Milâdî 592 yılında Mekke’de doğdu. Nesebi Benî Zühre’den olan babası vasıtasıyla Kilâb b. Mürre’de, Benî Ümeyye’den olup İslâmiyet’i kabul etmeden ölen annesi Hamne bint Süfyân b. Ümeyye vasıtasıyla Abdümenâf b. Kusay’da Hz. Peygamber’in nesebiyle birleşir. Dedesi Vüheyb b. Abdümenâf b. Zühre, Resûl-i Ekrem’in annesinin amcası olduğu için Resûlullah Sa‘d’a “dayı” diye hitap ederdi.
Annesi İle İmtihanı
On yedi veya on dokuz yaşında iken İslâmiyet’i kabul etmesi üzerine annesi dininden dönmediği sürece onunla konuşmamaya ve yemek yememeye and içti.
Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.) annesine karşı son derece itaatkâr bir evlât idi. İslâm’a girdiği zaman annesi:
“–Ey Sa’d! Sen ne yaptın? Eğer, bu yeni dîni terk etmezsen, yemin olsun ki, ben yemem, içmem, nihâyet ölürüm. Sen de benim yüzümden «Hey anasının kâtili!» diye kötü bir isimle çağrılırsın!” dedi.
Sa’d -radıyallâhu anh-:
“–Yapma anneciğim, ben bu dîni hiçbir şey için terk edemem!” deyince, anası iki gün, iki gece yemedi ve iyice kuvvetten düştü. Bunu gören Hazret-i Sa’d (çok sevdiği annesini bu inadından vazgeçirebilmek için tam bir kararlılıkla):
“–Anneciğim! Vallâhi yüz canın olsa da hepsi birer birer çıksa, ben bu dîni hiçbir şey için terk edemem, bunu böyle bilesin!..” dedi. Oğlunun kararlılığını anlayan annesi de inadı bırakıp yemeye başladı.
Bu hâdise üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:
“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için de) önce Bana, sonra da ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır. (Bununla beraber) eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme! Onlarla dünyâda iyi geçin! Bana yönelenlerin yoluna tâbî ol! Sonunda dönüşünüz ancak Banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm, (amellerinizin iyi veya kötü karşılığını alırsınız).” (Lokmân, 14-15) (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 43-44; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II, 368)
Allah Yolunda İlk Kan Döken
Sad (r.a.) İslâmiyet’i kabul ettiği zaman müşriklerden biri ona hakaret etti. O da bir devenin çene kemiğini kaptığı gibi adamın başını yardı. Allah yolunda yere düşen ilk kan bu oldu.
Uhud Gazvesi’nde düşmana bin ok attı. Bu savaşta Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ona bir yandan ok veriyor, bir yandan da:
- “Anam, babam sana fedâ olsun, ey Sad! At!” buyurarak kendisini destekliyordu. Bütün savaşlarda Hz. Peygamber’in yanından ayrılmadı ve onun daha nice hayır dualarını aldı. Onun başarılarını artıran Efendimiz’in:
- “Yâ Rabbî! Okunu doğrult ve duasını kabul et!” şeklindeki niyâzlarıdır. Bu sebepledir ki, Hz. Sad attığını vurur, Cenâb-ı Hakk’a arzettiği dualar kabul edilirdi. Bunu bilenler onun bedduasını almaktan korkarlardı.
Resûl-i Ekrem’in hadîs-i şerîfte haber verdiği mûcize gerçekleşti ve nice ülkeler onun eliyle fethedilerek İslâm diyârı oldu. İran fâtihlerinin ilki, Kâdisiyye Savaşı’nın başkumandanı ve Kûfe’nin kurucusu o idi. Daha sonra Kûfe valisi oldu.
İslâmiyet’in ilk yıllarında müslümanlarla alay eden bir müşriği yaraladığı için İslâm uğrunda ilk kan akıtan kişi diye anıldı. Hz. Peygamber’den önce Medine’ye hicret etti; Resûl-i Ekrem onu Mus‘ab b. Umeyr veya Sa‘d b. Muâz ile kardeş ilân etti. Râbiğ Seriyyesi ile Batn-ı Nahle Seriyyesi’ne katıldı ve Kureyş kervanına ilk oku o attı (İbn Sa‘d, III, 139). Harrâr Seriyyesi’nde kumandan olarak görev yaptı. Bedir Gazvesi’nde müşrik süvari birliğinin kumandanı Saîd b. Âs’ı öldürüp kılıcını Resûl-i Ekrem’e teslim etti. Daha sonra Hz. Peygamber ile bütün gazvelere katıldı. Uhud Gazvesi’nde attığı her oku hedefine isabet ettirdiği için Resûlullah ona atacağı okları birer birer verirken, “Anam babam sana fedâ olsun ey Sa‘d, at!” diye iltifat ederdi (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 15; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 41-42). Birçok savaşta ve Medine’de düşman baskınından korkulduğu zamanlarda Resûlullah’ın yanından ayrılmadı.
Hz. Ömer döneminde aktif görevler üstlendi. Irak cephesi başkumandanlığına getirildi ve Kādisiye Savaşı’nda (15/636) Sâsânîler’i ağır bir yenilgiye uğrattı. Sâsânîler’in başşehri Medâin’i fethettikten sonra Celûlâ Savaşı’nı kazandı; bölgede gerçekleştirdiği fetihlerle Sâsânî İmparatorluğu’ndan gelecek tehlikeleri ortadan kaldırdı. Ardından Hz. Ömer’in emriyle Kûfe şehrini kurdu ve Kûfe valiliğini yürüttü (17-21/638-642). Ganimetleri paylaştırmada âdil olmadığı, gazâ işlerinde gevşek davrandığı ve namazları çok uzattığı gibi iddialarla halifeye şikâyet edildi (Buhârî, “Eẕân”, 95). Hz. Ömer kendisini suçsuz bulmakla birlikte fitnenin önüne geçmek için onu geri çağırdı. Hz. Osman devrinde 24 (645) yılında Hz. Ömer’in vasiyeti üzerine tekrar Kûfe valiliğine getirildiyse de hazineden aldığı borcu zamanında ödeyemediğinden Abdullah b. Mes‘ûd ile aralarında geçen tartışmanın müslümanlar nezdinde ihtilâfa dönüşmesi sebebiyle bir yıl kadar sonra görevinden alındı. Onun bu son görevi sırasında Rey isyanını bastırdığı (25/646) kaydedilmektedir. Daha sonra Medine yakınlarındaki Akīk vadisinde çorak bir araziyi satın alarak ihya etti ve oraya yerleşip çiftçilikle meşgul oldu. Hz. Osman’ın şehid edilmesi olayında, Cemel ve Sıffîn savaşlarında tarafsız kaldı.
Hz. Sad'ın Bazı Özellikleri
Güçlü bir vücut yapısına sahip olduğu rivayet edilen Sa‘d haksızlıklara sert bir şekilde karşı koyardı. Gözleri son derece keskindi ve Araplar’ın usta binicilerinden biriydi. On iki evlilik yapmış ve kırk çocuğu olmuştur. İbn Sa‘d bunlardan on sekiz erkekle on sekiz kızın ismini kaydetmektedir. İlk müslümanlardan olan kardeşlerinden Umeyr Bedir Gazvesi’nde, Âmir Yermük Savaşı’nda şehid düşmüştür. Bir diğer kardeşi Utbe ise Uhud Gazvesi’nde müşriklerin safında yer almış ve Resûl-i Ekrem’in dişinin kırılmasına sebep olmuştur. İbn Hacer el-İṣâbe’de Utbe’nin hayatına yer vermişse de onun sahâbî olmadığını ifade etmiş (V, 259-260), hatta kâfir olarak öldüğü belirtilmiştir. Kız kardeşi Hâlide, Semüre b. Cündeb ile evlenmiştir. Umâre adında bir kız kardeşi daha vardır.
Ashap arasında seçkin bir yere sahip olan Sa‘d b. Ebû Vakkās sağlığında Resûl-i Ekrem tarafından cennetle müjdelenen on sahâbîden biridir. Hz. Ömer’in, vefatından önce aralarından birini halife tayin etmeleri için seçtiği altı kişilik heyette o da vardı. Ancak kendisi Abdurrahman b. Avf lehine bu görevden çekildi. Sa‘d’ın da içinde yer aldığı birtakım olaylar vesilesiyle bazı âyetler nâzil olmuştur. Bir kısım sahâbîlerin sarhoş oldukları bir sırada tartışmaları ve bu sırada Sa‘d’ın burnundan yaralanması neticesinde durumu Resûl-i Ekrem’e bildirmesi üzerine içkinin yasaklanması hususunda (el-Mâide 5/90), ayrıca Sa‘d’ın ve İbn Mes‘ûd’un aralarında bulunduğu, sabah akşam Allah’ın rızasını isteyerek dua eden altı sahâbînin müşriklerin isteğine rağmen Resûlullah’ın etrafından uzaklaştırılmaması (el-En‘âm 6/52) ve ganimet malından almak istediği bir kılıcı geri bırakması için Resûl-i Ekrem’in kendisini uyarması (el-Enfâl 8/1) vesilesiyle inen âyetlerle dinden dönmesi için annesinin tehditlerine boyun eğmediğinden, itaatsizliğe götüren konularda anne ve babaya itaat edilmemesi gerektiğine dair (Lokmân 31/15) nâzil olan âyetler böyledir. Sa‘d, hastalığı sırasında ziyaretine gelen Resûlullah’a bir kızı dışında mirasçısının bulunmaması dolayısıyla bütün malını vasiyet etmeyi düşündüğünü söyleyince Hz. Peygamber malının en fazla üçte birini vasiyet edebileceğini bildirmiştir (Müslim, “Vaṣıyye”, 5). Vefat ettiğinde 250.000 dirhemlik malı çıkmasına rağmen sade bir hayat yaşamıştır. Resûl-i Ekrem’in duasını aldığı için onun yaptığı bütün duaların kabul edildiği belirtilir (İbn Sa‘d, III, 139; İbnü’l-Esîr, II, 366-369). Uyguladığı askerî taktikler ve gösterdiği kahramanlıklarla İslâm tarihinin önde gelen kumandanları arasında yer almış ve “fârisü’l-İslâm” lakabıyla anılmıştır.
Vefatı
Hayatının son yıllarında gözlerini kaybeden Sa‘d 55’te (675) Akīk’ta vefat etti. 54 veya 58 (678) yılında öldüğü de rivayet edilmiştir (a.g.e., III, 148). Cenazesi Medine’ye getirilerek vasiyeti üzerine Bedir Gazvesi’nde giydiği yıpranmış cübbesiyle kefenlendi ve Medine Valisi Mervân b. Hakem’in kıldırdığı cenaze namazının ardından Cennetü’l-bakī‘a defnedildi. Sa‘d’ın aşere-i mübeşşere ve muhâcirlerden en son vefat eden kişi olduğu belirtilmektedir.