Bundan 23 yıl önce okudum, Fethi Yeken’in ‘Davet Yolunda Dökülenler’ kitabını. Bazı kitapların isimleri, içeriğini okumasak da çok şey anlatır. Bu kitap da adıyla çok şey anlatan kitaplardan… Yıllar önce bu kitabın adını ilk duyduğumda, ‘dökülme’ kavramını da ilk kez duymuş oldum. O günden bugüne geçen yıllar içerisinde, bu dava için yola çıkan birçok insanın, bazen daha yolun başında, bazen ortasında, bazen de ömrün son demi sayılabilecek yolun sonunda döküldüğünü gördüm. Bu insanları gördükçe, kendi kendime ‘Ne olursa olsun dökülmemeliyim’ ve her kardeşimize de ‘Ne olursa olsun dökülmeyelim’ demek istedim.
Ne olursa olsun dökülmeyelim ne demek? İşte öyle demek… Yani ne olduğunun veya ne olmadığının önemli olmadığını, önemli olanın ‘dökülmemek’ olduğunu unutmamak…
İnsanlar hayatlarının çeşitli safhalarında, bu dönemleri bahane ederek veya hayatın içerisinde yaşanılan çeşitli imtihanları bahane ederek davayı bırakmaktadırlar. Bekârken, anne babasını mazeret edip dökülenler… Evlenince eşini bahane edenler… Çocuğu olmayınca, olmadı diye buhranlara girip dökülenler… Çocuğu olunca, çocukla olmuyor deyip dökülenler… Öğrenciyken okulu bahane edenler… Mezun olup memur olunca, rızkıma halel gelir düşüncesiyle dökülenler… Hizmette biraz fazla görev verilince dökülenler… Görevden alınınca dökülenler… Fakirken dökülenler… Zengin olunca dökülenler… İyi günlerde dökülenler… Zor günlerde dökülenler…
Daha buraya yazamadığımız envai çeşit ve de akla hayale gelmedik dökülme sebeplerini gördüğümüzde, insanın ne kadar da çok mazeret söyleyen bir varlık olduğunu anlıyoruz. Oysa tüm bu görünen sebeplerin birer mazeret olduğunu, hakikatte daha derin sebeplerin var olduğunu ve bunu da insanın bildiğini anlamak gerekiyor. Kur’anı Kerim: “İnsan kendini bilmektedir, ancak mazeretler ortaya koymaktadır.”1 buyurarak, durumun hakikatini ortaya koyuyor. Yani genellikle bu davadan dökülenler, hakiki sebebi kendi içlerinde bilseler de, bu sebebin dışında, çok daha farklı mazeretler söyleyerek giderler.
Dökülmek, her dava adamının kendi namına ve kardeşleri namına korkması gereken bir durumdur. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, dinde-davada sebat göstermenin önemini vurguladığı duasında: “Allahümme yâ mukallib’el kulûb, sebbit kalbî alâ dînik”2 der. Yani, “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl” derdi. Peki, dökülmemek için ne yapmamız gerekiyor? Nelere dikkat edersek bu kaybeden güruhun içerisine dâhil olmaktan korunuruz, kurtuluruz?
1- Tevhid Davasında Mutmain Olmalıyız
Tevhidde mutmain olan mü’minin davadan dökülmesi imkânsız gibidir. Aslında tevhidde mutmainlik, Allah’ın belirlediği her kural ve kanunda mutmainliği getirir. Allah’ın hükmünde mutmainlik ise, o hükme gönül rızası ile teslim olabilmeyi sağlar. Örneğin mirasın taksimine gösterilen rıza, kadının evde erkeğin reisliğine teslimiyeti, cemaatte lidere itaat konusunda gösterilen teslimiyet, tevhidde mutmainlikle direkt olarak alakalıdır. Allah’ın hükmüne teslim olan, Allah’ın belirlediği her türlü (rızık, görev, imtihan vs.) taksimata teslim olur; Allah’ın kaderine rıza gösterir. Böyle mutmain bir kalbe, şeytanın vesvesesi de tesir edemeyecek ve kişi, itaat etmesi gereken her durumda, kalbinde zerre sıkıntı duymadan, yapması gerekeni yapacaktır.
2- Nefsimizi Arındırmamız Gerekiyor
Allah Azze ve Celle: “Nefsini arındıran felah buldu”3 buyuruyor. Rabbimiz Teâla, dökülmeden yola devam edip, yolun sonunda felah bulmanın ve kurtuluşa ermenin, nefsi arındırmakla mümkün olduğunu bildiriyor. Şu bir gerçektir ki, bu kutlu ve zor yolda, insanın başının belasıdır nefis… Dökülenler her ne sebep söylerlerse söylesinler, esasında görünmeyen, perde arkasında var olan gerçek sebeptir nefis… Bu yolda nicelerini iflasa sürükleyen, her daim zapt etmemiz gereken, en yakınımızdaki hatta içimizdeki düşmanımızdır nefis…
3-Allah İle İrtibatımızı Güçlü Tutmamız Gerekiyor
Bunun için: İbadetlerimizde hassas olmalıyız. Allah Azze ve Celle kudsî bir hadiste şöyle buyuruyor: “Kulum bana farz ibadetlerle yaklaşır, nafileleri de yaparsa ben onun gören gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı, tutan eli olurum. Benimle görür, benimle işitir, benimle yürür, benimle tutar.”4 Bu davada sağlam kalmak isteyen her dava adamı, özellikle farz ibadetlere çok dikkat etmelidir. Çünkü bizi Rabbimize yaklaştıracak olan farz ibadetlerdir. 5 vakit namaz ise bu ibadetlerin başında gelir. Muhterem Hocamız ‘Benim talebem, namaz için otobüsü durdurabilendir’ der. Namazımız mevzu bahis olduğunda, akan sular durmalıdır. Bunun yanı sıra bayan kardeşlerimiz de, farz olan tesettürlerine azami dikkat etmelidirler. Bugün tesettürün takva zannedilen şeklinin (yüz örtme vs. ), takva değil işin fetvası olduğunu bilmeli, ona göre davranmalıdırlar. Yine farz ibadetlerle beraber yapılacak nafileler, bizi bu yolda daha da sağlamlaştıracaktır inşallah. Allah ile gören, işiten, yürüyen, tutan kişi, Allah’ın razı olmayacağı hiçbir işe kalkışmayacaktır.
İhlasa azami dikkat etmeliyiz.
Yaptığımız her bir hizmeti ve dahi ibadeti, daim Allah için yaptığımızı hatırlamalı ve en ufak bir riya bulaştırmamalıyız. Her yaptığımız işin Allah tarafından görülüp gözetlendiğini unutmadığımızda, insanların taltifi veya tenkidi önemsiz hale gelecektir. Tasavvufta bu makama ‘murakabe makamı’ denilir. Yani Allah’ın, kendisini gördüğünü bilerek yaşamak… O beni görüyor, O beni duyuyor diyerek daim Allah ile murakabe halinde olan kul, rahat bir hayat yaşamayacaktır. Bir yanlış yapsa dahi, Allah’tan utanacak ve en kısa zamanda o yanlışı terk edebilecektir. Allah Azze ve Celle günahta ısrar eden, tevbeyi ihmal edenlere, yani rahat davrananlara, bir süre sabredecek, mühlet verecek, ancak daha sonra, verdiği en büyük nimetleri teker teker elinden alacaktır. Bu davada önemli görevlerde bulunanlar, kendileri hakkında daima teyakkuz halinde olmalıdırlar. Hiçbir yanlışlarını küçük görüp, es geçmemelidirler. Onların hatalarının cezası, diğer insanların cezasına benzemeyecektir. Yüksekten düşen, alçaktan düşen gibi olmayacaktır.Özellikle onlar daima Allah’ın Rakîp olduğunu düşünerek, dikkatli yaşamalıdırlar. O’nun gördüğünü bilmekten ziyade hissetmek, hatta O’nun gördüğünü adeta görmek ise, ihsan makamıdır ki, bu makam ihlasta zirve noktadır. Bu dava için yola çıkmış kardeşlerim! Bu yol engebelerle dolu, çileli bir yoldur. Davada mutmain olmadan, Allah ile irtibatını kuvvetlendirmeden dava yoluna girenler, bu yolda dökülenlerden olacaktır. Sabretmemiz gereken, tahammül etmemiz gereken, zorlanacağımız birçok durum yaşanacaktır. Her ne olursa olsun dökülmeden, ölüm bize gelene kadar bu yolun yolcusu olmak zorundayız. Rabbim yolunu yolumuz eylesin. Rabbim bu kutlu yolda sebat edenlerden eylesin. Rabbim lafla değil, yüreğiyle bu davaya bağlanan ve ömrünü veren kullarından eylesin.
Biz davadan dökülmedik; cemaatten döküldük diyenlere…
Öncelikle bunu iddia edenler, şu soruya samimâne cevap vermek zorundadırlar. Davaya zarar veren, dava adamlarına zulmeden, davayı hâkim kılmaya çalışan cemaatte fitne çıkaran kişi veya kişiler için, halen davada sebat ediyor denilebilir mi? Bu soruya ‘evet’ demek mümkün değildir. O halde böyle kimseler aksini iddia etseler de, dökülmüşlerdir; ancak, belki bunu itiraf etmekte zorlanmaktadırlar. Zaten daha önce yaşanan tecrübeler de bunun ispatıdır. Bu kimseler tüm bu durumlara rağmen, tevbe kapısının açık olduğunu bilmeli, hatalarını itiraf edip, tevbe-i nasuh ile Allah Azze ve Celle’ye tevbe etmelidirler. Elbette bir de kulların hakkı vardır ki, orada da zor durumdadırlar. Bu durumda da yapacakları şey, helalleşmenin bir yolunu bulmaya çalışmak olmalıdır.
1-Kıyame -14,15 2-Tirmizi, Deavât -124 3-Şems -9 4-Buhari, Rikak -38