AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Habertürk’ten Kübra Par’a konuştu ve bazı iddialarda bulundu. İşte o röportajdan bazı bölümler:
"Bursa ve Balıkesir gibi bazı belediyelerin FETÖ ile mücadelede gerekli hassasiyeti göstermediğini biliyoruz. Ama Ankara’da durum öyle değil. Melih Başkan, hem Gezi olaylarında hem de 15 Temmuz’da ciddi bir mücadele verdi. Ancak uzun süre görevde kalmış olmasını Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ifade ettiği “metal yorgunluğu” kapsamında değerlendirebiliriz.
Bir saniye, bu önemli bir iddia... Balıkesir ve Bursa belediye başkanlarının FETÖ’yle yeterince mücadele etmediğine dair somut göstergeler var mı bildiğiniz?
Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Erol Kaya, bununla ilgili ciddi bir hazırlık yaptı. O rapor kapsamında bu değerlendirmenin yapıldığını düşünüyorum.
PATRONUM RECEP TAYYİP ERDOĞAN'DIR
Melih Gökçek’i ayrı bir yere koyuyorsunuz. Bunda Beyaz TV’de program yapmanızın payı var mı?
Hiçbir ilgisi yok çünkü ben o kanalda program yapmaya başladığımda adı Beyaz TV bile değildi. Program için kanal sorunu yaşayan biri değilim. Melih Başkan sevdiğim, değer verdiğim ve başarılı bulduğum bir siyasetçidir. Ama patronum Recep Tayyip Erdoğan’dır.
"ŞABAN DİŞLİ KENDİSİ İSTİFA ETMEDİ, İSTİFASI İSTENDİ"
Şaban Dişli, genel başkan danışmanlığından istifa ettiğini açıkladı. Açıklamasında parti içindeki birtakım eleştirileri de gerekçe gösterdi. Sizce bu göreve getirilmesi mi hataydı yoksa istifa etmesi mi?
Göreve getirilmesi hataydı. Ama zararın neresinden dönülse kârdır. AK Parti içerisinde kendisine çok fazla tepki vardı. Bu tepkiyi gösterenlerden birisi de benim. Hukukta suçların bireyselliği esastır. Şaban Dişli suçlu olmayabilir ama kamuda binlerce kişi yakınları sebebiyle yerlerinden olurken genel başkan danışmanı olması sıkıntıydı. İstifası çok doğru bir karar ama benim bildiğim kadarıyla kendisi istifa etmedi, istifası istendi.
Şaban Dişli’nin istifasını kim istedi?
Cumhurbaşkanı istemiştir, onun dışında bir irade yok.
"GENELKURMAY BAŞKANI"YLA İLGİLİ ŞÜPHE VAR
15 Temmuz gecesine ait son görüntülere ilişkin açıklamanız ilginç. “Genelkurmay Başkanı’nın derdest edildiği görüntü nerede kardeşim?” demişsiniz. Görüntülerle ilgili kafanızda bir soru işareti mi var?
Genelkurmay Başkanı’yla ilgili şu ana kadar kamuoyuna yansıtılan iki görüntü var: Birisi fotoğraf, diğeri de canlı görüntü. İlk fotoğrafa baktığımızda, Genelkurmay Karargâhı’nın basamaklarından inerken arkadan çekilmiş olduğunu görüyoruz. O fotoğrafta elinin kolunun bağlanmadığını, elinde kepiyle rahat bir şekilde yürüdüğünü görüyoruz. İkinci görüntü ise dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler Paşa ile ilgili. Güler’in koridorda derdest edilmiş görüntüsü ve bir de uzakta başka birinin silüeti var. Bütün televizyon kanallarında başlık, “Hulusi Akar ile Yaşar Güler’in derdest edildiği görüntüler ortaya çıktı” şeklindeydi. Dikkatlice baktığımda oradan birinin geçtiğini, o kişi geçerken de o anda nöbette olan askerin ona selam verdiğini gördüm. Yani öyle rehin alınmış gibi bir hava yok. Diğer paşalarla ilgili her türlü görüntü net bir şekilde kamuoyuna yansıtılırken, Genelkurmay Başkanı’yla ilgili görüntüleri de verelim ki insanların zihinlerinde soru işareti kalmasın diyorum.
“15 Temmuz gerçek manada aydınlanırsa bugün kahraman dediklerimizin aslında darbenin içinde olduğunu göreceğiz” demişsiniz. Ne demek bu?
Kafamda soru işaretleri var ve bunlara cevap arıyorum. Genelkurmay Başkanı’nın bu darbeyi yapanlarla birlikte hareket ettiğini ve bunun başında olduğunu düşünmüyorum. FETÖ’cü subayların 15 Temmuz görevlendirmesine ilişkin, mahkemeye de intikal eden bir liste var. Bu listede Genelkurmay Başkanı’nın ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nın karşılığı boş bırakılmış. Bunlar muhtemelen darbe gecesi Genelkurmay Başkanı’yla görüşecekler, ikna ederlerse hareketin başına geçirecekler, ikna edemezlerse de tutuklayacaklardı. Zannediyorum FETÖ cuntası başlarına bir üst düzey komutanı getirmek istedi. Akıllarına ilk gelen de Genelkurmay Başkanı oldu. Bu talebi ilettiklerinde Genelkurmay Başkanı’nın tavrının ne olduğuyla ilgili çok çelişkili bazı bilgiler yansıyor. Bu hareketin içindeki isimlerden biri olan Mehmet Dişli’nin müzakereci olarak ilk aşamada Hulusi Paşa’ya gönderildiğini anlıyoruz. İçeri girip konuşuyor. Hulusi Paşa’nın yaveri Levent Türkkan, ifadesinde “Mehmet Dişli dışarıya çıkınca, paşa ‘Komutan ortada, girin içeri’ dedi” diyor. Dişli’nin “Komutan ortada” algısına yol açacak, Genelkurmay Başkanı’nın nasıl bir tepkisi oldu? Genelkurmay Başkanı’nın ifadesine baktığınızda, kendisine zorluk çıkarıldığını, itilip kakıldığını, boğazının sıkıldığını söylüyor. Eğer bunlar yaşanmış ise makam odasında eşyaların dağınık olması lazım. Halbuki dağınık değil. Savcı, “Ama odanızda eşyalar yerli yerindeydi. Böyle bir itiş kakış olduysa niye her şey derli toplu?” diye sorunca, Hulusi Paşa “Muhtemelen benden sonraki komutan için hazırlık yaptılar” diye cevap veriyor. Oysa biz darbecilerin eylem planına baktığımızda, darbe bildirisinin Genelkurmay Başkanı’nın odasında değil Akıncı Üssü’nde okunmak istendiğini görüyoruz. Hulusi Paşa’yı oraya götürüp bu arada delilleri karartmak için eşyaları yerlerine koymaları bana çok akılcı gelmiyor.
Açık konuşalım; Şamil Tayyar, “Hulusi Akar o gece kararsız kaldı, taraf değiştirebilirdi” şüphesi mi taşıyor?
Evet, böyle bir şüphem var. Genelkurmay Başkanı’nın ilk aşamada ya Başbakan’ı ya da Cumhurbaşkanı’nı araması gerekirdi ama aramadı. Sabah 08.30’a kadar bir irtibatı yok. Kubilay Selçuk, Mehmet Dişli, Akın Öztürk’ün ifadelerine baktığımızda, “Eli kolu bağlı değildi ve odasında çay içiyordu” dediklerini görüyoruz. “Televizyon izledik” diyorlar. Saat 04.00’ten itibaren durumun biraz daha karıştığını görüyoruz. 04.00, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın İstanbul’a inip halkın karşısına çıktığı saat. İster istemez sorulara cevap bulamayınca, “Komuta kademesi 04.00’e kadar bir durumu mu gözetledi?” diye merak ediyor insan...
"CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN BİR BİLDİĞİ VAR"
Peki, Şamil Tayyar’ın merak ettiği bu soruları Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım merak etmiyor mu?
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın da açıkçası o geceyle alakalı benzer soruları sorduğunu ve bunlara cevap aradığını düşünüyorum. Bir kısmını da biliyorum. Zannediyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bir bildiği var. Burada konuşmam doğru olmaz ama bir gün bunu tavırlarıyla, kararlarıyla mutlaka kamuoyuna yansıtacaktır. Tayyip Bey kendisine ihaneti asla unutmaz. Doğru zamanı beklediğini düşünüyorum.
‘EMNİYETTE TARİKATLARIN İKTİDAR MÜCADELESİ VAR’
Ya FETÖ’den boşalan kadrolara Menzilciler, Süleymancılar gibi tarikatların yerleştiğine dair iddialar?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ziyade daha çok emniyette bu sözünü ettiğiniz grupların belli bir iktidar mücadelesi var.
Bu tehlikeli bir şey değil mi?
Hangi gruba mensup olursa olsun, görev dağılımı yapılırken inisiyatifin hiçbir gruba verilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Milli görüşçü olsa da verme. 81 ilin istihbarat şube müdürünü birbirine benzeyen, aynı ideolojiyi savunan adamlardan seçme. Devlette yapılandırmayı daha bir çoğulcu esasa göre yaparsak daha denetleyici olur. İçinde Menzilci de ülkücü de milli görüşçü de ulusalcı da olabilir. Liyakat ekseninde farklı gruplara mensup insanları harmanlayan bir kadro yapılanması bence çok sorun oluşturmaz, çünkü bunlar birbirlerini denetler."