Dünya siyasetinde her şeyin mantıklı bir nedeni var mı?

İnsanlar başlarına bir felaket geldiğinde, içgüdüsel olarak net açıklamalar ararlar. “Her şeyin bir nedeni vardır” ona göre. Oysa bu varsayımda bir sorun var: Bazı şeyler, bir sebep olmaksızın da meydana gelir. 21. yüzyıl terör saldırıları, ekonomik krizler, pandemiler, ani siyasi değişimlere sahne oldu. Bu olayların birçoğu, belki de bize hayatımızın yalnızca pamuk ipliğine bağlı olduğunu … Dünya siyasetinde her şeyin mantıklı bir nedeni var mı? Devamı »

Eklenme Tarihi: 28 Oca 2024
8 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 28 Oca 2024
Dünya siyasetinde her şeyin mantıklı bir nedeni var mı?

İnsanlar başlarına bir felaket geldiğinde, içgüdüsel olarak net açıklamalar ararlar. “Her şeyin bir nedeni vardır” ona göre. Oysa bu varsayımda bir sorun var: Bazı şeyler, bir sebep olmaksızın da meydana gelir.

21. yüzyıl terör saldırıları, ekonomik krizler, pandemiler, ani siyasi değişimlere sahne oldu. Bu olayların birçoğu, belki de bize hayatımızın yalnızca pamuk ipliğine bağlı olduğunu hissettirecek şekilde ufak rastlantılar sonucu tetiklendi. Bu tür ciddi sonuçlara sebep olan çalkantılar modern çağda giderek daha da artıyor. Modern hayatın artan karmaşıklığı, görünürde ufak değişkenlerin çok daha büyük sonuçlara sebep olmasına yol açıyor. Giderek rutin haline gelmiş hayatlar yaşayan ve olaylar karşısında her zaman mantıklı bir neden-sonuç ilişkisi arayan insanoğlu da bu durumu idrak etmekte zorlanıyor.

University College London’da küresel siyaset alanında doçent olarak görev yapan Brian Klaas, The Atlantic için kaleme aldığı yazısında, insanoğlunun karşılaştığı öngörülemez olaylar hakkında Kaos Teorisi’nin bizlere neler öğretebileceğini ele alıyor.

Yazının önce çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“21. yüzyıl beklenmedik şoklarla, çoğumuzun bildiği dünyayı altüst eden ve hayatlarımızı kaosun elinde bir oyuncakmış gibi hissettiren büyük çalkantılarla geçti. Her birkaç yılda bir karşımıza çok ciddi sonuçları olan öngörülemez bir olay çıkıyor: 11 Eylül saldırıları, finansal krizler, Arap Baharı, Brexit, Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesi, koronavirüs pandemisi, Ukrayna ve Gazze’deki savaşlar… Bazen gündelik hayatımız bile bir nevi zar atışına kalabiliyor: Sıklıkla bazı Amerikalılar okula, bakkala, kiliseye, konsere ya da sinemaya giderken rastgele bir toplu katliam eyleminde vurularak öldürülüyor.

Barack o şakayı yapmasaydı…

Bu olayların birçoğu tesadüfler sonucu tetiklendi: küçük, hatta rastlantısal olaylar ve söz konusu olaylar kolayca başka türlü de sonuçlanabilirdi. Arap Baharı, Tunus’un merkezinde bir sebze satıcısının kendini ateşe vermesiyle başlamıştı, tiranları deviren ve bölgeyi ateşe veren bir yangını ateşlemişti. Trump, Barack Obama’nın 2011 yılında Beyaz Saray Muhabirleri Yemeği’nde yaptığı bir şakayla kendisini küçük düşürmesinin ardından başkanlığa aday olmaya karar vermiş olabilir. COVID-19’un ortaya çıkış hikâyesi ne olursa olsun, Çin’in Wuhan kentinde tek bir bireye bulaşan tek bir virüs, milyarlarca insanın hayatını yıllar boyunca altüst etti. Tesadüfi bir olay her şeyi, her yerde, bir anda değiştirebilir.

Dünya her zamankinden daha hızlı ve beklenmedik bir şekilde altüst oluyormuş gibi hissettiriyor. Şokların sıklığı giderek artıyor gibi görünüyor. Ekonomistler, politikacıları, uzmanlar ve siyaset bilimciler duruma açıklık getiremiyor ve herkes kadar şaşkına dönmüş görünüyorlar. Bunun neden olduğunu ve bu konuda ne yapılması gerektiğini anlamak için Kaos Teorisi, evrimsel biyoloji ve fizikten dersler çıkararak bilim ve sosyal bilimi bir arada ele almak gerekiyor.

Bir hava durumu uzmanının keşfi

Edward Lorenz, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Pasifik’teki Amerikan hava bombardımanlarından önce bulut örtüsünü tahmin etmekle görevli bir hava durumu uzmanıydı. Ancak o günlerde meteoroloji büyük ölçüde tahmine dayanıyordu ve sadece basit öngörüler üretiyordu. Savaş sona erdikten sonra Lorenz, daha sofistike yöntemler kullanarak ve bilgisayarın yeni ortaya çıkan gücünden yararlanarak hava durumunun sırlarını çözmeye karar verdi. LGP-30 bilgisayarında basitleştirilmiş, minyatür bir dünya yarattı. Gerçek dünyada hava sistemlerini etkileyen milyonlarca farklı değişken yerine, onun modelinde sadece 12 değişken vardı.

Bir gün Lorenz daha önce yaptığı bir simülasyonu tekrar çalıştırmaya karar verdi. Zamandan tasarruf etmek için önceki simülasyondaki veri göstergelerini yerleştirerek yarıdan başlamaya karar verdi. Değişkenleri aynı seviyelerde ayarladığı sürece, hava durumu modellerinin daha önce olduğu gibi tekrarlanacağını düşündü. Aynı koşullar, aynı sonuçları ortaya çıkaracaktı.

Ama bunun yerine garip bir şey oldu. Yeniden çalıştırdığı simülasyondaki hava durumu her yönden farklıydı. Lorenz verileri uzun uzun inceledikten sonra ne olduğunu anladı. Bilgisayar çıktıları verileri üç ondalık basamağa yuvarlamıştı. Örneğin, tam rüzgâr hızı saatte 3.506127 mil ise, çıktı bunu saatte 3.506 mil olarak gösteriyordu. Çıktılardaki hafifçe kırpılmış değerleri simülasyona geri taktığında, her zaman küçük bir miktar (bu durumda, saatte sadece 0.000127 mil) sapıyordu. Görünüşte anlamsız olan bu değişiklikler, bu küçük yuvarlama hataları, büyük değişiklikler yaratıyordu.

Kelebek etkisi ve Lorenz’in bulguları

Bu gözlem Lorenz’i çığır açan bir keşfe sürükledi. Küçük değişiklikler büyük farklar yaratabilirdi. Sıcaklığı bir derecenin milyonda biri kadar yükseltmek, iki ay sonra havayı açık mavi gökyüzünden sağanak yağışa, hatta bir kasırgaya dönüştürebilirdi. Lorenz’in bulguları “kelebek etkisi” kavramının (Brezilya’da kanat çırpan bir kelebeğin Teksas’ta bir kasırgayı tetikleyebileceği düşüncesi) ve nihayetinde Kaos Teorisi’nin kökenini oluşturdu. Bu bulgular aynı zamanda meteorologların neden hâlâ kısa bir zaman diliminin ötesinde hava durumunu doğru tahmin edemediklerini de açıklıyor. Herhangi bir hesaplamada küçük bir miktar sapma olursa, uzun vadeli bir tahmin geçerli olmayacaktır.

Kaos Teorisi hemen hemen sadece bilimde ve dinamik sistemlerin incelenmesinde kullanılıyor: parçacıkların öngörülemeyen hareketleri, dumanın rasgele hareketi veya okyanuslardaki görünüşte rastgele oluşan türbülans. Ancak insanlar da aynı fizik kurallarına tâbi olduğundan Kaos Teorisi sadece hava durumunu değil, toplumları ve yaşamları da etkiler. Herhangi bir büyük tarihi olaya ya da türlerin tarihine yakından bakıldığında, insanların küçük, görünüşte tesadüfi olayların kuklaları olduğu hemen anlaşılır.

Ya Oort bulutu o uzay taşını fırlatmasaydı?

Rastlantısal olayların etkisi yalnızca günümüz dünyasıyla da sınırlı değil. Altmış altı milyon yıl önce, uzayın uzak bir noktasındaki bir salınım – Oort bulutu – devasa bir uzay taşını Dünya’ya doğru fırlattı. Dinozorları yok ederek memelilerin gelişmesini sağladı. Eğer bu asteroit biraz gecikmiş olsaydı, insanlar var olmayacaktı. Yeni bulgular, plasentanın ve dolayısıyla canlı doğumların kökeninin, yaklaşık 100 milyon yıl önce tek bir retrovirüsle enfekte olduğu anlaşılan tek bir sivri fare benzeri canlıdan geldiğini gösteriyor.

Çoğu insan dünyayı anlayabileceğimizi, ön görebileceğimizi ve kontrol edebileceğimizi hayal etmekten hoşlanır. İnsanlar hayatın kaosunu anlamlandırmak için mantıklı bir açıklamaya ihtiyaç duyuyor. İnsanlar hayatın kaosunu anlamlandırmak için mantıklı bir açıklamaya ihtiyaç duyuyor. Dünyanın, bir çiftin hoş bir tatil özlemi ya da bulutların tam da o anda gökyüzünde belirmesi nedeniyle yüz binlerce insanın yaşadığı ya da öldüğü bir yer olmasını, varlığımızın enfekte olmuş fare benzeri bir yaratığa bağlı olmasını istemiyoruz. Ama dünya böyle işliyor.

Öngörülemez olaylar ve insanın savunmasızlığı

Görünüşte rastgele olan olayların gidişatı etkileme gücü bu nedenle yeni bir olgu değil. Ancak modern toplum bu olasılığı güçlendirerek, görünüşte önemsiz olan değişikliklerin beklenmedik bir anda her şeyi altüst etme olasılığını her zamankinden daha yüksek hale getirdi. Ciddi sonuçları olan öngörülemez olaylar giderek daha sık görülüyor ve insan hayatı bunlara karşı daha savunmasız hale geliyor.

Batı modernitesi, optimizasyon ve verimliliğe yönelik bastırılamaz bir açlıkla tarif edilebilir. Ancak fizik bize, “kendi kendini organize eden kritiklik” olarak bilinen karmaşıklık bilimi alanının bir alt kümesi olan “kum yığını modeli” biçiminde, bu tür bitmek bilmeyen optimizasyon arayışının tehlikeleri hakkında uyarıcı bir tablo sunuyor. Bu alanın genel prensibi, sofistike ismine rağmen oldukça basit. Bir yığına kum tanelerini teker teker eklerseniz, sonunda yığın, tek bir kum tanesinin çığa neden olabileceği bir kritiklik durumuna ulaşacaktır. Tüm sistem bir uçurumun üzerinde sallanır; herhangi bir şeyi değiştirmek her şeyi altüst edebilir. Buna karşılık, biraz daha küçük bir kum yığınının, ilave bir kum tanesinin çökmeye neden olma riski çok daha düşüktür.

Modern sosyal sistemler kum yığınını sınırlarına kadar zorlayacak şekilde tasarlandı. Birbirine bağlılık ve karşılıklı bağımlılık, sistemin bir parçasındaki tek bir hatanın anında çok uzaklarda yıkıcı dalgalar yaratabileceği koşullar yaratır. 2021 yılında bir gemi şiddetli bir rüzgârın etkisiyle yan yattı ve Süveyş Kanalı’nda sıkıştı. Bir tahmine göre bu olayın etkisi 54 milyar dolarlık bir ticaret kaybı ve küresel GSYH’de yüzde 0,4’e varan bir azalma oldu ve bunların hepsi tek bir gemiden kaynaklandı. Kaos ve kritikliğin birleşimi tehlikelidir, ciddi sonuçları olan öngörülemez olayların üreme alanıdır.

Bölgesel istikrarsızlık – küresel istikrar

Homo sapiens’in gezegeni süslediği 250.000 küsur yılın çoğunda, işler bir nesilden diğerine aşağı yukarı aynı şekilde ilerledi. Ancak gündelik hayat tehlikeli ve öngörülemezdi. Çocuk doğurmak bir ölüm tuzağıydı. Ekinler açıklanamaz bir şekilde bozulabildiğinden ya da bir zamanlar bol miktarda bulunan hayvanlar aniden hiçbir yerde bulunamadığından, açlık daimi bir tehditti. İnsan hikayesinin çoğu bölgesel istikrarsızlık, ama küresel istikrardan ibarettir. Bir sonraki öğünün nereden geleceği her zaman belli değildi, ancak ebeveynler ve çocuklar nesilden nesile aynı dünyada yaşadılar.

Bugün bu dinamik tersine dönmüş durumda. Zengin, sanayileşmiş toplumlardaki çoğu insan rutinlere, kalıplara ve katı bir günlük düzen anlayışına göre yaşıyor. Bir çalışmada, cep telefonlarından alınan coğrafi konum verilerini kullanan araştırmacılar, belirli bir kişinin günün herhangi bir saatinde nerede olacağını yüzde 93 doğrulukla tahmin edebildiklerini ortaya koydu. Ancak bu bilindik rutinler, sürekli değişen bir üstyapı içinde gerçekleşiyor. Artık ebeveynlere teknolojiyi nasıl kullanacaklarını çocuklar öğretiyor. Otuz yıl önce çok az insan internetin adını duymuştu, şimdi ise kimse onsuz çalışamıyor. Atalarımızın tam tersini yaşıyoruz: bölgesel istikrar ve küresel istikrarsızlık. Bu tepetaklak dünyada, nehirler kururken ve demokrasiler çökerken Starbucks değişmeden kalıyor.

Sinyali gürültüden ayırmak

İnsan beyni böylesine karmaşık bir gerçekliği kavramak için değil, daha basit bir dünyadaki basit neden-sonuç örüntülerini algılamak için evrildi. Beyinlerimiz artık 8 milyar insanın yaşadığı ve tam olarak kavranamayacak kadar karmaşık bir sosyal sistemde modern yaşamla uyumsuz hale geldi. Bunu anlamlandırmak için modern sanayileşmiş toplumlar, “sinyali” “gürültüden” ayırmaya çalışan sonsuz bir dizi model üzerine inşa edildi. Bu çabalar dünyayı, her zaman büyük, bariz faktörleri içeren birkaç temel değişkenin bir sonraki adımda ne olacağını belirlediği bir güldüren aynaya indirgiyor. Ama arka plandaki gürültü önemlidir: öngörülemez olaylar buradan gelir.

Bununla birlikte, her zamankinden daha sofistike modellere güvenen tahminciler, uzmanlar ve politika yapıcılar, dünyayı kontrol etme kabiliyetleri konusunda tehlikeli bir kibre kapıldılar. Sürekli olarak yanıldıkları kanıtlanıyor ama nadiren ders alıyorlar. Dünyaya böylesine çarpıtılmış bir pencereden bakmak, doğru değişkene sahip tek bir politika müdahalesinin riski ortadan kaldırmaya ve kontrol edilemeyen bir dünyayı dizginlemeye yetebileceği gibi bir kontrol yanılsamasına yol açıyor.

Buna karşılık, bir çiftin tatilinin 19 yıl sonra 100.000 kişinin yaşayıp yaşamayacağını belirlediği ya da bir sebze satıcısının bütün bir bölgeyi ateşe verebileceği bir dünyanın belirsizliğini kabul etmenin nelere yol açabileceğini bir düşünün. Raslantısal olayların gücünü takdir etmek önemli bir ders verir: Kum yığınını biraz daha küçültmek daha az felakete yol açar. Esneklik optimizasyondan üstündür.

Felaket geldiğinde insanlar içgüdüsel olarak basit kalıplar ve net açıklamalar ararlar. “Her şeyin bir nedeni vardır” sadece yastıklara dikilen bir sözden ibaret değil; aynı zamanda ekonomi ve siyaset bilimi de dahil olmak üzere pek çok sosyal araştırmanın altında yatan hatalı bir varsayım. Yalnızca bir sorun var: Bu varsayım doğru değil. Bazı şeyler… bir sebep olmaksızın yalnızca meydana gelir.”