Ve and olsun ki Allah, İsrâil oğullarının sağlam sözünü almıştı. (Her kabîleden birer kişi olarak) içlerinden on iki de vekil ta‘yîn etmiştik.
Ve Allah (onlara) şöyle buyurmuştu: “Şübhesiz ki ben sizinle berâberim. Eğer gerçekten, namazı hakkıyla edâ ederseniz, zekâtı verirseniz, peygamberlerime îmân edip onlara yardım ederseniz ve Allah’a karz-ı hasen (güzel bir borç) verirseniz (yolunda harcama yaparsanız), mutlakā kötülüklerinizi sizden örteceğim ve şübhesiz sizi altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyacağım. O hâlde bundan (bu ahidden) sonra içinizden kim inkâr ederse, artık (dosdoğru) yol ortasında açıkça sapıtmış olur.” | Maide Suresi 12. Ayet Meali
Allah'ın yahudilerle yaptığı sözleşme, şartı ve sonucu olan iki taraflı bir antlaşma idi. Bu ayet, antlaşmanın bağlanması ve hangi şartlar altında yapıldığını anlattıktan sonra, bu antlaşmanın maddelerini, şartını ve sonucunu tesbit ediyor. Antlaşma, İsrail denilen Hz. Yakub'un oğullarından türeyen tüm kabileleri temsil eden 12 yahudi reisle yapılmıştır. Antlaşmanın metni şöyledir:
"Allah, İsrailoğullarından kesin söz almış başlarına kendi aralarından on iki önder göndermiştik. Allah onlara demişti ki; "Ben sizinle beraberim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, peygamberime inanır, onların tarafını tutar ve dünyada karşılığını beklemeksizin Allah'a borç verirseniz, kesinlikle kötülüklerinizi siler, sizleri altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştiririm. Bu sözleşmeden sonra içinizden kim kafir olursa doğru yoldan sapmış olur."
"Ben sizinle beraberim". Bu büyük bir söz. Allah'ın beraber olduğu kimseye -bu halde- kim karışabilir. Biri ona karşı koymaya bile, o gerçekte ne bir varlığa, ne de bir olan toz zerresinden ibarettir. Allah'ın yanında olduğu kişi, yolunu şaşırmaz.
Allah'ın birlikteliği yeterli olduğu gibi doğru yolu da kılavuzlar. Allah'ın yanında olduğu kimse, asla üzülmez ve hiçbir sorunu olmaz. Çünkü Allah'ın yakınlığı gönlünü rahatlatır ve onu mutlu kılar. Özetle Allah'ın beraber olduğu kişi, garantidedir ve amacına da ulaşmıştır.
Artık bu yüce konumunu yükseltmesine gerek kalmamıştır. Fakat yüce Allah, bu birlikteliği sebep ve şartlardan kopuk bırakmadığı gibi, bir onur bahşetme olayı da kılmamıştır. O yalnızca, şartları ve sonuçları olan bir antlaşmadır. '
1- Bu antlaşma ilkin, "namaz kılmak" yükümlülüğünü getiriyor. Bunu sıradan bir şekilde kılmak değil, kul ile ilahı arasında gerçek irtibatı sağlayan usulüne uyarak kılmak. Sağlam ilahi sisteme uygun eğitim ve arındırma unsuru olması ve kötülük ve aşırılıktan uzaklaştıran bir özellik taşıması sebebiyle Allah'ın huzurunda verdiği bir utanma duygusu ile kötülük ve günahtan uzaklaşmayı unutmamalıdır.
2- Zekat vermek... Böylece Allah'ın rızıktaki nimetine, malın ilk sahibi olduğu ve o gerçek -hükümdar ve insanlar O'nun vekilleri olduğu için- şartlarına uygun tasarruflarda bulunarak O'na itaati kabullenmek müslüman toplumun hayatını temellendirdiği esaslara dayanan toplumsal yükümlülükleri yerine getirmek ve ekonomik hayatı ise, malın küçük bir azınlık arasında el değiştiren bir imtiyaz olmaması büyük bir çoğunluğun yeteri kadar alım satıma ve tüketimden acizlikleri yüzünden genel bir durgunluk olmaması ve üretim tüketim dengesinin bozulmaması ve işlemez hale gelmemesini üstlenen sisteme göre düzenlenmesi sağlanır. Aksi halde bir yanda bolluk, diğer yanda ise sefalet olması ve toplumda her türlü bozulma ve karışıklıklara sürüklenmesi demektir. Tüm bu kötülükler ekonomik düzenin ve malın paylaşımının Allah'ın sistemine göre yapılması ile ve ayrıca zekat sayesinde önlenir.
3- Allah'ın peygamberlerine ayırım yapmaksızın inanmaktır. Hepsi Allah katından gönderilmiş, tümü Allah'ın dinini getirmiştir. Bunlardan birine bile inanmamak tümünü reddetmek , tümünü reddetmek ise Allah'ı inkardır...
İslâm sadece pasif-kuru bir imandan ibaret değildir. O, peygamberleri destekleyen, Allah'ın görevlendirdiği ve onları gerçekleştirmek için bütün hayatları adadıkları hususlarda onlara arka çıkarak yerine getirilen aktif bir davranıştır.
Allah'ın dinine iman; müslümanın inandığının muzaffer olması, yeryüzünde değerlenmesi ve insan hayatında uygulanması için çalışmayı gerektirmektedir. Allah'ın dini sırf inanca dayalı düşünce ne de sadece ibadetlerden ibarettir. O, hayatta uygulanan bir dünya görüşü ve hayatı tüm yönleriyle düzenleyen bir sistemdir.
Tatbiki için desteklenmeye, omuz verilmeye, gayret ve cihada ve tatbike konulduktan sonra da korunmaya gerek duyan dünya görüşü ve sistemidir. Aksi halde mümin sözünü yerine getirmemiş olur.
4- Zekattan başka genel infak yükümlülüğü, yüce Allah bu konuda -O herşeyin sahibi olduğu halde- `Bağışlayıcı olan Allah'a borç vermek' deyimini kullanıyor. O'nu ihsan ettiği şeylerden Allah için infak etmeyi, "Allah'a borç vermek" olarak isimlendirmek, O'nun katmerli bir lütfudur.
İşte bunlar şartlar ve yükümlülüklerdir. Sonuçları ile şunlardır:
1- Günahları bağışlamak... İnsan hata eder. Ne kadar iyilikte yapsa, günaha düşmekten kurtulamaz. Buna göre, onun günahlarını bağışlamak; onun zayıflığını, acizliğini ve kusurlarını gideren geniş bir nimettir.
2- Altından ırmaklar akan cennet!... Bu, Allah'ın büyük bir lütfudur. İnsanın ameli ile ulaşamıyacağı, ancak insanın malından infak etmesi ve gücü yettiğince çaba sarf etmesi üzerine, Allah'ın fazlı ile ulaşabileceği şeydir...
Yapılan antlaşmanın bir de zorunlu karşılığı olan bir şartı vardır:
"... Bu sözleşmeden sonra içinden kim kafir olursa doğru yoldan sapmış olur."
Hidayet kendisine belirtildikten, ahdinin sınırları gösterildikten, yol apaçık ortaya konduktan ve karşılığı kesinleştikten sonra ne küfreden kimse artık hidayete ulaştırılır ne de sapıklıktan kurtarılır.
Bu Allah'ın yahudilerin -tümü adına- reisleri ile yaptığı antlaşmadır. Hepsi bunu kabul etmişler, böylece ahid de herbiri ile yapılmış ve ümmetin tümüne mal olmuştur. Peki yahudiler ne yaptı? Allah ile yaptıkları antlaşmayı bozdular, sebepsiz yere peygamberlerini öldürdüler. Yahudiler Hz. İsa'yı öldürmek ve çarmıha germek için tuzaklar kurdular. Kitapları Tevrat'ı değiştirdiler ve hükümlerini yerine getirmeyip unuttular. Peygamberlerin sonuncusuna da inadla ve alçakça karşı durdular. O'na ve aralarındaki antlaşmalara ihanet ettiler. Allah'ın hidayetinden kovulmayı hakkettiler ve kalpleri -artık bir daha bu hidayete yönelmemecesine- kaskatı oldu.
Fi Zilalil Kur'an