Mustafa Çelik yazdı…
Allah’ın arzında dine dair kavramlar ve değerler yoluyla insanları aldatarak maddî veya manevî çıkar elde etmek yani kendi menfaatleri için dini kullanmak, din istismarıdır. Dindarlık taslayarak dinsizleri ayakta tutmaya çalışanlar, din istismarında bulunanlardır. Din istismarı, bir hımarlaşma alâmetidir.
Dinlerini İslâm’a yöneltilen tenkidlerden öğrenmeye çalışanların tenekelerden bir farkları yoktur. Tenekelerin sesi olur. Son yıllarda sosyal medya üzerinden bu ses veren tenekeler çoğaldı. Bu tenekelerin seslerinden Müslümanlar ciddi manada rahatsızlık duymaya başladılar.
Müslümanların asırlara dayanan geleneğine aykırı söylemde bulunmak, popülist anlayışta prim yapıyor. Tarihte pire öldürmenin hükmünü soran Hz. Hüseyin (r.a.)’in katilleri günümüzde biraz daha çoğalıyorlar.
Allah (cc) Kur’an’ı Peygambere inzal etti. Peygamber (sav) de Kur’ân’ı hayata dönüştürerek insanlara tebliğ etti. Kur’ân’ı Peygambersiz okumak, Kur’ân’ı Allah’ın muradına göre anlamaktan uzak durmaktır.
Peygamber (sav)’e tefsir-te’vil yetkisi tanımadan Kur’ân’ı okumaya ve anlamaya çalışanlar, birer Peygamber adaylarıdır. Peygamberiz yani sünnetsiz ve siretsiz Kur’ân’ı anlamaya çalışanların Peygamberleri kendi akıllarıdır.
Tepkiselliğin bağrında büyüyenlerin din algıları sakat olur. Tarihselliği din zannedenlerin de kâfirlikleri katmerli, küfürleri de kat be kat olur.
Tarih’ten kül alanlar ile köz alanlar arasında bitaraf kalanlar, insanlıktan çıkıp pazarlarda satılan kurbanlık öküz olurlar. Din istismarının yeri yok, Din-i Mübin İslâm katında. Tarihin şehadetiyle sabittir ki; dini istismar edenlerin tümü rezil oldu gök kubbenin altında!
Dinden din düşmanlığını icad etmek için dindışı bilgilerle dine yaklaşanlar, dinin taşrasında kalanlardır. Bunların diplomalı, doktoralı olmaları durumu değiştirmez, kendilerini dindar yapmaz.
Türkiye’de Allah’ın dinini Mealcilerden, Tarihselcilerden, Modernistlerden ve Hurafecilerden öğrenmeye çalışanların neticesi, kendi dinsizliklerinin altına imza atmaktan ibarettir. Dinden uzaklaşmayı göze alamayanlar, dini kendilerinden uzaklaştırmanın kavgasını veriyorlar!
Dinin hududları; Kur’ân, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyası Fukaha’dır. Bu hududu aşanlar, Dinullah’ın hududu dışında yaşayanlardır. Öyle bir zamana düştük ki; dini dinsizlerden öğrenmeye çalışanların sayısı çok. Zenginlerin uşakları var, dostları yok. Bizim dostlarımız var, uşaklarımız yok. Zenginlerimiz aç, fakirlerimiz tok. Kitabın, sünnetin, icma-i ümmetin ve kıyas-ı fukaha’nın ölçülerine uymayan her söz dinimizi hedef alan bir ok!
İslâm’ı yürürlükten kaldırmış, ulema-i İslâm’ı darağaçlarında sallandırmış, Kur’ân-ı Kerim’i okumayı suç saymış, okuyanları cürm-ü meşhud mahkemelerinde yargılamış, kodese koymuş çağın Ebu Cehil’lerini, Ebu Leheb’lerini tezkiye memurluğuna soyunmuş olanlar, bu ümmetin hımarlaşanlarıdır. Bunların idmanlı, idmansız, diplomalı, diplomasız olmaları durumu değiştirmez.
“O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.
(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Cuma Sûresi/ 2-5)
İman ettiğimiz Kur’ân, “beni inkâr edenleri, beni yasaklayanları Müslüman olarak kalkın kendi ülkenizde iktidar ve muktedir yapın” dememiştir. Şayet bugün Müslüman olduklarını iddia etmelerine rağmen bu yola girenler varsa, bunlar tıpkı iman ettikleri ve okudukları Tevrat ile amel etmeyen İsrailoğulları gibi hımarlaşanlar/merkepleşenlerdir. Hımarlaşmak, Yahudileşmek demektir. Rabbimiz Yahudilerin dini nasıl istismar ettiklerini ayeti kerimede şöyle bildirmiştir:
“…Oysa onlardan bir zümre, Allah’ın kelâmını işitirler; sonra o kelâmı iyice anlamış olmalarına rağmen yine de bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Bakara Sûresi/75)
Yahudiler kutsal kitapları Tevrat’ı ekleme ve çıkarma yapma, yanlış anlam verme, hakkı gizleme, hakkı batılla karıştırma, insanların delillere ulaşmasına engel olma, Tevrat’ta yazılı bilgilerin insanlardan gizlenmesi gibi yöntemlerle dini, menfaatlerine göre kullanmışlardır. Dolaysıyla Yahudileşmek demek, iman ettiği kitap ile amel etmeyen yüklü eşek olmak demektir. Âyet-i Kerime’de kitap taşıyan eşek benzetmesi, ağır gibi dursa da aslında tam yerine denk gelmiş bir benzetmedir. Bundan daha güzel bundan daha edebi bir benzetme olabilir mi? Günümüzde Kur’ân’ı anlamaya çalışırken Hz. Peygamber (sav)’in sünnet ve siretini devre dışı bırakmaya çalışanlar, Peygamber sünnetini yetersiz ve gereksiz görenler, hımarlaşmak/merkepleşmek için kavga verenlerdir. Bunları Rasûlüllah (sav)’in sünnetine ve siretine ittiba etmeye çağırmak, hımarlaşmalarına/eşekleşmelerine engel olmak içindir.