Ahmet Faruk Ergün kaleminden…
İnsan, ancak toplum içerisinde varlığını sürdürebilen bir varlıktır. Birey yaşadığı toplumda medeni durum, eğitim, meslek, kültürel veya maddi sermayesine göre farklı statü ve roller içindedir. Bir kişi iş yerinde çalışan rolünü benimseyip onun gereğini yapmak zorundayken, evde eş rolünü benimser ve ona göre davranır. Çocuklar evlerinde çocuk rolünü benimserken, okulda öğrenci rolünü benimserler ve rolün gereğine göre hareket ederler.
Sosyal Roller ve Bireylerin Davranışları
Sosyal roller, ayırt edici, belirli bir toplumsal konum etrafında toplanmış davranış kalıplarıdır. Bu rollere verilen değer ise statü olarak kabul edilir. Bu minvalde üç farklı statüden bahsetmek mümkün. Bunların ilk verilmiş statülerdir. Buna örnek olarak cinsiyet, yaş, ırk, ten rengini verebiliriz. İnsanların doğuştan gelen bu özellikleri statü olarak hayatlarına etki eder ve buna bağlı olarak avantaj yahut dezavantajlarla karşılaşabilirler. İkici kategori ise kazanılmış statülerdir. Bu tür statüler kişinin kendi gayretiyle veya toplumsallaşma süreci içinde elde etmiş olduğu statülerdir. Eğitim yoluyla elde edilen kültürel sermaye veya çalışarak biriktirilen maddi sermaye bu türe birer örnektir. Bunlara ek olarak kişinin icra ettiği meslek, işteki konum ve makamı da kazanılmış birer statüdür. Üçüncü ve son statü türü ise anahtar statüdür. Kişi birçok role sahip olduğu gibi birçok statüye de sahip olabilmektedir; ancak en baskın olanı anahtar statü olarak kabul edilir. Örneğin kişinin bir hastanede başhekim olması diğer statülerinden daha etkili ve kapsayıcı olabilir.
Bireyin sahip olduğu statüye göre ondan beklenen davranış tipi, sosyal rol olarak tanımlanmaktadır. Bu beklenti sayesinde her statü alışagelmiş bir davranış örüntüsünü beraberinde getirir. Toplumsal baskı kavramı burada devreye girer. Bu çerçevede insanlar bulundukları konumda benimsemeleri gereken davranış kalıplarıyla sınırlanır. Örneğin, öğretmen veya imam olan bir kişinin belirli bir tarzda giyinmesi veya belirli bir tarzda konuşması toplum tarafından beklenen davranış tipleridir. Ancak toplumsal roller dinamik ve değişkendir. Örneğin Avrupa’da bir ülkedeki öğretmenden beklenen davranış tipi ile Japonya’daki öğretmenden beklenen davranış tipi özdeş olmak zorunda değildir. Meslek aynı olmasına rağmen, roller ve beklenen davranış tipleri zamana ve mekana göre değişkenlik gösterebilir. Ancak bir kişi “davranması gerektiği” gibi davranmadığında değer çatışması gerçekleşebilir. Dahası, kişinin davranış ve eğilimleriyle toplumsal düzenlemeler örtüşmediğinde Durkheim’in tabiriyle anomi ortaya çıkabilir.
Türkiye’yi Vuran Deprem ve Sonrası
6 Şubat Depremi nedeniyle büyük bir yıkıma maruz kalan on bir ilden oluşan deprem bölgesini statü ve rol kavramlarıyla düşünmek mümkündür. 13 milyon insanımızı doğrudan etkileyen afetin sonucunda toplumsal alanda büyük çaplı bir anomi meydana gelmiştir. İnsanlar, statülerini kaybetmese de hem statülerinin beraberinde getirmiş olduğu davranış tiplerini uygulayamaz olmuş, hem de deprem öncesinde anahtar statü olan toplumsal konum artık işlevini yitirmiştir. Deprem öncesinde öğretmen olan bir kişi deprem sonrasında da öğretmendir. Ancak bu kişi deprem öncesinde toplumsal konumunun gereğini yerine getirebilirken deprem sonrasında bunu yapabilmesi pek mümkün değildir. Malını, konutunu, mesleğini, ailesini kaybeden kişiler birçok statüsünü birden kaybetmiştir.
Deprem sonrasında insanlar bir anda işsiz, evsiz ve eşyasız kaldıkları için sürecin ilk aşmasında kendilerini mağdur ve toplumsal rollerden yoksun hissetmiştir. Depremin henüz ilk günlerinde bile depremzedelerin birçoğu rutin sosyal rollerini kaybettiklerinin farkındaydı. İş yeri sahibi olan kişi iş yerini kaybettiği için, öğrenci olan kişi de eğitim göremediği için yerleşik sosyal rollerin tamamı rafa kalkmış durumdaydı. Sosyal rollerde gerçekleşen bu karmaşıklık, kişilerin geleceğe dair bakış açısını etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Depremin neden olduğu manevi hasarı en aza indirgeyip toplumsal hasarın kalıcı olmasını engellemek adına depremzedelere sosyal rollerinin gereğini yerine getirebilecekleri bir ortamın sunulması son derece önemlidir. Yeniden normale dönüşün sağlanabilmesi için birçok insan, geçici de olsa yeni bir statü benimsemek zorunda olduğunu göz önünde bulundurmalıdır.
Depremzedelerin Eski Hayatlarına Dönmesi İçin Neler Yapılabilir?
Depremin üçüncü haftasında kamu kurumlarının ve STK’ların çalışmalarının bu yönde ilerlediğini görmek oldukça sevindirici bir durumdur. Nitekim depremzede esnafın kendi mallarını satabilecekleri esnaf çadırlarının kurulması veya eğitimin mart ayı sonunda yeniden başlaması planı söz konusu çalışmalara örnek verilebilir. Depremzedelerin sosyal rollerini ifa edebilecek bir ortamın sunulması ve böylece bireylerin yeniden hayata dönebilmelerini hızlandırabilecek birçok uygulama mümkündür. Bu uygulamalara örnek olarak şu hususlardan bahsedebiliriz:
Mağdur ve ihtiyaç sahibi rolünden aktif ve yerleşik sosyal rollere geçişin sağlanması şu an yapılacak en önemli işlerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumsal hayatın merkezinde olan çalışma olgusu ve çalışma sayesinde mümkün olan kendi başına geçinme imkanı bu bağlamda önemlidir. Bu nedenle depremzedelere ivedilikle yeniden para kazanabilecek, daha sonra da ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir ortam sunulması elzemdir. Ancak bu şekilde sosyal roller yeniden benimsenir, anomi durumu ortadan kalkar ve sağlıklı bir toplumdan bahsedebiliriz.