Coğrafyamızı kan gölüne çeviren Amerika'dan medet ummak ne ola ki?

Mustafa Kaya Milli Gazete'de yayımlanan 'Medet Ya Amerika (!)' başlıklı yazısında 'Irak’taki işgal süreciyle 2 milyon insanın ölümüne doğrudan sebep olan, coğrafyamızı kan gölüne çeviren Amerika’dan Suriye’deki sorunu çözmesini beklemek, ABD’nin insafına sığınmak, onlardan medet ummak ne ola ki?' ifadelerini kullanarak ABD'den medet ummanın yanlışlığına değindi.

Eklenme Tarihi: 11 Nis 2017
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Coğrafyamızı kan gölüne çeviren Amerika'dan medet ummak ne ola ki?

Mustafa Kaya'nın Milli Gazete'de yayımlanan '' başlıklı yazısı:

İdlib hepimizi derinden etkileyen, acıya boğan vahşi bir saldırı ile karşı karşıya kaldı. Hayatını kaybeden 600 bin insanı tekrar hatırlamamıza sebep olan bu menfur kimyasal saldırı sonrası yaşanan olağanüstü hareketliliği yakından izliyoruz. Suriye’deki olayların başlamasından bugüne ABD ilk defa doğrudan Suriye’deki rejimi hedef aldı ve saldırının yapıldığını iddia ettiği Şayrat üssünü 1. Körfez Savaşı’nda Irak’a karşı kullandığı Tomahawk füzeleriyle vurdu. İlginç nokta şu ki, gerekçe Irak’ta olduğu gibi kitle yine imha silahlarıydı. Oysa 2014 yılında kimyasal silahların BM denetiminde Suriye’den çıkartıldığı söyleniyordu. Hem 6-7 gün önce ABD Sözcüsü Suriye’de önceliklerinin Esad’ın gitmesi olmadığını açıklamıştı. Aynı zamanda Astana görüşmeleriyle başlayan olumlu sayılabilecek bir süreç vardı. ABD ve Rusya neredeyse Suriye konusunda birçok başlıkta anlaşabileceklerine dair işaretler veriyorlardı. Bunu gören Türkiye Rakka’ya, Menbiç’e gideceğiz derken beklenmedik bir anda Fırat Kalkanı operasyonunu mecburen bitirmek zorunda kalmıştı. Gelişmeler sanki Suriye’deki rejimin lehine doğru şekilleniyor gibiydi. Peki, bu durumda Esad’ın böylesine bir kimyasal saldırıyı yapmasının kendisine ne faydası olabilirdi ki? Tamam, Esad’ın İdlib’teki vahşeti gerçekleştirme ihtimali elbette var. Bundan önce bunu bize çokça gösterdi ama bu ortamda böyle bir saldırı kendi ayaklarına sıkmak anlamını taşımaz mı?

Bunun yanında bu saldırıya ilk tepkinin Gazze’deki çocuklara kan kusturan İsrail Başbakanı Netenyahu’dan gelmesi akıllara bazı soru işaretlerini getirmiyor değil. Netenyahu saldırının faillerinin kim veya kimler olduğu tam olarak ortaya konulmadan Suriye’ye müdahale çağrısı yaptı. ABD ise 24 saat içinde bu talebi yerine getirdi. Trump’ın gerek bazı ülkelerin vatandaşlarına vize yasağı koymasının yargı tarafından engellenmesi, gerekse de sağlık reformunu yeterli destek bulamadığı için ertelemesiyle birlikte içerde kamuoyu desteğinin yüzde 35’lere düştüğü söyleniyordu. Acaba Trump bu saldırıyla bozulan imajını düzeltmek istemiş olabilir miydi?

Dünyada buna inananlar var mıdır bilmiyorum ama ABD’nin masum çocukların intikamını almak gibi bir derdinin olmadığını anlamak için bundan önce yaptıklarına bakmak yeterli olur herhalde. Bu saatten sonra ABD’nin yapmak istediği şey Ortadoğu’da 2. Irak sürecine hız vermektir. ABD saldırısının hemen ardından Türkiye ve S.Arabistan’ın operasyonların devamı için her türlü katkı vermeye hazır olduklarına dair açıklamaları çok aceleci ve diplomatik vizyonsuzluk olarak tarihe geçti. Bu açıklamalarının bölge dengeleri açısından sonuçları mutlaka olacaktır. Rusya ve İran’ın ABD’nin Suriye’ye saldırısının ‘kırmızı çizgileri’ aştığını söylemeleri ve ”Bundan sonra her türlü saldırıya karşılık vereceğiz” şeklindeki açıklamaları bölgemizi bundan sonra nelerin beklediğini gösteren ilk işaretler oldu.

Türkiye maalesef bu zamana kadar Suriye’de yaptığı yanlışlarına devam ediyor. Bu şekilde masada güçlü olacağını zannediyor. Sürecin devamında ana hedefin Türkiye ve İran’ı karşı karşıya getirmek olduğu açıkken dikkatli bir yolu seçmiyor. Görünen o ki, Türkiye böyle bir riskin sonuçlarını henüz tam olarak değerlendirebilmiş bile değil.

Bununla birlikte referandum sürecini Hilal-Haç Savaşı şeklinde takdim edenler, ‘Suriye’ye attığınız bombalar yetmez daha fazlasını atın’ mealinde ABD’ye çağrıda bulundular. Hayır diyenleri Haçlılarla birlikte hareket etmekle itham ediyorlardı. Bakanlarımızı ülkesine sokmayan Hollanda, gurbetçilerle toplantı yapılmasına izin vermeyen Almanya dâhil birçok Avrupa ülkesi Suriye saldırısında ABD’ye tam destek açıklamaları yaptılar. Türkiye bu tutumuyla karşı savaş yürüttüğünü iddia ettiği batılı ülkelerle aynı noktada buluşmuş olmadı mı? Şimdi ne diyeceğiz? Sözün bittiği yer değil mi burası?

Terör örgütü PYD’ye her türlü desteği açıktan verdiğini resmen bildiğimiz, Irak’taki işgal süreciyle 2 milyon insanın ölümüne doğrudan sebep olan, coğrafyamızı kan gölüne çeviren Amerika’dan Suriye’deki sorunu çözmesini beklemek, ABD’nin insafına sığınmak, onlardan medet ummak ne ola ki? Hilal-Haç Savaşı’nda ABD ne tarafa düşüyor?