Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, 10 Eylül Cuma günü Adana Emniyeti'nde ifade veren 3 Furkan Gönüllüsü E. E., H. A. ve Y. T.'nin, kendilerini sorguya çeken polisler tarafından akılalmaz şekilde işkenceye maruz kaldığı ortaya çıktı!
Avukatlarının ve yakınlarının 11 Eylül Cumartesi akşamı haber alabildiği gönüllülerin, ağır şekilde darbe uğradığını duyan birçok Furkan Gönüllüsü, Adana Emniyeti önünde arkadaşları için bekleyiş başlattı.
Bekleyiş sürecine de müdahale eden Adana polisinin, masum vatandaşları darp ettiği görüntüler yayıldı.
Avukatlardan Açıklama!
Gözaltına alınan 3 gönüllünün kendileriyle ilgili bir durum olmadığını belirten avukatları, müvekkilleriyle saatler sonra zor şartlar altında görüşebildiklerini ve müvekkillerinin baskı zoruyla sorguya çekildiklerini belirtti.
Polisin, gönüllüleri işlemedikleri bir suçu üstlenmeye zorladığını bildiren avukatlar, Adli Tıpa götürülen müvekkillerinin ağır darba uğramasına rağmen herhangi bir rapor verilmediğini de ekledi.
Furkan Gönüllüleri Adana Emniyeti Önünde!
Arkadaşlarının Emniyet'te işkencelere maruz kaldığını öğrenen yüzlerce Furkan Gönüllüsü de kısa süre içerisinde Adana Emniyeti önünde toplandı. Daha öncesinde de Adana Emniyeti tarafından birçok baskı ve zulme maruz kalan Furkan Gönüllüleri uğradıkları bu zulme sloganlarla tepki gösterdi.
Alparslan Hoca'dan açıklama!
Adana Emniyetinin Furkan Gönüllülerine yaptığı akıl almaz zorbalığı değerlendiren Alparslan Hoca, "Söz konusu olay hakkında Adana Emniyeti ne biliyor? Hangi belge ile bu insanları gözaltına alıyor? Bu insanlar tüm gün Furkan Nesli Dergisinde çalışıyor. Şahitleri dahi var, ancak Adana Emniyeti şahitleri ifadeye çağırmıyorlar. Şahit görmek istemiyor. Çünkü zulmetmek istiyor" şeklinde açıklama yaptı.
Alparslan Hoca'nın açıklamasının tamamı şu şekilde:
Bismillahirrahmanirrahim
Kamuoyuyla bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Adana emniyetinden Furkan gönüllülerine yeni bir zulüm daha. 3 arkadaşımızı dün gözaltına aldılar, savcı kararının olup olmadığını dahi bilmiyoruz. Polis kendi karar verip kendisi uyguluyor, üç arkadaşımız hala emniyetteler. İkisi çok şiddetli bir şekilde darp edilmiş vaziyette. Yumruk, tekme ve türlü türlü yollarla iki arkadaşımızı çok şiddetli darp etmişler. Adana emniyeti bu zulmü bize daha evvel birkaç defa daha yaptı, 22 Nisan 2017’de de yüzlerce arkadaşımıza basın açıklaması yapmak istediğimizden dolayı darpta bulunmuştu. 21 Mayıs 2020’de teravih namazı kılmak istediğimiz için 5-10 arkadaşımıza çok şiddetli darpta bulunmuşlardı. Bu sene Ramazan ayında itikafa girmek istediğimiz için 400 kadar arkadaşlığımızı camiden, Kur'an'ın başından, namaz kılarken, Kur'an okurken aldılar, emniyete götürdüler. Ben de dahil olmak üzere… Beni dört gün tuttular ve yüzlerce arkadaşımıza bu şekilde zulmettiler. Arabalara bindirirken darp ettiler, güneşin altında bıraktılar.
Adana emniyeti kaçıncıdır bize zulmediyor, bir yerlerden talimat alıyor. Bilemiyorum Adana Emniyetinde İslam düşmanları mı var, onlar mı böyle yapıyor? Kim bu talimatı veriyor? Ama Adana emniyeti sürekli olarak bize bu zulmü yapıyor.
Ne olduğu, kimler tarafından yapıldığı belli olmayan bir olay sebebiyle ellerinde hiçbir delil, belge, şahit, hiçbir şey olmadığı halde bahane arar gibi hemen bizden üç arkadaşı götürüyorlar. Hiçbir belgeleri, delilleri olmadığı halde arkadaşları dün almışlar ve hala bırakmış değiller. Bugün akşamüstü, ikindi gibi ikindiden sonra avukatların görüşmesine izin verdiler, bu saate kadar izin vermemişlerdi. Biz de bunlar neden avukatın görüşmesine izin vermiyorlar derken bugün avukatlara izin verildi. Meğer dövdükleri için işkence yaptıkları için avukatların içeri girmesine, görüşme yapmasına izin vermiyorlarmış . Yüzlerine kasten vurmuyorlar ki çıktıkları zaman belli olmasın diye ama onun dışında vücutlarının her tarafına tekme, yumruk, belki coplar -onu bilemiyorum- bu şekilde darplar yapılıyor.
Bu arkadaşları Adli Tıp'a götürülüyorlar. Adli Tıp'ta bunu anlatıyorlar, polislerin kendilerine yaptığı darp ve zulmü anlatıyorlar. Adli Tıp doktoru hiçbir işlem yapmıyor ve bunu yazmıyor. Adli Tıp doktorunu da kendi emirlerine almışlar, kendilerine kul köle yapmışlar. Doktor, doktorluk yapmıyor; polisin emrinde, polisin köleliğini yapıyor. Adli Tıp’a güvenmeyeceksek Adli Tıp doktoru yapılan darbı yazmayacaksa o zaman kim yazacak? Bu arkadaşlar çıktığı zaman biz yine bunları Adli Tıp’a götüreceğiz. Bu doktor yazmamakla kendisinin kurtaracağını ya da polisleri kurtaracağını mı zannediyor?
Ellerinde hiçbir şey yok, zorla onlara bir ifade imzalatmaya çalışıyorlar. İlla bunu siz yaptınız, biz yaptık, diyeceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi? Kimin yaptığı belli değil, ne olduğu belli değil ve olayla ilgili herkesin bildiği şu: Bu şahıs, kaçırılan şahıs, herkese borcu olan herkes tarafından aranan öldürülmek istenen bir insan. Bu adamın düşmanı çok. Kaç kişi bundan alacağını alamıyor, uçan kuşa borcu olan bir insan, mafyalar bunun peşinde. Devlete bile 30-40 milyon vergi borcu olan 40 milyona yakın devlete vergi borcu olan ve bir sürü insana milyonlarca lira borcu olan ve hiçbir şeyini satıp da insanlara borcunu ödemeyen birisi. Ben de kendisine zamanında kaç defa anlattım. Mal varlığın ne varsa bu insanların borcunu öde, bu insanlar böyle kötü şeylerden bahsedenler oluyor, bunların içerisinde. Bir şey olmaması için sen de şöyle davran, şöyle onları ikna et, şöyle güzel konuş. Hiçbir şey yapmamış anlaşılan ki…Bu insanın düşmanı çok. Bunun, bu olayın kimler tarafından yapıldığını Adana emniyeti ne biliyor da hangi belgeyle insanları içeri alıyor da ondan sonra bu işkenceyi yapıyor? Onlara dayak ata ata, ifade imzalatmaya çalışıyorlar. Dayak ata ata, ondan sonra bu kişi artık dayaktan kurtulmak için tamam, desin. Tamam, derse ondan sonra ifadeye başlayacaklar. Yani tamam demedikleri için bunları dövmeye devam ediyorlar. Onlar da yapmadığı için “Bizim bir suçumuz yok, ben niye tamam diyeyim, niye sizin istediğiniz ifadeyi vereyim.” diyor ve onların istediği ifadeyi vermiyorlar. Bu kişilerin, bu iki arkadaş, ikisi de Furkan Nesli dergisi ofisindeydiler. Buna, buradaki bütün insanlar şahit; ben de şahidim. Bu insanlar sabahtan itibaren, sabahtan itibaren bu insanlar burada. Buna bir sürü insan şahittir; şahitlerini de söylüyorlar, söylemişler. Avukatlardan aldığım bilgiye göre “Şahitlerimiz var, biz olay yerinde değildik, biz o sırada Furkan Nesli dergisindeydik. Filan, filan, filanlar da ordaydı. Onları arayın, sorun. Onlar ‘Ya hayır, bunlar yalan söylüyor; burda değillerdi.’ diyorlarsa tamam.” Şahit göstermelerine rağmen bu şahitleri Adana emniyeti asla aramadı, gelmedi. Ne bana geldi, sen şahit misin diye sordu ne de diğer insanlara gelip sordu. Hiç kimseyi şahit şahit görmek istemiyor, şahitleri dinlemek istemiyor çünkü zulmetmek istiyor ve bir olayı bize mal etmek istiyorlar, her zamanki gibi.
Nasıl ki bana terör iftirası attılar, nasıl ki suç örgütü iftirası attılar… Neler, neler, iftiralar attılar bugüne kadar. Aynen onu devam ettiriyorlar ve şu anda da üzerimize bu iftirayı atmak istiyorlar. Bu arkadaşlar da şahitlerim var, ben olay esnasında filan yerdeydim, demesine rağmen şahitleri dinlemiyorlar ve işkence yapmaya devam ediyorlar. Şu anda bu arkadaşlarımız hala Adana emniyetinde, şu anda işkence altındalar. Avukatlar çıkmadan az önce işkenceyi bırakıyorlar, avukatlar görüşüp çıktıktan sonra belki şu an yine işkence devam ediyordur. Hiçbir sebep yokken kasten ifade almıyorlar; uzatıyorlar, uzatıyorlar. Bu iki kişiden birisi Haydar… Zaten çarşamba günü geceleyin evine polisler gitmişler. Haydar o sırada burada uyumuş, kalmış. Buraya gelmemişler, evine gitmişler, evinde de olmayınca sabahleyin bunun ailesi herhalde kendisine bildirmiş olabilir. O da sanıyor ki yine basın açıklamalarından dolayı herhalde emniyete ifadeye çağırıyorlar diye, çok önemsemiyor. Sonra olayı duyuyor, böyle bir olay olmuş. Ondan sonra ben şahidim, kendisi de bana anlatmıştı. İfade vermek için 3 karakola gidiyor. 3 karakola…Karakolların adlarının hepsini bilmiyorum. Önce en yakın karakola gidiyor, diyor ki “Polisler evime gelmişler. Ben yine basın açıklamasından dolayı ifadeye çağırıyorlar zannettim, çok önemsemedim sabahleyin. Sonra böyle bir olay olduğunu duydum. Acaba ondan dolayı mı çağırıyorlar, diye kendim kalktım, geldim. İfade vermek istiyorum.” O karakol diyor ki “Hayır, bu bizimle ilgili değil, filan karakola git.” Oraya gidiyor, onlar da aynı şeyi söylüyor. Filan karakola git, -herhalde Bağlar Karakolu- en son oraya git, diyorlar. Kalkıp oraya gidiyor. Bakın, bu adam kendi ayağıyla 3 karakol geziyor. O da diyor ki “Artık mesainin sonuna doğru geldik, sen iyisi mi sabah gel.” O da olur, diyor. Sabahleyin gitmek niyetiyle ayrılıyor oradan. Yine de telefon açıyor, emniyete diyor ki “Ben 3 karakol gezdim ifade için benden ifade almadılar. Şimdi geleyim mi, yani emniyete gelip ifade vereyim mi? Nasıl isterseniz ben burdayım, bir yere kaçtığım yok.” Herhalde onlar da sabah olsun, demişler; tahmin ediyorum. Sabahleyin gidiyor, ondan sonra ne ifade aldıkları var, ne bir şey. Bu olay, dün cuma sabahından itibaren devam ediyor. 2 gündür bu arkadaşımız orada tutuluyor. Biz de ifade alacaklar, diye bekliyoruz. Meğer ifade buymuş. İfadesini almak tabiri işte burada kendini gösteriyor. İfadeyi böyle alıyorlarmış, yani içeride dövüyorlarmış. Ya illa siz bunu üstleneceksiniz, siz bunu yapmışsınız, siz bunu kabul edeceksiniz. Biz de böylece bütün Furkan gönüllülerine baskın yapacağız, yani hedefleri bu.
Bu olayı lanetliyorum. Adana Emniyetini de kınıyorum. Adana Emniyet Müdürü bu olaya müdahale etmelidir, haberi yoksa derhal o işkenceci polisler ve işkenceyi(işkenceye) rapor yazmayan doktor hakkında soruşturma açılmalıdır. Biz, onlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız. O polisler hangi polislerse o arkadaşlarımız onları tanır, onlar hakkında da suç duyurusunda bulunacağız. O doktor hakkında da suç duyurusunda bulunacağız ve bu olayın peşini de bırakmayacağız. Halen arkadaşlarımızın ifadesini almamaya devam ediyorlar, inat ediyorlar. Akılları sıra bu şekilde yıldırıp usandırıp dedikleri ifadeyi onlardan almaya çalışıyorlar. Polisin böyle bir görevi olabilir mi? Elinde belge varsa delil varsa ortaya koyarsın, savcı karar verir. Gözaltı mı olacak, ne olacaksa savcı karar verir. Emniyet her şeye kendisi karar veriyor. Emniyet hem savcı hem vali hem hakim. Polis devleti olmuşuz! Demek ki savcıdan böyle bir karar çıkartamıyor. Çünkü elde hiçbir şey yok. Savcı neden böyle bir karar versin? Bu sefer kendi işlerini kendileri görüyorlar, zorla dayakla böyle bir şeye zorlayarak. Ondan sonra “Efendim, bak itiraf etti.” Diyecekler. O da ona göre karar çıkartacak; mahkemeye çıkaracak, tutuklattıracaklar. Böyle bir şey olabilir mi, polisin böyle bir görevi olabilir mi? Hani artık emniyetlerde işkence yoktu? İşte işkence! Bugün ikindiden sonra saat 16.00-17.00 gibi arkadaşlar haber ettiler. Daha doğrusu kendi eşi haber etti. Onlardan, iki kişiden birinin eşi emniyeti arıyor “Kocama ne oldu, hala bırakmadınız, ifade de almadınız, ne yapıyorsunuz?” diyor. Tamam, diyor, avukatınız gelebilir artık. Yani yeterince işkence yaptık, artık avukatınız gelebilir. Avukat gidiyor saat 17.00-18.00 gibi…Onlar anlatıyorlar kendilerine yapılan darbı, işkenceyi. Biz avukatlardan öğreniyoruz olayı.
Emniyetin böyle bir yetkisi olabilir mi, emniyet işkence yeri midir? Emniyet, insanların emniyet duyduğu yer olması gerekmez mi? Emniyet insanların emniyet duymadığı yer, gitmek istemediği yer, hakkını bile aramak istemediği bir yere dönüşmüş. İnsanlar,polis görmek istemiyor; emniyeti görmek istemiyor. Tüm emniyet için bunu söylemiyorum, tüm polisler için söylemiyorum. Bu durumdan ben eminim ki birçok emniyet mensubu da rahatsızdır. Her insan sevilmek ister, her meslek sevilmek ister. Kimse böyle anılmak istemez.
Bu hadiseyi şiddetle kınıyorum ve arkadaşlarımız şu anda emniyetin önündeler. Yapılan zulmü protesto ediyorlar. Adana Emniyeti, İçişleri Bakanlığı, Adana Valiliği derhal müdahale etmeli. Orada işkence yapılıyor şu anda. O polisler açığa alınmalı, o Adli Tıp doktoru açığa alınmalı, o işkence durdurulmalı. Tüm kamuoyuna saygılarımla.