Abdullah Yıldız yazdı…
“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Zikrullah’tan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” “Herhangi birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin.” “Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münafikûn, 63/9-11)
Mallar ve evlatlar insanı Zikrullah’tan yani Allah’ı anmaktan ve O’nun Zikr’i olan Kur’ân’ı okuyup anlamaktan ve yaşamaktan alıkoymamalıdır. Mal ve evlatla meşguliyet insanı gaflete düşürüp Zikir’den engelleyebilir. Yüce Rabbimiz, “Kadınlara, oğullara, yüklerle altın ve gümüş yığınlarına, iyi cins salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere olan düşkünlük isteği insanlara câzip gösterildi” (Âl-i İmran 3/14) buyurarak dünya câzibesine; “İyi bilin ki, mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihandır…” (Enfâl 8/28) buyurarak da mal ve evlat sınavına dikkat çeker. Resulullah da (s.a.), “Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah onu sizin kullanmanıza verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyaya aldanmaktan sakının…” (Tirmizî, Deavât 9) diyerek bizi aldatıcı dünyaya karşı uyarır. Müminden istenen, mal ve evlatla ilgilenmemesi değil, Zikrullah’tan sapmamasıdır. “Zikrullah”; Allah’ı anmak, O’nu hatırda tutmaktır. Kur’ân’ın bir adı da Zikir’dir. Burada kastedilen ise Allah’ı, O’nun isimlerini, sıfatlarını, emir ve yasaklarını hatırlatan ve rızasına vesile olan farz ve nafile ibadetler; namaz, oruç, zekât, hac, cihad, Kur’ân tilâveti, va’z ü nasihat, tebliğ, tesbih, tahmid, tekbir, tehlil, tefekkür, dua, zikir vb. amellerin her biridir.
Abdullah b. Büsr’den (r.a.) rivayete göre bir adam Resulullah’a (s.a.) hitaben dedi ki:
“-Yâ Resulallah! İslâmiyet’in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle.”
O da (s.a.): “-Dilin hep Allah’ı zikretsin!” (Müslim, Zikir 99) buyurdu.
Ayet büyük bir ikaz ve tehdit içeriyor; mal ve evlat bahanesiyle Zikrullah’tan gaflet edenlerin en büyük zarara uğrayacaklarını bildiriyor. Çünkü bunlar, dünyayı ahirete tercih etmekle çok zarar edecek, neticede ebedi hayatın izzet ve şerefinden mahrum kalacaklardır. Mal, evlat ve dünya tutkusunun sonu zillet ve hüsrandır. Oysa: “Mal ve oğullar dünya hayatının zinetidir. Asıl kalıcı olan salih ameller ise Rabbinin katında hem mükâfat bakımından daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha layıktır.” (Kehf 18/46)
İnsan ne yapacaksa ölüm gelip çatmadan yapmalıdır. Zira ölümle kazanma fırsatı sona ermiş; artık imtihan bitmiş, hesap faslı başlamıştır. Ecel geldiğinde, o bir an bile ertelenmez. Öyleyse, ölüm sonrası pişman olup “keşke sadaka verip iyi kullardan olsaydım” demektense, hayatta iken ve fırsat varken bize emanet edilen her tür imkânı Allah yolunda infak etmeliyiz: Efendimiz (s.a.) bir gün:
“-Sadaka vermek her Müslümanın görevidir.” buyurdu. Ashâb-ı kirâm:
“-Sadaka verecek bir şey bulamazsa?” dediler.
“-Amelelik yapar; hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder” buyurdu.
“-Buna gücü yetmez veya iş bulamaz ise?” dediler.
“-Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder” buyurdu.
“-Buna da gücü yetmezse?” dediler.
“-İyilik yapmayı tavsiye eder” buyurdu.
“-Bunu da yapamazsa?” dediler. Buyurdu ki:
“-Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır” (Buhârî, Zekât 30, Edeb 33; Müslim, Zekât 55).
Yine Resulullah (s.a.) herkesi uyarır:
“-Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur” buyurmuştu.
“-O pişmanlık nedir yâ Resulallah?” diye sorulduğunda da:
“-Ölen, iyilik ve ihsan sahibi salih bir kişi ise, bu iyi hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini düzeltmediğine pişman olacaktır” cevabını verdiler (Tirmizî, Zühd 59/2403).
(Hakkın Daveti Kur’an-ı Kerim Meali ve Tefsiri, Prof. Dr. Ömer Çelik, Münafikûn, 9-11. ayetlerin tefsirinden özet.)
O halde, Ramazan’a girerken, Allah’ın verdiği nimetleri O’nun yolunda çok iyi kullanalım ki pişman olmayalım.