti hatalar serisine devam ederek ANAP’laşma sürecine girmiş oldu.

Özal’ı bitiren yakın çevresiydi, Erdoğan da yakın çevresinin etkisi ile ciddi hatalar yapmaya başladı.

En temel konularda yüzü Batı’ya müzahir takım elbiseli Ak Partili kadınların etkisinde kaldı.

Erdoğan’ı etkileme gücü olan bu çevreler, kadın haklarını koruma adına aile kurumuna büyük zarar verdi.

Geleneksel Türk aile yapısı içindeki baba rolünü kanun gücü ile yok ettiler, kadınların yönetiminde yeni bir aile modeli inşa ettiler. Eşyanın tabiatına aykırı bu durum, aile içi şiddeti daha da körükledi.

Sosyal medyanın çekiciliği ve bir türlü rayına oturtulamayan batılı eğitim sistemi gençleri kendi değerlerine yabancılaştırdı.

Sonuçta kocasını takmayan kadın, babasını dinlemeyen çocuk, birliği bozulmuş bir aile yapısı ortaya çıktı. Sözün özü muhafazakar tabanını Erdoğan kendi eliyle dönüştürdü. Öyle ki Ak Partili ailelerin çocukları karşı mahalleye geçiş yaptı.

Mazlumun, mağdurun hamisi olan Erdoğan, yıllar içinde etrafını saran dalkavuklar yüzünden toplumun en alt tabakasını görmez, duymaz oldu.

Tabanın sesini yukarıya iletecek kadrolar, kendi varlık sebeplerini dalkavukluğa bağlayınca, zirve ile tabanın iletişimi kesildi.

Tabanla tavan arasında iletişimi sağlayacak bir başka kanal da bağımsız tarafsız medya olmalıydı. Ancak Erdoğan medyayı sistemden beslenen işadamları vasıtasıyla ve embedded gazeteciler eliyle tamamen etkisiz hale getirdi. O kanal da tıkandı.

Yakıcı toplumsal sorunlar biriktikçe birikti.

Masum çocukların hayatına mal olan başıboş köpek sorunu bile çözülemedi. Erdoğan bir kaç kez bu meseleyi Batı modeli ile çözeceğiz dedi ama yakın çevresinde köpekleri çocuklara tercih eden birileri vardı ve onları aşamadı.

O birileri, kedi ve köpekler için adliyeleri dolduruyor ama köpeklerin parçaladığı çocuklar için tek kelam etmiyorlardı.

Erken evlilik yaptıkları için mağdur edilen en az 8 bin ailenin sesi de duyulmadı.

Erkek eşine tecavüz etmekten hapse atılıyor, kadın çocuklarıyla kurdun kuşun insafına bırakılıyordu. Ama sorsanız, kadını koruyorlardı.

Öte yandan aynı yaşlardaki gençler nikahsız cinsel özgürlüğe sahipti ve kimse onlara karışmıyordu.

Ortaya çıkan tablo şuydu, muhafazakar kesimin çocukları nikahlı olarak aile kurunca cezalandırılıyordu ama nikahsız birliktelikler özgürlük olarak görülüyordu.

Son yıllarda başta savunma sanayisi olmak üzere bir çok alanda milli hamleler yapılıyordu. Ancak tarımda, gıdada ve sağlıkta bütün politikalar küreselci sisteme entegre edilmişti.

Devasa hastaneler inşa ediliyor ama insanlar hastanelere düşmesin diye önleyici koruyucu sağlık sistemi ihmal ediliyordu.

Hastanın müşteri olarak görüldüğü küreselci sağlık politikaları, sistemin içinden gelen Sağlık Bakanı ile sorgulanmaz hale geldi.

Bu anlayış, 2020’de patlak veren pandemi ile zirveye çıktı. Türkiye küreselci sağlık sisteminin laboratuvar ülkesi oldu. Ekonomi çarkının durdurulmasının maliyeti büyük oldu. Bugün yaşanan ekonomik krizin temelinde işte o sağlık politikası vardı.

Kriz her zaman olduğu gibi yine en dezavantajlı kesimleri vurdu, bilhassa dar gelirli emekliler hayatını idame ettirmez hale geldi.

Ekonomiyi atanmamış İMF şefi gibi yöneten Mehmet Şimşek, emekliye yapılacak iyileştirmeye itiraz etti.

Şimşek ve ekibi, enflasyonu dizginlemek için devlette tasarrufu ve memleketin kaymağını yiyen kesimlerden vergi almayı akıl etmiyordu.

Ve Gazze… Erdoğan etkileyici hitabetiyle mazlum coğrafyanın tek lideri olmuştu.

Ancak İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama retorik olarak karşı koymak yetmiyordu. Zalimi durdurmak için somut adımlar gerekiyordu. Hiç değilse İsrail’e ticari ambargo konulabilirdi ama yapılmadı. Özellikle düzensiz göçmen sorunu Türkiye’nin sosyo demografik yapısını ve iç güvenliğini etkileyecek çok ciddi boyutlara gelmiştir.

Suriye’de savaşın en yoğun olduğu günlerde kadın ve çocuklara kapı açılması Türkiye’nin vicdani ve insani sorumluluğunun gereği idi.

Ancak mesele orada kalmadı, Afrikalısı, Asyalısı ne varsa ipini koparan genç erkekler ülkeye akın etmeye başladı.

Davutoğlu’nun üstün çabaları ile AB ile geri kabul anlaşması imzalanması meseleyi kangrene dönüştürdü.

Türkiye edilen üç beş paraya Avrupa’nın sınır bekçiliğine soyundu ve karşılığında da hiç bir kazanım elde edemedi.

Sonuç olarak İstanbul’da bazı mahallelerde yabancı gettoları oluştu, başta uyuştucu ve fuhuş batağı olmak üzere her türlü rezillik olağan hale geldi.

Bir başka sorun da hal yasasının bir türlü çıkarılamamış olması ve halkın üç harfli marketlerin insafına terkedilmesi.

Bir yanda tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticiler mağdur ediliyor öte yanda vatandaş temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bu denklemin tek kazananı mafyalaşmış aracılar ve kartel marketler oluyor.

Ve barınma sorunu. Bu sorunun da temelinde Türkiye’nin balıklama atladığı pandemi kısıtlamaları yatıyor. 2 yıl boyunca çivi çakamayan inşaat sektörü iflas etti, ülkede en az 1 milyon konut açığı oluştu.

Enflasyonun da kontrolden çıkması ile bu sorunun çözümü çok daha zorlaştı. Önümüzdeki yılların en yakıcı toplumsal sorunu hiç kuşkusuz barınma sorunu olacak. Bu sorunun çözümü maalesef hiç kolay olmayacak ve yıllar boyu sürecek bir mesele olarak gündemde kalacak.