Efendimizin; "Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim de havarim Zübeyr'dir" buyurduğu sahabi...
Zübeyr Bin Avvam'ın İslam'a Girişi ve Amcasının Eziyeti
594 veya 595’te Mekke’de doğdu. Babası Hz. Hatice’nin kardeşi Avvâm b. Huveylid, annesi Resûl-i Ekrem’in halası Safiyye bint Abdülmuttalib’dir. Soyu Hz. Peygamber’in dedelerinden Kusay b. Kilâb’da Resûl-i Ekrem ile birleşir (İbn Sa‘d, III, 100). Annesi oğluna büyük kardeşi Zübeyr b. Abdülmuttalib’in ismini vermiştir. Zübeyr b. Avvâm çocukluğunun büyük bir kısmını Resûlullah’ın çocuklarıyla birlikte geçirdi. Babası çok küçükken vefat ettiğinden annesi onu kendi akrabaları olan Hâşimoğulları arasında büyüttü. Oğlunun eğitimi konusunda zaman zaman katı davrandığı için eleştirilmiş, ancak kendisi onun iyi yetişmesi için böyle yaptığını söylemiştir (a.g.e., III, 101). Zübeyr’in putlara hiç tapmadığı, Câhiliye inanışlarına meyletmediği, İslâm’a davetin ilk günlerinde on altı yaşında iken dört, beş veya yedinci müslüman olarak İslâmiyet’i kabul ettiği, bunda Hz. Ebû Bekir’in etkisinin bulunduğu nakledilir (İbn Hacer el-Askalânî, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, III, 274-275). Müslümanlığı kabul etmesine önce amcası Nevfel b. Huveylid karşı çıktı; İslâm’dan vazgeçmediği takdirde kendisine şiddet uygulayacağına dair yemin etti; bir sonuç alamayınca onu bir hasıra sardı ve tavana astı, alttan ateş yakarak dumanıyla ona işkence etti, ancak Zübeyr inancından vazgeçmedi (Taberânî, I, 122). Oğluna eziyet edildiğini öğrenen annesi Safiyye onu Nevfel’in elinden kurtardı.
İslam Adına İlk Kılıç Çeken
Ok atmayı, kılıç kullanmayı ve ata binmeyi öğrenerek yetişen Zübeyr, Mekke döneminde İslâm adına ilk kılıç çeken kişi oldu. Evinde istirahat ederken dışarıdan gelen, Hz. Peygamber’in müşrikler tarafından öldürüldüğüne dair seslerle uyanmış, hemen kılıcını kuşanıp dışarıya fırlamış, yolda Resûl-i Ekrem’le karşılaşmış, telâşının sebebini soran Resûl-i Ekrem’e durumu anlatınca onun duasını almıştı (Hâkim, III, 406-407). Bu dönemde Hz. Peygamber, Zübeyr’i ilk müslümanlardan olan Abdullah b. Mes‘ûd ve Talha b. Ubeydullah ile kardeş ilân etti.
Habeşistan'a Hicret
Müşriklerin müslümanlara karşı baskısı artıp Habeşistan’a hicret izni verilince Zübeyr ilk kafileyle oraya gitti. Ardından müşriklerin iman ettiği yolunda bir haberin yayılması üzerine geri döndüyse de haberin asılsız olduğunu anlayınca Zem‘a b. Esed’in himayesinde Mekke’ye girdi. Ancak baskıların artarak devam etmesi üzerine ikinci defa Habeşistan’a hicret etmek zorunda kaldı. Bu sırada Habeşistan’da Necâşî Ashame’ye karşı bir ayaklanma meydana geldi, ayaklanmayı bastırmak için yapılan savaşta Zübeyr Ashame’nin yanında yer aldı. Galibiyetle sonuçlanan savaşın ardından kendisine kıymetli bir mızrak hediye edildi, o da bu mızrağı dönüşünde Resûl-i Ekrem’e verdi (Belâzürî, I, 202). Mekke’ye ise hicretten kısa bir süre önce döndü, Esmâ bint Ebû Bekir ile evlendi ve ticaretle uğraşmaya başladı. Bu maksatla gittiği bir Şam seyahatinden dönerken Medine yakınlarında Medine’ye hicret eden Hz. Peygamber ve Ebû Bekir ile karşılaştı, kendilerine beyaz renkli elbiseler hediye etti. Hemen Mekke’ye dönüp bazı işlerini gördükten sonra o da Medine’ye gitti (Hâkim, III, 12). Resûlullah onu ensardan Seleme b. Selâme b. Vakş veya Kâ‘b b. Mâlik ile kardeş ilân etti. Hz. Peygamber, şehre geldiğinde atından başka bir mal varlığı bulunmayan Zübeyr’e Nakī‘ bölgesinde tarım yapılmayan bir araziyi tahsis etti. O da bir yandan bu araziyle uğraşırken bir yandan da Bakī‘ çarşısında kasaplık yaptı.
Allah Yolunda Mücadeleyle Geçen Bir Ömür
Zübeyr, Bedir,Uhud ve Hendek savaşlarına katılarak büyük kahramanlıklar gösterdi. Hudeybiye Antlaşması’nda da yer aldı. Hayber Savaşı, Vâdilkurâ Seriyyesi ile Fedek’in fethine katıldı. Bu savaşlarda elde edilen ganimetlerden de hem kendisine hem atına pay ayrıldı. Mekke’yi fethetmek için yola çıkan İslâm ordusunun kumandan ve sancaktarlarından biri de Zübeyr’dir. Hz. Peygamber, Mekke’nin dış semti Hacûn’da konakladığında Zübeyr Resûlullah’ın sancağını onun çadırının önüne dikti. Mekke’ye üç koldan giren ordunun sol cenahına kumanda etti. Huneyn, Tâif ve Tebük seferleriyle Vedâ haccında da bulundu. Resûlullah’ın vefatından sonra yapılan ilk halife seçiminde önce Hz. Ali’yi desteklediyse de çoğunluğun Hz. Ebû Bekir’e meyletmesi üzerine ona biat etti.
Zübeyr b. Avvâm, Hz. Ebû Bekir devrinde Medine yakınlarına kadar gelen mürtedlere karşı mücadele etti. Henüz on üç yaşında olan oğlu Abdullah’ı da yanına alıp Yermük Savaşı’na katıldı (15/636), bu savaşta da büyük kahramanlıklar gösterdi ve ciddi yaralar aldı. İyileştikten sonra bedeninde bu yaraların çukur halinde izleri kaldı. Oğlu Urve, babasının vücudundaki bu izlerden söz ederken küçüklüğünde onlara parmaklarını sokup oynadığını söylemiş, bir başkası da bunların göz çukuru şeklinde olduğunu ifade etmiştir. (Zehebî, I, 52; İbn Hacer el-Askalânî, el-İṣâbe, II, 459).
Hz. Ömer döneminde onun en yakınındaki kişiler arasına girdi. İdarî konularda halifenin danışmanlığını yaptı, taleplerini halifeye bildirmek isteyenlere yardımcı oldu, halka daha yumuşak davranması için halifeye tavsiyelerde bulundu. Bu dönemde İran, Suriye-Filistin ve Mısır taraflarında gerçekleşen bazı fetihlere katıldı. Mısır’ın fethiyle uğraşan (20/641) Amr b. Âs’ın Hz. Ömer’den yardımcı kuvvet talep etmesi üzerine halife ona 4000 veya 5000 kişilik bir ordunun başında yiğitlikte 1000 atlıya bedel olduğunu söylediği Zübeyr b. Avvâm’ı gönderdi. Zübeyr özellikle Babilon ve İskenderiye şehirlerinin ele geçirilmesinde önemli roller üstlendi. Onun, yedi ay süreyle kuşatıldığı halde bir türlü alınamayan Babilon şehrine gizlice sızarak kale kapısını açtığı ve müslümanların şehre girmesini sağladığı belirtilmiştir. Fetihten sonra Mısır’da iskân faaliyetleri başlayınca Fustat adı verilen şehrin kurulmasına karar verildi. Şehrin planı için yapılan çalışmalarda Zübeyr de görev aldı. Bu arada kendisine ayırdığı arsaya bir ev yaptırdı, ancak evinde fazla kalamadı (İbn Abdülhakem, s. 61, 63-64, 96).
Zübeyr Bin Avvam'ın Şehadeti
Cemel Vak‘ası diye anılan bu savaşın hararetli anlarından birinde Hz. Ali, Zübeyr b. Avvâm ile karşılaştı; aralarında geçen konuşmadan sonra Zübeyr Medine’ye dönmek için savaş alanını terketti (Hâkim, III, 413-414). Bunu gören Benî Temîmli Umeyr (Amr) b. Cürmûz birkaç arkadaşıyla birlikte Zübeyr’in peşine düştü. Vâdissibâ‘ denilen yerde kendisine yetişti ve namaz kıldığı sırada onu şehid etti. Haberi alan Hz. Ali çok üzüldü, göz yaşı döktü ve katilini cehennemlik diye niteledi. Zübeyr’in, savaş alanından ayrıldığını gören Mervân b. Hakem tarafından okla vurulup şehid edildiği de nakledilmiştir (Dîneverî, s. 148-149).
Çeşitli vesilelerle Hz. Peygamber’in duasını alan, ayrıca cennette kendisine komşu olacağı bildirilen Zübeyr b. Avvâm, vahiy kâtipliği yaptığı ve Resûlullah ile uzun süre beraber bulunduğu halde ancak otuz sekiz kadar hadis nakletmiştir (İbn Hazm, s. 39). Bunun sebebini soran oğlu Abdullah’a, Resûl-i Ekrem’in söylemediği bir sözü ona nisbet edenin cehenneme gireceğine dair hadisini bizzat kendisinden duyduğunu, Resûlullah’tan işittiklerini aynen nakledememekten korktuğu için rivayette bulunmadığını ifade etmiştir (Ebû Dâvûd, “ʿİlim”, 4). Kendisinden rivayette bulunanlar arasında oğulları Abdullah, Ca‘fer ve Urve ile Kays b. Ebû Hâzim, Mâlik b. Evs b. Hadsân, Meymûn b. Mihrân, Nâfi‘ b. Cübeyr ve başkaları bulunmaktadır. Bu rivayetlerden ikisi hem Buhârî hem Müslim’de, yedisi sadece Buhârî’de yer almaktadır.