Eğitimci-Yazar Rumeysa Sarısaçlı'dan Genç Kızlara...

Eğitimci-Yazar Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım blog sayfasında, son günlerde sosyal medyada dolaşan başörtüsünü çıkarma hikayeleri ve bunlara destek verenlere cevap niteliğinde bir yazı yayınladı.

Eklenme Tarihi: 19 Tem 2018
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Eğitimci-Yazar Rumeysa Sarısaçlı'dan Genç Kızlara...

Eğitimci-Yazar Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım blog sayfasında yayınladığı bir yazı ile başörtüsü hakkında kendi hikayesini paylaşarak genç kızlara önemli tavsiyelerde bulundu. Ayrıca yazısında, son günlerde sosyal medyada başörtüsünü çıkarma hikayelerini paylaşan ve bunlara destek olanların, genç kızları olumsuz yönde etkileme çabalarını boşa düşürecek noktalara yer verdi. Rumeysa Sarısaçlı Hocahanımın büyük ilgi gören, "BAŞÖRTÜSÜ MEVZUUNDA GENÇ KIZLARIMIZA SÖYLEYECEKLERİM VAR..." başlıklı yazısı şu şekilde;

Başörtüsü konusunda her tesettürlü bayanın bir hikâyesi vardır. Ben burada kendi hikâyemi anlatacağım… Ben sonradan örtünenlerdenim… Açıkçası atadan öteden örtülü olanlara hep gıpta etmişimdir… Ama sonra, ‘olsun yine de zararın neresinden dönsen kardır’ deyip kendini avutanlardanım… 20 yaşımda başımı örttüğümde, gerek arkadaş gerekse de akraba çevremden çok ciddi tepkiler aldım. Bu tepkiler karşısında zorlanmadım desem yalan olur. Zorlandım, hem de çok… Çünkü beni o yaşa kadar tesettürlü görmeyen insanlar buna anlam veremiyorlar ve kararımı çeşitli dozlarda sorguluyorlardı. Oysa ben çocukluğundan beri Allah’ı seven ve O'nun razı olmayacağı bir şeyi yapmaktan korkan bir insandım. 13 yaşımda babamı kaybettiğimde Rabbime yakınlığım daha da çok arttı. Çoğu gece Onunla adeta dertleşiyor, konuşuyordum. İnsanın Rabbiyle irtibatlı olması illa vahiy almasıyla olmazmış... Çünkü O, insana en yakın olan, şah damarından da yakın olanmış… Allah’ın insana yakınlığını, Allah ile dertleşenler anlar, hisseder, bilir. Onunla dertleşmek, O'na olan sevgimi her geçen gün ziyadeleştirdi. Ve yaşadığım bu sevgi ‘madem O'nu seviyorum, o halde O'nun dediği gibi yaşayacağım’ noktasına gelmemi sağladı. Evet O’nun dediği gibi yaşayacaktım ama, bu öyle kolay bir hadise değildi. Henüz sevgim, nefsime ve çevremden gelecek tepkileri görmezden gelmeme yetecek boyutta değildi. Uzunca bir süre, kalbim ve hayatım tezat bir şekilde yaşadım. Kimi zaman rüzgârın önündeki yaprak gibi, bir o tarafa bir bu tarafa savruldum. Bir türlü karar veremiyor, adım atamıyordum. Çevreden gelecek tepkileri çok önemsiyordum. Devlet memuruydum ve geniş bir arkadaş çevrem vardı. Tesettüre büründüğümde kimler ne tepki gösterecek diye saatlerce düşünüyor, herkesi sırayla aklımdan geçiriyordum… Bir gün, ‘böyle olmaz’ dedim. Yıllar geçiyor ve ben ikiyüzlü bir hayat yaşamaya devam ediyordum. Rabbimi çok sevdiğimi söylüyor ve bu sevgiyi derinden hissediyordum ancak, Onun dediğini yapamıyordum. Namaz kılıyordum ama tek görevimin namaz olmadığını da iyi biliyordum… Günlerce, gecelerce düşündüm… Artık bu aşamadan sonra böyle yaşayamayacağıma karar verdim. Allah’ın dünyasında yaşıyordum, O'nun yarattığı bedenin içerisinde, O'nun yarattığı ruhla… Ancak, O'nun emirlerini, insanların tepkisinden çekindiğimden dolayı yapamıyordum. Bu olacak şey değildi. Hele de seven insanın yapacağı şey hiç değildi... Benim tesettüre bürünmem, bir farzı yerine getirme mecburiyetinden veya bir farza sabretme duygusundan farklıydı… Ben, mecbur olduğum için değil, Rabbimi sevdiğim için başımı örttüm. Kendisini çok sevdiğim Rabbimin emri de bana sevgili geldi. BEN BAŞÖRTÜSÜNÜ ÇOK SEVDİM… Onun için başımı örttüğüm gün, hayatımın en mutlu günüydü. Çünkü beni yaratana, sevdiğime, sevgimi hem de seve seve, sevine sevine ispatlıyordum. Başörtüsü sevginin ispatı mı? Başörtülü olmayan Allah’ı sevmiyor mu? Birinci sorunun cevabı, evet başörtüsü sevginin ispatı... Çünkü seven, sevdiğinin dediğini yapar, hatta sevdiğinin dediğini yapmak için can atar. Ve başörtüsü, ALLAH’IN DEDİĞİ; sevdiğimin emri... Sevgi fedakarlık yapmaktır derler. Yani sevdiğin uğrunda bazı şeyleri feda etmek… Benim başımı örtmem asla bir fedakarlık değildi. Çünkü başörtüsü, Rabbimin bana ve tüm kadınlara bir lütfudur. Çünkü o kadar fıtrîdir ki… Yani yapımıza - yaratılışımıza en uygun giyim tarzı... Kadının nefsi süslenip püslenmeyi, kendini güzel göstermeyi sevebilir; isteyebilir. Ancak kadının kalbi- ruhu, açık saçıklıkla sıkılır; rahatsız olur. Bir arkadaşımın küçük bir kızı vardı, çok açık giyiniyordu. Bir gün arkadaşıma sordum: Bu çocuk nasıl bu kadar açık giyinmeye alıştı diye. Hani çocuk fıtrattır; çocukta insan fıtratının nasıl olduğu görülür. Arkadaşım: Çocuğumu bu kadar açık giyinmeye alıştırmak hiç kolay olmadı. İlk defa mini eteği giydirdiğimde bacaklarını sakladı, elleriyle kapatıyordu, ‘anne ben asla böyle çıkamam dışarı, utanırım’ diyordu. Sonra ben de beraber mini etek giydim, ‘bak bu normal bir şey zamanla alışırsın’ dedim. Utana sıkıla dışarı çıktı. Sonra da alıştı gitti dedi… Dolayısıyla TESETTÜR esasında FITRATTIR. Yani bir kadının yaşamakta asla zorlanmayacağı bir ibadettir. Peki, neden zorlanıyorlar? Çünkü Rablerini tanımadan, sevmeden, Rablerine ibadet yoluna girmişler. Oysa Allah’ı sevmeden namazı, orucu, Allah yolunda malını vermeyi, zamanını vermeyi, gençliğini vermeyi, nefsani isteklerini feda etmeyi sevmek, mümkün değildir. Kulluk sevgiyle yaşanılacak, sebat edilecek ve asla vazgeçilemeyecek bir aşktır. İşte bu aşka düşenler kullukta zorlanmazlar. Ancak gençliğine, toprak olacak güzelliğine, insanların iltifatına, tadı uçup gidecek ve acısı asla gitmeyecek olan haramlara gönlünü kaptıranlar zorlanırlar. Markalı giyim- kuşamı, çeşit çeşit saç modellerini, fiziksel güzellikte önde olmayı marifet bilenler, zorlanırlar. Onlar nefsin hoşuna giden geçici duyguları, kalbi mutmain eden ve insana GERÇEK MUTLULUĞU yaşatan Allah aşkına tercih ederler. Ne kötü bir tercih… Bugünlerde baş örtülü olupta sonradan başını açan kızların hikâyeleri dolaşıyor internette. Çevresini umursamadan büyük bir cesaretle(!) başını açan kızlar adeta kahraman gibi anlatılıyor. Saçlarını rüzgârda savuran bir genç kızın, özgürlüğü hissettiğinden bahsediliyor. Tesettürden vazgeçtikten sonra, giydiği patolon ne kadar darsa, o kadar özgüven sahibi olduğunu anlatan kızlardan bahsediliyor... Genç kızlarımıza sahte bir özgürlük sunularak, bu kızlarımız gerçek özgürlükten mahrum olsun isteniyor... Ve kulluk ve tesettür konusunda yeterince şuura ve aşka ulaşmamış olan diğer kızlara da bir mesaj veriliyor: ‘Sen de cesaret edebilirsin; sen de başını açabilirsin; sen de kendi kahramanlık hikayeni yazabilirsin; böylece sen de ÖZGÜR(!) olabilirsin.’ Deniliyor. Özgürlük denilerek nefsinin, süsün- püsün esareti empoze ediliyor. Oysa özgürlük nedir? Rabbimiz, adı 'İslam' olan teslimiyetin içerisinde özgürlüğü yaşatır bize... Rabbine kul olan insan, nefsine, dünyaya, eşyaya karşı özgür olur... Rabbine kul olan insan, nefsine karşı efendi olur. Efendi hürdür; özgürdür... Kulluğun yaşattığı hürriyet, kadına asalet kazandırır. Böyle bir kadın nefsinin tüm prangalarından kurtulur. Kalbi hür; aklı hür; ruhu hür bir insan olur. Sahte özgürlük pompalayanlara zerre kadar aldırış etmez; gerçek özgürlüğün, Allah'a kullukta olduğunu bilir, kulluğun ve TESETTÜRÜN zevkini yaşar. Başını örten de açan da elbette bizim kızımız, bizim canımızdır. Ancak bizim canlarımıza, zehirli düşüncelerini empoze ederek, onları fıtratlarından uzaklaştırıp mutsuzluğa, huzursuzluğa ve nefsin egemenliğindeki esarete mahkum etmeye çalışanlara karşı, son nefesimize kadar mücadele edeceğimizi kimse unutmasın! Rabbim bu zehirli düşüncelere sahip olanların ağına düşmekten tüm genç kızlarımızı muhafaza eylesin. Düşenleri tez zamanda kurtarsın (Amin)