Hafta sonu HÜDA Par’ın Diyarbakır’da yaptığı “Kürt Meselesinde İnsani Çözüm Çalıştayı”nın açılışında konuşan bir sendikacı, son çözüm süreciyle ilgili duygusunu bu anakronik cümleyle anlattı: Coşkulu bir tedirginlik içindeyiz
Genel havayı da iyi yansıtıyordu bu cümle.
Çalıştay, HÜDA Par için “İslami Çözüm” yerine “İnsani Çözüm” başlığı dışında da önemli bir açılımdı. Bu süreçte kapısı ne AK Parti ve devlet ne de DEM tarafından çalınmayan HÜDA Par, bu kırgınlık yüzünden sürece desteğini çekmiyor.
AK Partili eski ve yeni milletvekilleri, İslami kesimin Mazlum-Der, Özgür-Der gibi önemli kurumlarının yöneticileri, İslamcı, muhafazakar kesimden entelektüellerin konuşmacı olduğu çalıştay, son 10 yılda devletle ve iktidarla birlikte güvenlikçi ve milliyetçi bir dile doğru savrulan ve Kürt meselesinden uzaklaşan muhafazakar kesimlerin bu sürece hazırlanması için önemli bir ilk adımdı.
Çalıştay aynı zamanda İslami kesimin Kürt meselesi sınavıyla ilgili önemli özeleştiriler, eleştirilere de sahne oldu. Eski AK Parti Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt, 80’lerdeki öğrencilik döneminde İslami cemaatlerde Kürtçe konuşmanın neredeyse mekruh sayıldığı söyledi.
Yazar ve çevirmen Vahdettin İnce, kendi kişisel hikayesinden çok çarpıcı hatıralar anlatarak, asimilasyon canavarının elinden kurtulmuş salondaki Kürtleri tebrik etti.
Özgür-Der başkanı Rıdvan Kaya ve Mazlum-Der Başkanı Kaya Kartal, Türk ve Kürt milliyetçilikleri eleştirirken anadilde eğitim hakkı taleplerine destek verdi.
Aynı anda Diyarbakır’da başka bir salonda 2015’de Mazlum-Der’den Kürt meselesi merkezli bir tartışmayla kopan şubelerin kurduğu Hak İnsiyatifi’nin de Kürt Forumu toplantısı vardı.
Burada da Metin Karabaşoğlu, Mümtazer Türköne, Ali Bulaç gibi isimler konuşmacıydılar.
Bundan bir ay önce İHH, Kürt meselesini ve yeni çözüm sürecini konuşmak üzere Diyarbakır’da benzer bir toplantı organize etmişti.
Ondan bir ay önce de DİSA’nın benzer bir toplantısı olmuştu. Önümüzdeki aylarda Diyarbakır Ticaret Odası, bölgedeki STK’ları süreci konuşmak üzere toplayacak.
Yani Diyarbakır’ın gündemi hâlâ süreç.
Dört saat uzaklıkta Van’ın gündemi ise, belediye başkanı Abdullah Zeydan’a verilen hapis cezasının ardından belediyeye atanan kayyım.
Kayyım olarak vali, belediye binasına makam arabasıyla gelirken, arabanın içinde olduğu anlaşılan valiliğin kameramanı arabanın önündeki Türk bayrağını çeken bir videoyla bu gelişi yayınladı.
Ülkenin bir belediyesini Türk bayrağıyla fethettiğini zanneden anlayışla, Öcalan’la müzakere yürüten anlayışın aynı devletin içinde yer almasını anlayamayanlar çok haklı.
Tuhaf olan bu anakronik hali herkesin kabul etmiş olması.
DEM’in iki eşbaşkanı Van’da kayyım kararına karşı polislere karşı direnirken, aynı DEM’in İmralı heyeti Erbil’de Mesud Barzani ile Türkiye’deki çözümü konuşuyordu.
DEM Parti’nin ve PKK’nın kayyım ve diğer operasyonlardan artık o kadar da etkilenmediği anlaşılıyor.
Geçen hafta Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’a hapis cezası ile “Kent Uzlaşısı” gözaltılarının ardından çıkan DEM Parti PM bildirisinde bu iki gelişmeden bir cümle bile bahsedilmemişti.
Ama DEM’in “süreç”i anlatmak için düzenlediği “Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları”na değinilmişti.
Bu parti tarihindeki en pozitif metinde 34 kez “barış”, 14 kez “çözüm”, 3 kez “Öcalan”, 2 kez “kayyım”, 1 kez “Rojava” geçti.
Aynı günlerde PKK’dan gelen 15 Şubat açıklaması ise PKK’nın 40 yıllık tarihindeki en pozitif metin olabilir.
Öcalan’ın çağrısıyla “PKK’nın ve Kürtlerin değişeceğini” söyleyen metin, Öcalan’ın beklenen çağrısına PKK’nın verdiği bir ön cevap olarak okunabilir.
Süreçte aktif olan isimler PKK’nın bu açıklamasına çok önem veriyor ve bu açıklamanın ümitlerini artırdığını söylüyor.
Ankara’dan gelen bilgilere göre DEM İmralı Heyeti, Erbil temaslarının ardından üçüncü kez Öcalan’la görüşmek için İmralı’ya gidecek.
Yani hem negatif hem pozitif gelişmeler aynı anda yaşanıyor.
Ama kayyım kararlarını ve gözaltılar çözüm sürecinin ilerlemesini durdurmuyor: Süreç o gelişmelere şerbetli görünüyor.
Zaten bu süreç Demirtaş ve pek çok siyasetçi hapisteyken başladı. Ankara saldırısına rağmen sürdü, Ahmet Türk’e kayyıma rağmen ilerledi.
Bu saatten sonra da bu gelişmeler onu durduramayacak gibi duruyor.
Kurdish Studies Center direktörü Reha Ruhavioğlu, bu ikili hayatı ve anakronizm için şöyle yazdı: “Kürt meselesinde süreç bir karmaşa halinde yürüyor ama bir yandan da Kürt tarafı başta olmak üzere hemen herkes bütün gelişmelerin anlamlı biçimde değişeceği bir vakti bekliyor. Zemberek o güne kuruluyor ve kurulmuş saat çalmaya başladığında yeni bir döneme başlayacağımıza dair beklenti büyüyor. O yüzden silahsızlanma çağrısının beklendiği gün olan 15 Şubat, Van’a kayyum atandığı güne dönüştüğünde sürecin mekanizması durmuyor, çalışmaya devam ediyor. Kandil’e mektup gidiyor, Erbil ve Süleymaniye’de süreç temaslarının takvimi işliyor. Kulağa tuhaf geliyor fakat Türkiye’nin silahsızlanma/çözüm denemeleri içinde yöntem itibariyle en karmaşık ama sonuca en yakın olanını yaşıyoruz. Çelikten bir sabır ve irade istiyor.”
Ama bu bataklıkta gül yetiştirmek mümkün olmasa da nilüfer çiçekleri çiçekleniyor.