Sayın Biden geçtiğimiz hafta, Pekin yönetimine karşı oluşturulan “Dörtlü” ittifak üyesi ülkelerin liderleri ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Tayvan’ı Çin’e karşı savunacaklarının sözünü verdi ve bölgedeki Amerikan ekonomik nüfuzunu toparlamak için bir düzine devletin iştirak ettiği yeni bir ekonomik paktın kurulduğunu ilan etti.
Ancak Çin hem ekonomik hem de diplomatik cephede Asya kıtasının büyük bir bölümünde çoktan ABD’yi geride bıraktı. Washington’un attığı adımlar ise bu durumu değiştirmeyecek gibi görünmektedir.
Bölgesel güç dinamiklerini ölçmek amacıyla ekonomik veri takibi yapan Lowy Enstitüsü’nün Asya Güç Endeksine göre ABD’nin bu bölgedeki koz avantajları 2018’den bu yana sert şekilde düşerken Çin’inkiler ise sürekli arttı.
Biden’ın ortaya koyduğu yeni plan çerçevesinde, ticaret, tedarik zincirleri, altyapı ve yozlaşma ile mücadele hususlarında iş birliği çağrısı yapıldı. Fakat, genelde ticaret anlaşmalarının en önemli başlığı kabul edilen, devasa ölçekteki Amerikan ithalat pazarına daha avantajlı erişim hakkı bu plan içinde yer almadı. Buna rağmen ABD’li yetkililer yaptıkları açıklamalarda bu planın “geçmiş versiyonlara” göre 21. yüzyıla daha uygun olduğunu dile getirdi. Fakat, Amerika’nın yeni potansiyel ortakları bu işten bir şeyler kazanabileceklerinden pek emin değil. İhracat hususundaki bu tereddüt, baştan doğru yaklaşılması halinde Amerikalı şirketlere bir dayanak olması işten bile olmayan dijital ekonomi vakası örneğinde olduğu gibi Washington’un yeni zuhur eden meselelerde kuralları belirleme kabiliyetini zayıflatabilir.
"Çin çoktan liderliği ele geçirdi"
Bütün bunlar yaşanırken Çin çoktan liderliği ele geçirdi. Devlete ait şirketler, çoğu Pekin’in hala yayılmaya devam eden ‘Bir Kuşak, Bir Yol’ projesi çatısı altında olmak üzere bir sürü büyük projenin ihalelerini almayı başardı.
Çin bölgede ayrıca ısrarcı diplomasi de yürütmektedir. Çin’in Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Güneydoğu Asya ve Pasifik bölgelerine gerçekleştirdiği ziyaretlerin sayısı Amerikan mevkidaşı Antony Blinken’a adeta tur bindirdi. Sayın Biden’ın geçtiğimiz günlerdeki Asya ziyareti her ne kadar büyük bir tantana kopardıysa da aslında bu, 16 aydır başkanlık koltuğunda oturan başkanın bölgeye gerçekleştirdiği ilk ziyaretti ve bu süreç içinde sadece Güney Kore ve Japonya gibi yakın müttefikler bizzat ziyaret edildi.
Çin’in bir diğer hamlesi de nüfuz elde etmek istediği ülkeler içinde güçlü elit kesimler yetiştirmek oldu. Filipinler’de yeni seçilen başkan ve başkan yardımcısı, Çin’in ülkelerinde yaptığı yatırımlardan siyasi olarak çıkar sağlayan isimler oldu. Kamboçya ve Solomon Adaları’nda ise Çin, yürüttüğü diplomatik faaliyetler neticesinde kendi topraklarından çok uzaklarda askeri varlığını genişletmek için kapıları araladı. Endonezya’nın deniz ticareti ve yatırımlardan sorumlu bakan ile kurulan güçlü ilişki Pekin yönetimine, bu ülkenin 5G altyapısının Huawei’ye verilmesi benzeri anlaşmalar için gerek duyduğu erişimi sağladı.
Bu mücadelede, ABD’nin elinde Çin’de olmayan bir şey var: Biden hükümetinin deyimiyle “aynı kafadan” demokrasilerle uzun yıllar önce tesis edilen ve zamanın getirdiklerinden sağ çıkmayı başaran ittifaklar, ‘Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’ üyesi devletler (Japonya, Avustralya ve Hindistan) ve Güney Kore. ‘Dörtlü’ grubunun amacı, ABD ve müttefiklerinin mesela aşı ve altyapı gibi konularda Çin’e karşı bir alternatif oluşturabileceklerinin gösterilmesidir.
Ancak bu ittifak henüz ortada büyük bir etki yaratamadı. Hint-Pasifik bölgesindeki ülkelere sene sonuna kadar bir milyar adet aşı teslim edilmesine yönelik üstü kapalı verilen sözler, Hindistan’daki üretim sorunları nedeniyle tutulamadı.
Aslına bakılırsa, Dörtlü İttifak, Amerika’ya has bir zayıflığı gözler önüne sermektedir: ABD, bölgede bulunan çok sayıdaki demokratik ülkeler nezdinde güçlüyken Güneydoğu Asya’nın orta bölgesinde ise zayıftır. Zaman içinde, daha baskın bir Çin yönetimi, kriz dönemlerinde ABD’nin bölgedeki askeri üslere olan erişimini kesebilir, ticaretle uğraşan Amerikan şirketleri için sorunlar çıkartabilir ve Amerikalı diplomatları seslerini duyurmak için daha çok çalışmak zorunda bırakabilir.
Washington’un ekonomi alanındaki devlet hamleleri düzelmedikçe Asya’daki nüfuzu çökmeye devam edecektir. Biden hükümeti, bölgede pek de heyecan uyandırmayı başaramayan ekonomik planının yanı sıra bir şekilde siyasi cesaretini toplayıp TPP’nin (Trans-Pasifik Ortaklık) halefi olan anlaşmaya katılmalı ve içerideki muhalefete bu hamlenin Çin’i dengeleme hususunda önemli bir araç olarak kullanılabileceği güzelce açıklanmalıdır. Buna ilaveten, görece küçük ancak yine de önemli ve tarafsız ülkelerin Çin tarafından kazanılması hususunda daha saldırgan bir tavır takınmalıdır.
Çin ile Asya kıtasında rekabet etmek kolay olmayacak ancak bu rekabeti kazanmanın ilk adımı şu anda ABD’nin geride olduğunu kabul etmektir.