Türkiye İnsan Hakları Kurumu, "Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Cinsel İstismar ve Kötü Muamele İddiaları Raporu"nu açıkladı. Raporda, cezaevinde 78 genç için yaşlarına göre gruplandırma ve kendileri için ayrılmış bölüm bulunmadığı, bu durumun, gençlerin istismarına zemin hazırladığı bildirildi.
Kurumun açıkladığı raporda, cezaevinde gençlik koğuşu bulunmadığı, S.Ö. isimli mahpusun, 19 yaşına girdiği andan itibaren yetişkinlerle aynı koğuşa yerleştirildiği ifade edilerek, dayak ve cinsel saldırı iddialarının bu koğuşta meydana geldiğini belirtildi.
Bu uygulamanın BM tarafından kabul edilen "Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar" ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile çeliştiğine dikkat çekilen raporda, genç mahpusların öncelikle yetişkin mahpuslardan ayrı kurumlarda, bunun mümkün olmadığı hallerde ise yetişkinlere mahsus cezaevlerinin ayrı bölümlerinde tutulmalarının istendiği vurgulandı.
Raporda, düzenlemelere rağmen, gençlik kapalı ceza infaz kurumlarının yeterince yaygınlaştırılmadığı ve bu tip cezaevlerinde gençlik bölümlerinin oluşturulmadığı aktarıldı.
İnceleme tarihi itibarıyla cezaevinde, 67 koğuş ve 479 odada bin 337 tutuklu ve hükümlünün bulunduğu belirtilen raporda, 78 genç tutuklu ve hükümlünün yaşlarına göre gruplandırılmadığı, kendileri için ayrılmış bölümlerin olmadığı bilgisine yer verildi. Raporda bu durumun, gençlerin istismar edilmesine zemin hazırladığı kaydedildi.
Maddi durumu zayıf gençler korumasız durumda
Raporda, mahkumiyet süresinin, mahpuslar arasında hiyerarşik ilişkilerin oluşmasına yol açtığı, cezaevinde uzun süre kalınacak olmasının diğer mahpuslar üzerinde hakimiyet kurulmasına sebep olduğu bildirildi.
Gençlik çağına yeni adım atmış olan S.Ö'nün, 46 yıl hapse mahkum edilmiş olan Z.Y. tarafından sürekli dövüldüğünün belirlendiği bilgisine yer verilen raporda, dayak olayına şahitlik eden diğer mahpusların da korkularından Z.Y'ye karşı koyamadıkları, maddi durumu zayıf ve sigara bağımlısı gençlerin fiziksel şiddete ve tacize tamamen korumasız duruma düştüğü kaydedildi.
Raporda, hükümlü ve tutukluların koğuşlarının belirlenmesinde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun emredici hükmüne uygun olarak yaşın, suçun niteliğinin, ceza miktarının, mahpusun akıl ve beden sağlığının dikkate alınmasını ve bu hususların sürekli olarak denetlenmesi tavsiye edildi.
"Koğuş mümessilliği" devam ediyor.
Raporda, şiddet ve taciz olaylarıyla yakın ilişkisi bulunan "koğuş mümessilliği" uygulamasının, cezaevi yönetimlerinin bilgisi ve onayı dahilinde devam ettiği belirtilerek, düzeni sağladığına inanılan ZY'nin de koğuş mümessili olduğu bildirildi.
Cezaevinde farklı tarihlerde gündeme gelen üç ayrı cinsel taciz iddiasıyla suçlanan kişilerin de koğuş mümessili olduğu kaydedilen raporda, bu durumun, ceza infaz kurumlarında mümessillik uygulaması üzerinden güç ilişkisi kurulduğu, güç ilişkisinin insan hakları ihlallerine yol açtığı belirtildi.
Raporda, cinsel saldırı olayının ardından Z.Y'nin Antalya'dan Isparta'ya nakledildiği, Türkiye İnsan Hakları Kurumu uzmanlarının incelemesinde, Z.Y'nin burada da gençlerle aynı koğuşa verildiği, kendisini "mümessil" seçtirdiği ifade edildi.
Raporda, Z.Y'nin de şu beyanlarına yer verildi:
"Ben koğuş mümessiliydim. Şu anda da koğuş mümessiliyim. Beni koğuş seçti mümessil olarak. Mümessilli, düzenin sağlanması için gereklidir. Üç kişinin olduğu yerde bir reis seçilir. Sözünü geçirmen gerekir. Sözünü geçirmezsen, insanlar da idare de huzursuz olur. Koğuş mümessili olarak zaman zaman kızmak durumunda kalınır. Birine bir fiske vurulur. Otoritemi kuramazsam düzen bozulur ve idare de bizden rahatsız olur."
Raporda, ayrıca, koğuşun düzeni için şiddeti gerekli gören bir mahpusun mümessil seçilmesine göz yumulmasının, gönderildiği cezaevinde de mümessil seçilmesi ve cezaevi yönetiminin de bunu kabul etmesinin, cezaevlerinde meydana gelen fiziksel şiddet ve cinsel saldırı iddialarına zemin hazırlayan nedenlere örnek olduğu anlatıldı.
Ceza infaz kurumu savcılığı uygulamasının da eleştirildiği raporda, asli fonksiyonu gözetim ve denetim olan ceza infaz kurumu savcılığının fiilen cezaevi yöneticiliğine dönüştüğü belirtildi.
Rapora göre, bu durum ceza infaz kurumu savcılarını taraf haline getirmekte ve ceza infaz kurumlarında meydana gelen insan hakları ihlali iddialarının tarafsız bir şekilde incelenememesi sonucunu doğurmakta olduğu aktarıldı.
Görüşülen mahpusların tamamının sorunları olduğunda ceza infaz kurumu savcısına ve cezaevi müdürlerine ulaşamadıkları, infaz ve koruma başmemuru ile görüşebildiklerini ifade ettikleri belirtilen raporda, bu durumun gözetim ve denetim açığını ortaya koyduğu kaydedildi.