Milli Gazete yazarı Ali Haydar Haksal'ın 'Emperyalizmden medet ummak intihardır' başlıklı yazısı:
Batı düşüncesinin içimize bir kemirici olarak girmesinden beri rahat yüzü göremiyoruz. Görmemiz de düşünülemez. Haçlı ruhu değişik dönemlere farklı yüzlere bürünüyor. Haçlı seferleri de farklı olarak seyrediyor. Varlıklarını emperyalizme borçlu olanlar onlara karşı farklı bir tutum içinde olamazlar. Onların güdümünde olurlar. Osmanlı Devleti’nin yıkılışından beri durum bu. Değişen bir şey yok.
İSLAM BİLİNCİNDE OLANLAR KUKLA OLMAZLAR, OLAMAZLAR
İslâm bilincinde olanlar kurallarını, yaşama biçimlerini ve ideallerini korurlar. Asla kukla konumunda olmazlar, olamazlar. Bir Müslüman’ın Müslüman’ca yaşama onuru ve bilinci önceliği olmalı.
Deneyimler artık neyin ne olduğunu gösteriyor. İzahı gerektiren bir durum yok.
Emperyalizm hoş gördüğü, kendisine zarar vermeyecek, birlikte olacak olanlarla olmayı tercih eder. Bundandır ki coğrafyamızdaki yöneticiler güvende olmak için usturuplu bir biçimde olurlar. Kendilerine göre kurnazca üstesinden gelirler bir milleti uzun zaman oyalarlar. Sonra da bu dünyadan çekip giderler.
Kimi zaman gerçek konumlarını korur gibi yaparlar ama egemenlerin istediği doğrultuda hareket ederler. Suya sabuna dokunmazlar gibi ama kirli sularla ellerini yumaya bakarlar. Çünkü varlıklarını onlara borçludurlar.
BAŞ SORUMLU EMPERYALİZMDİR
Müslümanların iki yakası bir araya gelmezken, getirilmezken ve bunun baş sorumlusu, kışkırtıcısı ve uygulayıcısı emperyalizm iken onlarla birlikte onlar da onlardan daha çok sorumludurlar. Çünkü ihanet içindedirler.
Türkiye Cumhuriyeti kurulalı beri, o günden bu güne ve gelinen sonda her şey ortada. Müslüman bir Türkiye’nin güçlenmesine izin verilmiyor, verilmedi de. Ancak belli sınırlar içinde hareket etmesine müsamaha gösterilir. Örneğin sanayileşerek güçlenmesine izin verilmedi, verilmiyor. Güç arttıracak ve geliştirecek olan hamlelerin önü kesiliyor.
Üretimi olmayan, tüketime dayalı, köle anlayışı egemen. Yatıp kalkmaları bile onlara bağlı. Çünkü hemen hemen bütün yönleriyle denetim altındadırlar. İslâm milletinin çıkarlarına dönük bir hamlede bulunamazlar. Gözleri kendilerini yönetenlerden ayıramazlar. Onlara aykırı bir durum gerçekleşirse anında alaşağı olurlar.
Siyasal tarihimiz bunun örnekleri ile dolu.
EMPERYALİZM MÜSLÜMANLARI PARÇALIYOR
Yerli kaynaklarımızı değerlendiremiyoruz buna müsamaha yok. 1974 yılında, öğrencilik yıllarımızda Elâzığ’da Erbakan Hoca tarafından temeli atılan bir krom fabrikası vardı, tamamlandı, üretim aşamasına gelindi. Hatta fabrikaya hammadde getirildi ama fabrika bir türlü işletilmedi. Yıllar sonra oradan geçtiğimizde bunu gördük ve tanığı olduk. Ham kroma madenleri fabrikanın bahçesinde yığılı olarak duruyordu. Sonradan fabrika binası yıktırıldı. Kendi yerli kaynaklarımızı da onlar sahipleniyorlar. Çok parçalı, küçük devletçiklerden oluşan İslâm coğrafyası etkisiz, işlevsiz ve ölü konumunda. Ne kendilerine ne de Müslümanlara bir hayrı var bunun. Hiçbir ülkenin özgürlüğü yok, gücü yok, yetkisi yok, karar alma alabilme iradesi yok.
Emperyalizm Müslümanları parçalıyor, küçük parçalar haline getiriyor. Bu parçacıklardan özgür olma adına medet umanlar sonlarının geldiğinin veya tamamen işlevsiz olduklarının bilincinde değildirler.
YAZIK OLACAK AMA DÖNÜŞÜ OLMAYACAK
Bir ülkeyi yöneten bağımlıların durumu da aynı. Suriye bataklığındaki durum ve sonuçları ortada. Emperyalizme güvenmek, onlardan önce ortaya atılmak, onlar adına demokrasi çığırtkanlığı yapmak, başımıza belâlar almaktan hangi işimize yaradı? Kimi hamasî duyguların bu büyük sorumlulukların üstünü örtmeye gücü yeter mi? Şu an için evet ama ileride elbette bu kambur üzerimizde kalacak. Yazık olacak ama dönüşü olmayacak. Geçen geçip gitmiş olacak. Mısır örneğinde demokrasi diye diye tam jakoben askeri bir dikta ile daha bağımlı köle olunabilir ancak.
08.03.2017 / Milli Gazete