"Ekmeğimizden de vazgeçtik yeter ki kimse ölmesin, kavganızı masada yapın!"

Bir buçuk aydan bu yana çatışmaların ve sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 400’e yakın esnafın iflas ettiği tahmin ediliyor. Esnaf, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendilerini Ankara'ya davet ederek, 'dertlerini dinlemesini' istiyor.

Eklenme Tarihi: 12 Oca 2016
2 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
"Ekmeğimizden de vazgeçtik yeter ki kimse ölmesin, kavganızı masada yapın!"

Bir buçuk aydan bu yana çatışmaların ve sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 400’e yakın esnafın iflas ettiği tahmin ediliyor. Esnaf, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendilerini Ankara'ya davet ederek, 'dertlerini dinlemesini' istiyor.

‘Diyarbakır’ın İstiklâl Caddesi’ diye tarif edilen ve Sur ilçesinin bir hafta önce yasak kapsamından çıkarılan ana arteri Gazi Caddesi üzerinde bir elin parmakları kadar dükkân açık. Hava soğuk ve puslu caddede bulunanların sayısı o kadar bile yok. Caddedeki tek hareketi Sur’un içeri taraflarında devam eden çatışmalara lojistik taşıyan zırhlı araçlar yaratıyor. Mütemadiyen yükselen silah ve patlama sesleri Gazi Caddesi’nin tenhalığına sebep. Müşteriden çok, yorgun bir mermi veya şarapnel bekleyen açık mekânların sahipleri de zaten kapatmaya teşne. Zira salt masrafları çıkaracak miktarda olsa bile kazanmak şöyle dursun, çatışmaların kurbanı olmak var işin içinde.

Cadde esnafından Sedat Kaya lokantacılık yapıyor. Döner ve çorbadan oluşan sade bir mönüsü var. Döner ocağındaki etinden ancak bir porsiyon kesilmiş. Ocağın tek gözü yarım açık, o da pişirmekten çok, soğukta üzerinden akmış yağların donmaması için. Gelebilecek bir müşteriye hoş görünmeyeceğini düşünüyor. Oysa müşterinin geleceğine dair umudunu ise çoktan yitirmiş:

“Çatıda keskin nişancı ve ben döner keseceğim, sana mantıklı geliyor mu? Bu caddeyi açtılar biraz ticaret dönsün diye ama sürekli çatışma, mermi, top sesleri. Bırak müşterinin gelmesini bizim durduğumuz kabahat. Şu ocağa 120 kilo et takıyordum döner için. Şimdi 10 kilo takıyorum, onu da akşama doğru olduğu gibi çıkarıp sokak hayvanlarına veriyorum. Artık tâkatimiz kalmadı. Televizyonda izledim, burada ölen uzman çavuşun batı illerinden birindeki evini gösterdiler. Baraka, yıkıldı yıkılacak. Vallahi hüngür hüngür ağladım, yazık değil mi bu ülkenin evlatlarına. Ölen herkes bizim değil mi, kimliğimiz, dinimiz bir değil mi? Vallahi ben ticaretimden vazgeçtim, insanlar ölmesin, hepsi bizim insanlarımız. Durumumuz bir evladımız dağda, bir evladımız askerde. Her iki tarafa da sesimizi ulaştırın, ne olursunuz artık bitirin bu ölümleri, oturun karşılıklı ve çatışmalarınızı, kavgalarınızı masada edin.”