“Sen, Rabbine davet et. Şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzeresin.”1
Allah’a davet, kuşkusuz tüm Peygamberlerin ortak görevidir. Gönderilen Peygamberlerin tamamı Allah’a davet eden davetçi, nur saçan bir kandil ve toplumları üzerinde birer şahittirler. İlk kavme Peygamber olarak gönderilen Hz. Nuh’tan, son Peygamber Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e kadar gelmiş olan elçilerin tamamı halklarını ‘tağutu reddetmeye ve yalnızca Allah’a itaate’ çağırmışlardır. Davet, insanlığın kurtuluşu ve hidayeti için lazım olan en mühim vazifedir.
Davet ve davetçilik bir yandan peygamberî bir eylem iken, öte yandan kaçınılması mümkün olmayan İslamî bir farîzadır. “Sen Rabbinin yoluna davet et ve sakın müşriklerden olma.”2 Allah’a davet noktasında tüm ümmet aynı sorumluluğa sahiptir. Bu, Müslümanlar üzerine yazılmış olan bir farzdır. Kur’an, Sünnet ve âlimlerin ittifakı ile vucûbiyyet kazanmıştır. Müminlerin, şirk düzenlerini yıkmaları, kula kulluğa son vererek, izzet ve şeref bulmaları, yeryüzünde İslamî bir medeniyet kurabilmeleri ancak bu farzı yerine getirmeleriyle mümkün olacaktır. İşte bu mühim vazifeyi omuzlayan ve İslam’ın hâkimiyeti için mücadele eden Peygamber varislerine; ‘davetçi’ diyoruz.
Allah’ın, bir memlekete davetçiler göndermeden o memleketin insanlarını hesaba çekmemesi, toplumların ‘davetçiye’ olan ihtiyaçlarını net bir şekilde açıklar. Her toplumun- az ya da çok- mutlaka davetçilere ihtiyacı vardır. Toprağın suya ihtiyacı nasılsa, insanların davetçiye olan ihtiyacı da öyledir. Toprak su olmadan ürün veremediği gibi, davetçiler olmadan da toplumlar hayırlı nesiller yetiştiremezler. Davetçi, bahçesinin fidanlarına itina gösteren, onları güzelce yetiştirip ürün almayı isteyen bahçıvana benzer.
Dünya aydınlanmak için güneşe nasıl muhtaçsa, insanlık da karanlıklardan kurtulup nura kavuşmak için davetçilere o kadar muhtaçtır. Davetçiler insanlığın yol gösteren yıldızlarıdır. Onlar; cesaret, fedakârlık, dinamiklik, davalarına sadakat ve teslimiyetleriyle tarihe ve toplumlarına yön verirler. Bu yüzden insanların Allah katında en kıymetlileri de onlardır. Kur’an bu vazifenin farkında olanları diğer insanlardan ayrı bir yere koymaktadır. “Allah’a davet eden, salih amelde bulunan ve gerçekten ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?”3
Davet Kimlerin Görevidir?
Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu Anh’ın rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz; “Sizden birisi bir kötülük gördüğünde onu bizzat eliyle düzeltsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en zayıfıdır.” buyurmuştur. Bu hadisten de anlaşıldığı üzere, İslam ümmetinin akıl-baliğ olan her bir ferdi davet ile görevlidir. Bu konuda kadın ya da erkek olmasının bir farkı yoktur. İslam, Müslümanların kendi nefsinde hidayete ermesiyle yetinmez, aynı zamanda başkalarının hidayeti için de mücadele edilmesini ister. “De ki: işte benim yolum budur; basiret üzere Allah’a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar işte böyleyiz. Allah’ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.”4
İbni Kesir’in bu ayeti tefsirine göre, bir Müslüman Allah’a davetten geri durursa; bu onun imanında bir bozukluk ya da noksanlık bulunduğuna işaret etmektedir. Çünkü Peygamberimiz; “Ben ve bana tâbi olanlar basiret üzere Allah’a davet ediyoruz” buyuruyor. Kur’an’ın bu hükmüne göre, her Müslüman erkek ya da kadın davetle mükellef oluğunu bilmelidir. Davetin, imanın bir gereği olduğunu asla unutmamalıdır. Binaenaleyh davet görevini ihmal etmek, Peygambere uyulmadığının göstergesidir.
Şurası muhakkak ki davetin farklı yönleri ve mertebeleri de vardır. Davetin tüm mertebelerini ve yöntemlerini Peygamberimizin on üç yıllık çileli Mekke’sinde ve İslam Medeniyeti’nin hüküm sürdüğü Medine’sinde görebiliriz. Avamı aşan bu davet ilmi ve davet çalışmaları için ise elbette özel ihtisaslaşma kaçınılmazdır. Ve bugün ümmetin asıl ihtiyaç duyduğu profesyonel davetçiler de bunlardır.
Davetçiye Duyulan İhtiyaç
Ümmetin çöküşe geçmesinin sebeplerinin başında İslam’a davet eden davetçilerin noksanlığı gelir. İslam’ın yeniden yükselmesi de İslam’a davet eden davetçilerin çokluğuyla ve samimi gayretleriyle mümkün olacaktır. Dolayısıyla bugün Müslümanların ihtiyacı olan en önemli şey, kanaatimce ‘davetçiler ordusunun’ yetiştirilmesidir.
Müslümanlar yeryüzünde mazlum durumdadır. Kanları akıtılan, memleketleri işgal edilen, yağmalanan, namusları kirletilen, hakları yenilen ve inançlarıyla alay edilen Müslümanlardır. Bir büyük medeniyetin mensupları olan bizler, ne acıdır ki boynu bükük ve mahcup durumdayız. Küffarın çizmeleri altında İslam coğrafyaları çiğnenmektedir. Çocukların çığlıkları anaların feryadına karışırken, şeytan ve dostları yeryüzünü ifsat etmeye devam ediyorlar. Toplumlar Allah’a meydan okurcasına bir hayat yaşıyorlar. İdeolojiler bataklığına umut bağlayan insanlık, çırpındıkça daha da batıyor. Küfür aynı safta birleşerek şirk ve haramları çılgınca teşvik ediyor, Müslümanlar ise Peygamberî mücadeleyi terk ederek başka şeylerle meşgul oluyorlar. Bu büyük sorumluluğa ve davetçiye olan ihtiyaca rağmen, ümmetin bir kısmı davet sorumluluğunu bilmediğinden, diğer bir kısmı ise korku, tembellik ve gaflet yüzünden köşesinde bekleyip Allah’a davetten geri duruyor. Kimileri de İslam için ağlayıp sızlandıkları, zühd ve takva peşinde koştukları halde bir türlü harekete geçip Allah’ın dinini hâkim kılmak için mücadele etmiyor.
Oysaki Allah Rasulü, ashabına davetin uzletten çok daha önemli olduğunu yaşantısıyla öğretmiş ve davetten bir an bile geri durmamıştı. O’nun talebelerinden İbni Mes’ud Radıyallahu Anh, Kufelilerden bazılarının tenhaya çekilip ibadete koyulduklarını duyunca yanlarına gitti. Kendisini sevinçle karşılayan âbidlere; “Sizi bu yaptığınıza iten sebep nedir?” dedi. Onlar da: “Kalabalıklardan uzaklaşıp ibadet etmek istedik” dediler. Bunun üzerine Abdullah ibni Mes’ud: “Herkes sizin yaptığınızı yaparsa, davet göreviyle ve cihadla kim uğraşacak? Vallahi siz şehre dönmeyinceye kadar buradan gitmeyeceğim” buyurdu.5
Görüldüğü gibi mesele davet olduğunda, özel ibadetlerle meşgul olmak bile yerilmiş iken, tamamen dünyaya dalmanın hükmünü siz düşünün.
Toplumların en feci şekilde saptırıldığı bu çağda, insanların uyandırılmaya ve Allah’ın yoluna davet edilmeye ihtiyaçları vardır. Tağutların insanları tuzaklarına düşürdüğü, Allah’ın dinini ortadan kaldırmak için var güçleriyle gayret ettiği bu zamanda, her bir Müslümanın, birer davetçi olması kaçınılmaz bir sorumluluktur. İman edenlerin bu yanlış gidişatın sorumluluğundan kurtulmaları, ancak davet görevini yerine getirmeleriyle mümkün olabilir.
Allah’a Davet Yolunda Sana Da İhtiyaç Var!
İslam’ın güzelliklerini açıklamak ve insanları kullara kulluktan kurtarmak için nefsini biraz zahmete soksan olmaz mı? Allah yolunda sarf edeceğin gayretlerini, kendine çok gördüğünden dolayı mahcup değil misin? Senin canın Allah Rasulü’nün canından, evlatların O’nun evlatlarından daha mı kıymetli? Nedendir bu umursamaz tavırlar? Yemin olsun ki, bu din ancak davet ve mücadelelerle kâim olur ve sağlamlaşır. İnsanları kullara kulluktan kurtaracak, Allah’ın hâkimiyetini gasp edenlerin ellerinden hâkimiyeti alarak, Allah’a verecek ve böylece İslam toplumunu kurmaya ahdetmiş davetçiler olmaktan başka bir yol yoktur. Sen Allah yolunda her ne yapmış olsan da, görevini tam olarak yaptın sanma!
Ey iman iddiasında bulunan! Talha bin Ubeydullah’a kulak ver; ‘İnsanın evinde oturması ona ayıp (kusur) olarak yeter.’ Davetçiye duyulan bunca ihtiyaca rağmen, görevini omuzlarından atma cürümünün cezasını dünyada mağlubiyet olarak ödemen yetmeyecek. Kıyamet günü bu vebalin cezasını nasıl ödeyeceksin? Onu düşün, sahabiler gibi Peygamberinin emanetine sahip çık. O’nun davetini görev bil. Sana ülkenin dört bir yanında ihtiyaç varken sakın dünyaya meyletme! Müslümanları azap ve helaktan kurtarmak için siper et gövdeni. Bilesin ki davetin ne vakti – zamanı ne de mekânı yoktur. Davet senin her daim en önemli vazifendir. Bilesin ki senin davetinle değişir nefisler ve senin davetinle devrilir zalim düzenler!
Ey Müslüman! Cadde ve sokakları haram kokan bu beldeler, hakikati anlatacak davetçilere hasret. Dimağları şirk ile kirletilen şu gençlik, senin davetine muhtaç. Laikleştirilen, hilelerle içi boşaltılan Allah’ın hükümleri yeniden hâkim kılınmayı bekliyor. Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Amerika’ya kadar tüm insanlık senin davetinle hayat bulacak. Dünya, dünya kadar davetçilere muhtaç. Öyleyse kökleri kalbimizin derinliklerine kadar inmiş imanımızın bir gereği olarak ve Peygamberimizin sünneti üzere davetçiler olmaya karar verelim. İnsanlığın geleceği unutma ki İslam davetçilerinin elinde.
Ey davetçi! Bâtıl yok olmalıdır. Onunla mücadele edecek ve onu yıkacak olan da sensin! Ama sen kuytu köşelerde bâtılın kendiliğinden yıkılmasını bekleyip davetçi olma şerefinden kaçarsan, hiç bir kazanç elde edemezsin. ünkü Allah bâtılın yıkılmasını davetçilerin davetine bağlamıştır. Ey Allah’ın Halifesi! Ey Müslüman! İnsanlığa elini uzatmayacak mısın? Yangın yerine dönmüş yeryüzünün ateşini Kur’an’ın nuruyla söndürmek için yürümeyecek misin? En büyük davetçi olan Peygamberinin izinde, Allah’a davet eden bir davetçi olmak için ayağa kalkmayacak mısın?
1- Hacc 67
2- Kasas 87
3- Fussilet 33
4- Yusuf 108
Kaynak: Furkan Nesli Dergisi