Endülüs Emevi Devleti’nin Kuruluşu-Yıkılışı

Endülüs Emevî Devleti olarak İslam medeniyetine ve dünyaya damga vuran devletin kuruluşu, yükselişi, yönetimi, kültürel etkisi, Batıya etkisi ve yıkılış olarak hazırladığımız içeriğimiz sizlerle… Endülüs Emevî Devleti’nin Kuruluşu Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşu, bugün ki İspanya’nın İslam egemenliği altına girmesiyle gerçekleşmiştir. İslam fetihleri sırasında bölgeye gerçekleştirilen akınlar sonucunda, Emevî Hanedanı’na mensup olan Müslüman Araplar Endülüs’ü fethetmiştir. … Endülüs Emevi Devleti’nin Kuruluşu-Yıkılışı Devamı »
Eklenme Tarihi: 01 Oca 2024
16 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 01 Oca 2024
Endülüs Emevi Devleti’nin Kuruluşu-Yıkılışı

Endülüs Emevî Devleti olarak İslam medeniyetine ve dünyaya damga vuran devletin kuruluşu, yükselişi, yönetimi, kültürel etkisi, Batıya etkisi ve yıkılış olarak hazırladığımız içeriğimiz sizlerle…

Endülüs Emevî Devleti’nin Kuruluşu

Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşu, bugün ki İspanya’nın İslam egemenliği altına girmesiyle gerçekleşmiştir. İslam fetihleri sırasında bölgeye gerçekleştirilen akınlar sonucunda, Emevî Hanedanı’na mensup olan Müslüman Araplar Endülüs’ü fethetmiştir.

715 yılında Emevî Halifesi I. Velid’in emriyle gerçekleşen fetih harekâtı, Endülüs bölgesinin İslam egemenliği altına girmesini sağlamıştır. Emevîler, bölgeyi merkezi otoriteye bağlamak ve yönetmek amacıyla bir vali görevlendirmişlerdir. Bu dönemde Endülüs, Emevî İspanya olarak da anılır.

Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşunda, Emevîlerin yönetim tecrübeleri ve yapılan idari düzenlemeler büyük bir öneme sahiptir. Devletin merkezi yönetimine bağlı olarak valiler tayin edilmiş ve bölgedeki yönetim birimleri oluşturulmuştur. Bu şekilde, Endülüs’ün siyasi ve idari yapısı Emevî Hanedanı’nın kontrolü altında şekillenmiştir.

Emevîler, Endülüs bölgesinde İslam kültürünü ve medeniyetini geliştirmek amacıyla büyük çaba sarf etmiştir. Bilim, sanat, edebiyat ve mimari gibi alanlarda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Saraylar, camiler, medreseler ve kütüphaneler yapılmış, bilim adamları ve sanatçılar teşvik edilmiştir.

Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşu, bölgede İslam medeniyetinin ve kültürünün etkili bir şekilde yayılmasını sağlamıştır. İslam ahlakı, sanatı, bilimi ve felsefesi Endülüs’te gelişmiş ve yeni buluşlar ve keşifler gerçekleştirilmiştir.

Bu dönemde Endülüs, Müslüman, Yahudi ve Hristiyan topluluklar arasında hoşgörünün ve çeşitliliğin hakim olduğu bir coğrafya haline gelmiştir. Farklı diller, kültürler ve dinler arasındaki etkileşimler, Endülüs’ün entelektüel ve sosyal gelişimine katkıda bulunmuştur.

Sonuç olarak, Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşu, İslam medeniyetinin yayılması, bilim ve sanatın gelişimi ve hoşgörü ortamının oluşması gibi önemli etkileri olan bir dönemin başlangıcını işaret etmektedir. Bu dönem, İslam dünyası için büyük bir öneme sahip olup, tarihte benzersiz bir kültürel karmaşanın yaşandığı bir süreci temsil etmektedir.

Endülüs Emevî Devleti’nin Yükselişi

Endülüs Emevî Devleti’nin yükselişi, İspanya’da İslam hakimiyetinin kurulması ve Müslümanların bölgede güçlenmesini ifade eder. Bu dönem, 711 yılında Kuzey Afrika’dan gelen Emevî İslam ordularının İspanya’yı fethetmesiyle başlar.

Emevî Devleti’nin yükselişi, İber Yarımadası’ndaki politik, ekonomik ve kültürel değişikliklerin bir sonucuydu. İspanya, bu dönemde Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra farklı krallıkların egemenliğinde bölünmüştü. Bu parçalanmışlık, İslam ordularının bölgeye girmesi için bir zemin oluşturdu.

711 yılında gerçekleşen Endülüs’in fethi, Tarık bin Ziyad komutasındaki Emevî ordusunun zaferiyle sonuçlandı. İspanya, hızla Müslüman yönetimine geçti ve Endülüs Emevî Devleti’nin temelleri atıldı. Bu dönemde Emevîler, İber Yarımadası’nın büyük bölümünü kontrol altına aldılar ve hükümdarlık merkezi olarak Cordoba’yı seçtiler. Cordoba, bu dönemde İslam dünyasının en parlak dönemlerinden birini yaşadı ve Endülüs, İslam kültürünün Batı dünyasına yayılmasında önemli bir rol oynadı.

Endülüs Emevî Devleti’nin yükselişi, ekonomik ve ticari gelişmelere de katkıda bulundu. Tarım, ticaret ve sanayi alanlarında büyük ilerlemeler kaydedildi. İspanya, bu dönemde Avrupa’nın en önemli ekonomik merkezlerinden biri haline geldi.

Emevîler döneminde Endülüs, hoşgörünün ve kültürel çeşitliliğin bir sembolü haline geldi. Bu dönemde Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bir arada yaşayarak bilgi ve kültürel alışverişi teşvik ettiler. Bu da Endülüs’ün tarih boyunca önemli bir kültürel merkez olmasını sağladı.

Endülüs Emevî Devleti’nin yükselişi, İslam dünyasındaki siyasi ve kültürel dinamizmin bir göstergesiydi. Bu dönemde Endülüs, Avrupa’da öncü bir role sahipti ve İslam’ın yayılmasında önemli bir rol oynadı. Endülüs Emevî Devleti’nin yükselişi, İspanya’da İslam kültürünün ve uygarlığının gelişmesine büyük katkıda bulundu.

Endülüs Emevî Devleti’nin Yönetimi

Endülüs Emevî Devleti’nin yönetimi, Orta Çağ İber Yarımadası’nda önemli bir dönemi kapsamaktadır. Devlet, 756 yılında Emevîlerin Endülüs’e sürgün edilmesiyle kurulmuş ve 929 yılında bağımsız bir devlet haline gelmiştir. Bu süre zarfında Endülüs Emevî Devleti, bölgedeki siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmelere etkisiyle önemli bir rol oynamıştır.

Endülüs Emevî Devleti’nin yönetimi, genel olarak Emevî halifelerin yetki alanına dayanmaktadır. Devlet başkanı olarak ilk olarak I. Abdurrahman kendini emir ilan etmiştir. Ardından, Endülüs Emevî Devleti’ndeki yönetim, hükümdarlık sistemine dayanarak kurumsallaşmıştır. Başkanlık pozisyonuna, genellikle Emevî soyundan gelen kişiler atanmıştır.

Yönetim kadrosu, devletin faaliyetlerini yürütmekten sorumlu olan farklı makamları içermekteydi. Başbakanlık (vezirlik), devletin en üst düzey yöneticisi olan vezir tarafından yönetilmekteydi. Vezir, hükümdarı siyasi ve idari konularda danışmanlık yaparken, devletin günlük işlerinin yürütülmesinden de sorumluydu. Aynı zamanda ordu komutanı olan vali de önemli bir göreve sahipti. Diğer önemli makamlar arasında, askeri ve mali konulara odaklanan görevleri yerine getiren askeri komutanlar ve mali görevliler yer almaktaydı.

Endülüs Emevî Devleti’nin yönetiminde adalet sistemi de büyük bir öneme sahipti. Adalet sistemi, yargıçlar ve hukukçulardan oluşan bir mekanizma tarafından denetlenmekteydi. Şehirlerdeki mahkemeler, hukuki konuları ele alırken, köylerde ise köy liderleri hukuki sorunları çözerdi. Adalet sistemi, İslam hukukuna dayanmaktaydı ve Müslümanlara ve gayri Müslimlere arasında adalet sağlamayı amaçlamaktaydı.

Yönetimin en önemli alanlarından biri de ekonomiydi. Endülüs Emevî Devleti, tarım, ticaret ve endüstri gibi sektörlerde büyük bir gelişme kaydetmiştir. Tarım, zeytin üretimi, çiftlikler ve bahçeler aracılığıyla büyük bir gelir kaynağı olmuştur. Ticaret, Akdeniz’e olan stratejik konumu sayesinde büyük oranda gelişmiştir. Bu dönemde Endülüs, bilim, sanat ve edebiyat alanlarında da önemli bir merkez haline gelmiştir.

Endülüs Emevî Devleti’nin yönetimi, kurumsal yapılar, idari düzenlemeler ve adalet sistemi gibi unsurlar aracılığıyla önemli bir istikrar sağlamıştır. Bu dönemde bilim, sanat, kültür ve ticaret alanlarında birçok başarı elde edilmiştir. Endülüs Emevî Devleti’nin yönetimi, İslam dünyasına ve Avrupa’ya etkisiyle tarihi ve kültürel anlamda önemlidir.

Endülüs Emevî Devleti’nin Kültürel Etkisi

Endülüs Emevî Devleti, İslam’ın Altın Çağı olarak bilinen dönemde önemli bir kültürel merkez haline gelmiştir. Bu devletin kültürel etkisi, çeşitli alanlarda görülen yenilikçi ve zengin bir mirası içermektedir.

Bilim ve Eğitim: Endülüs Emevî Devleti, bilim ve eğitim alanında büyük bir atılım yapmıştır. Şehirlerinde kurulan kütüphaneler, medreseler ve üniversiteler, bilim ve felsefenin gelişmesine katkıda bulunmuştur. İslam matematikçileri, astronomlar, tıp uzmanları ve filozoflar, Endülüs Emevî Devleti’nde önemli çalışmalara imza atmışlardır. El-Cezeri, İbn Rüşd (Averroes) ve İbn Haldun gibi ünlü bilim adamları bu dönemde yetişmiştir.

Sanat ve Mimari: Endülüs Emevî Devleti’nde, İslam sanatının gelişimi büyük bir ivme kazanmıştır. Kendine özgü mimari tarzları, saraylar, camiler, köprüler ve bahçeler inşa edilmiştir. Endülüs Emevîlerinin mimari mirası, estetik ve geometrik desenlerle süslenmiş muhteşem yapılarla doludur. El-Hamra Sarayı, Kurtuba Camii ve Giralda Kulesi, bu döneme ait önemli örneklerdir.

Edebiyat ve Şiir: Endülüs Emevî Devleti, edebiyat ve şiir alanında da büyük bir gelişim kaydetmiştir. Bölgede kurulan edebi çevreler, şairlerin yetişmesini sağlamış ve edebi eserlerin gelişimini teşvik etmiştir. İbn Hazm, İbn Zeydun ve El-Mutanabbi gibi ünlü şairlerin eserleri, bu dönemde ortaya çıkmıştır. Endülüs Emevî Devleti’nin edebiyatı, İslam, sevgi, aşk ve doğaya duyulan hayranlık gibi temaları işleyen bir şiir geleneği yaratmıştır.

Tolerans ve Çokkültürlülük: Endülüs Emevî Devleti, farklı dinlere mensup insanların bir arada yaşadığı bir toplum modeli sunmuştur. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler arasında hoşgörü ve işbirliği ortamı oluşturulmuştur. Bu dönemde, İslam, Hristiyan ve Yahudi bilginler arasındaki kültürel alışveriş, yeni düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Endülüs Emevî Devleti’nin kültürel etkisi, sadece İspanya sahnesinde sınırlı kalmamış, aynı zamanda Avrupa’nın genel kültürü üzerinde de etkili olmuştur. Özellikle İslam medeniyetinde gelişen matematik, tıp ve felsefe, Orta Çağ Avrupa’sına büyük bir etki yapmıştır. Bu nedenle Endülüs Emevî Devleti, İslam ve Batı kültürü arasında bir köprü vazifesi görmüş ve Avrupa’nın ilerlemesine katkıda bulunmuştur.

Endülüs Emevî Devleti’nin Yıkılışı

Endülüs Emevî Devleti, siyasi, kültürel ve bilimsel açıdan oldukça önemli bir dönemeçtir. Ancak, bu devletin varoluşu uzun ömürlü olmamış ve çeşitli faktörlerin etkisiyle düşmüştür.

İç Siyasi Sorunlar: Endülüs Emevî Devleti, dönem boyunca iç siyasi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Büyük bir kabile çeşitliliği, mezhebi ayrılıklar ve taht kavgaları gibi sorunlar, devletin iç istikrarını zayıflatmıştır. Bu iç çekişmeler, güçlü bir siyasi otorite oluşturulamamasına ve devletin sürdürülebilirliğini tehlikeye sokmuştur.

Dış Tehditler: Endülüs Emevî Devleti, Hristiyan Reconquista hareketiyle karşı karşıya kalmıştır. Hristiyan krallıkların güçlenmesi ve topraklarını geri alma isteği, devlete yönelik dış tehditleri artırmıştır. Reconquista‘nın etkisiyle, Endülüs Emevî Devleti giderek küçülmüş ve topraklarını kaybetmeye başlamıştır.

Ekonomik Zorluklar: Endülüs Emevî Devleti’nin ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalması da düşüşünde etkili olmuştur. Vergi sistemindeki sorunlar, ticaretin düşüşü ve vergi gelirlerindeki azalma gibi faktörler, devletin ekonomik gücünü sarsmıştır. Bu da hükümetin askeri ve diğer ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmasına neden olmuştur.

Kültürel ve Dini Çatışmalar: Endülüs Emevî Devleti, Müslüman, Yahudi ve Hristiyan topluluklara ev sahipliği yapmıştır. Ancak, bu farklı etnik ve dini gruplar arasında zaman zaman çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmalar, toplumun birlik ve beraberliğini zayıflatmış ve devletin iç istikrarını olumsuz etkilemiştir.

Sonuç: Tüm bu faktörlerin bir araya gelmesiyle Endülüs Emevî Devleti, yavaş yavaş zayıflamış ve sonunda tamamen düşmüştür. 1492 yılında Granada’nın düşmesiyle birlikte Reconquista tamamlanmış ve Endülüs Emevî Devleti’nin varlığı sona ermiştir.

Endülüs Emevî Devleti’nin düşüşü, tarih boyunca İber Yarımadası’ndaki siyasi, kültürel ve bilimsel gelişmelere etkileriyle önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu devlet, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında etkileşimlerin ve kültürel alışverişlerin yaşandığı bir merkez olmuştur. Ancak, düşüşüyle birlikte İber Yarımadası’ndaki tarihsel dönemlerin değişimi başlamış ve Orta Çağ sona erip Yeni Çağ başlamıştır. Bu nedenle, Endülüs Emevî Devleti’nin düşüşü, bölge tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

Endülüs Emevî Devleti’nin Önemi

Endülüs Emevi Devleti, tarih boyunca İslam dünyasında büyük bir öneme sahip olmuştur. Bu devlet, İslam kültürü ve medeniyetinin gelişimine katkıda bulunmuş, bilim, edebiyat, felsefe, sanat ve mimarlık alanlarında büyük ilerlemeler kaydetmiştir.

Kültürel Çeşitlilik: Endülüs Emevi Devleti, birçok farklı etnik ve dini gruba ev sahipliği yapmıştır. İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi farklı dinlere mensup olan topluluklar arasında hoşgörü ve çok kültürlülük anlayışı hakimdi. Bu durum, farklı kültürlerin etkileşimini teşvik etmiş ve kozmopolit bir ortamın oluşmasına katkı sağlamıştır.

Bilim ve Eğitim: Endülüs Emevi Devleti, bilim ve eğitim alanında büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Bu dönemde, birçok bilim dalında önemli araştırmalar yapılmış, matematik, astronomi, tıp, fizik ve kimya gibi alanlarda büyük keşifler gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda, Endülüs’teki medreseler ve kütüphaneler, İslam dünyasının en önemli eğitim ve bilgi merkezleri haline gelmiştir.

Edebiyat ve Sanat: Endülüs Emevi Devleti, edebiyat ve sanat alanında da büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Arap edebiyatı ve şiiri büyük bir gelişim göstermiş, pek çok ünlü şair ve yazar yetişmiştir. Ayrıca, Endülüs’teki mimari eserler, büyüleyici güzellikleriyle ün kazanmıştır. Camiler, saraylar, köprüler ve bahçeler, İslam sanatının en önemli örnekleri arasında yer almaktadır.

Zenginlik ve Refah: Endülüs Emevi Devleti, tarım, ticaret ve sanayi alanında büyük bir ekonomik refah elde etmiştir. Bu dönemde, zenginlik ve refah seviyesi oldukça yüksekti ve Endülüs, İslam dünyasının en gelişmiş bölgelerinden biri haline gelmiştir. Zenginlik, kültürel ve bilimsel gelişmelerin finanse edilmesine katkı sağlamıştır.

İslam Dünyasına Etkisi: Endülüs Emevi Devleti, İslam dünyasına büyük bir etki yapmıştır. Kültürel, sanatsal ve bilimsel açıdan büyük bir mirasa sahip olmuştur. Bu dönemdeki bilimsel ve entelektüel gelişmeler, Avrupa’ya da aktarılmış ve Rönesans döneminin temellerinin atılmasına yardımcı olmuştur. Bugün bile, Endülüs Emevi Devleti’nin mirası, İspanya’nın kültürel ve tarihi zenginliğini simgelemektedir.

Endülüs Emevî Devleti’nin Mirası

Endülüs Emevî Devleti, İslam dünyasının önemli bir dönemine damgasını vurmuş ve farklı alanlarda önemli miraslar bırakmıştır.

Bilim ve Kültürel Miras: Endülüs Emevî Devleti, bilim ve kültürün gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. İslam medeniyetindeki altın çağın bir parçası olarak, Endülüs Emevî Devleti’nin başkenti olan Kurtuba, büyük bir entelektüel ve akademik merkez haline gelmiştir. Bu dönemde matematik, astronomi, tıp, fizik, felsefe ve edebiyatta büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Bilim ve felsefe alanında birçok eser üretilmiş, matematik, astronomi, tıp ve kimya gibi disiplinlerde ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu dönemde Endülüs, İslam dünyasının en önemli kültür merkezi haline gelmiş ve pek çok bilgin, filozof ve şair yetişmiştir. İbn-i Rüşd, İbn-i Sina ve İbn-i Heysem gibi ünlü bilim adamları bu dönemde Endülüs’te yetişmiştir. Aynı zamanda bu dönemde, birçok eser Arapçadan Batı dillerine çevrilerek Avrupa’ya aktarılmıştır. Bu eserler, Rönesans dönemi Avrupa’sında da büyük bir etkiye sahip olmuştur.

Mimari Miras: Endülüs Emevî Devleti, çarpıcı ve etkileyici mimari eserlerle donatılmıştır. Bu dönemde inşa edilen Cami-i Kübra, Gırnata Sarayı ve Sevilla Alcazar gibi yapılar bugün hala hayranlık uyandırmaktadır. Kordoba, Granada ve Sevilla gibi şehirlerde yapılan camiler, saraylar ve diğer yapılar, Endülüs tarzı olarak bilinen bir mimari tarzın gelişmesine katkıda bulunmuştur. Endülüs mimarisi, İslam ve Hristiyan unsurlarının harmanlandığı bir tarza sahiptir ve İspanya’nın mimari geleneğini etkilemiştir.

Endülüs Emevî Devleti mimarisinde tipik olarak kullanılan özellikler arasında mozaikler, geometrik desenler, alçı işlemeler ve çini süslemeler bulunmaktadır. Bu tarz, İslam sanatının önemli bir ifadesi haline gelmiştir ve günümüzde hala etkisini sürdürmektedir.

Tolerans ve Çoğulculuk: Endülüs Emevî Devleti, farklı dini ve etnik grupların bir arada yaşadığı bir toplum yapılanması oluşturmuştur. Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar birlikte yaşamış ve birlikte çalışmışlardır. Bu hoşgörü ortamı, dönemin entelektüellerinin farklı kültürlerden etkilenmesine ve işbirliğine olanak sağlamıştır. Bu da bilim ve kültürün gelişmesine katkıda bulunmuştur. Devlet, farklı inançlara saygı göstermiş ve hoşgörüyü teşvik etmiştir. Bu dönemde hoşgörü, çoğulculuk, kültürel anlayış ve adalet kavramları ön planda tutulmuştur. Bu özgünlükler, İslam medeniyetinin genel bakış açısına da katkıda bulunmuştur.

Tarım ve Ekonomi: Endülüs Emevî Devleti, tarım ve ticaret alanında büyük bir gelişme kaydetmiştir. İslam dünyasında tarım tekniklerinin yanı sıra sulama sistemleri ve ziraat teknolojileri de geliştirilmiştir. Bu sayede Endülüs, tarımsal verimlilik ve ekonomik açıdan zengin bir bölge haline gelmiştir.

Endülüs Emevî Devleti, tarım ve ekonomi alanında da önemli bir etki bırakmıştır. Tarım alanında yapılan yenilikler, verimli tarım yöntemlerinin geliştirilmesini sağlamıştır. Bu da zengin bir tarım ekonomisinin oluşmasına ve ticaretin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Endülüs Emevî Devleti’nin ekonomik başarısı, bölgeyi zenginleştirmiş ve refah düzeyini yükseltmiştir. Bu da halkın yaşam standardını artırmış ve toplumun genel refahını etkilemiştir.

Bilim, kültür, sanat, mimarlık, hoşgörü ve ekonomik kalkınma gibi alanlarda yapılan ilerlemeler, günümüzde dahi hala hissedilmektedir. Bu nedenle, Endülüs Emevî Devleti’nin tarihi ve önemi, tarihçiler ve araştırmacılar için büyük bir ilgi odağı olmaya devam etmektedir.

Edebiyat ve Şiir: Endülüs Emevî Devleti, edebiyatın ve şiirin altın çağını yaşamıştır. Peşinden ilahi aşk, doğa güzellikleri ve toplumsal adalet gibi temaları işleyen birçok önemli şair yetişmiştir. İbn Hazm, İbn Zeydun ve İbn Rüşd gibi isimler, Endülüs edebiyatının önemli temsilcileridir ve dünya edebiyatına katkıda bulunmuşlardır.

Endülüs Emevî Devleti’nin mirası, özellikle kültürel ve mimari alanlarda önemli etkiler bırakmıştır. Bu miras, bugün halen İspanya ve İslam dünyası üzerinde etkisini sürdürmektedir ve tarihin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Endülüs Emevi Devleti’nin Batı’ya Etkisi

Endülüs, 711 yılından itibaren Müslümanların ve gayri müslim tebaanın çeşitli sahalardaki faaliyetleriyle yüksek ve parlak bir medeniyetin doğuşuna beşiklik ederken Batı, dine aykırı kabul edildiği için aklî faaliyetlerin yasaklandığı “karanlık çağ” denilen bir dönemi yaşıyordu ve Müslümanların kaydettikleri gelişmelerin pek farkında değildi. XI. yüzyılda gerek Doğu’ya gerekse Endülüs üzerine tertip edilen Haçlı seferleri vesilesiyle Hıristiyanlar İslâm medeniyetini yakından tanıma fırsatı buldular. Avrupalıların bundan sonra zihnini meşgul eden en önemli konu, Müslümanların böyle yüksek bir medeniyeti nasıl gerçekleştirdikleri meselesi oldu ve bunu anlayabilmek, İslâm medeniyetini yakından tanıyabilmek için Arapça eserleri kendi dillerine tercüme etmeye başladılar. Arapça yazılmış ilmî ve felsefî eserlerin Latince’ye tercüme faaliyetinin yoğunlaştığı merkezlerden biri Sicilya, diğeri de İspanya idi. Özellikle İslâm kültürünün gelişmesine önemli katkılar sağlayan Endülüs, her ne kadar XI. yüzyıldan itibaren siyasî bakımdan bir sarsıntı dönemine girmişse de “reconquista” hareketi çerçevesinde bu ülke topraklarını tekrar ele geçirmeye başlayan hıristiyan idareciler, Endülüs medeniyetine duydukları hayranlık sebebiyle Arapça öğrenimini ve Arapça eserlerin Latince’ye tercümesi işini teşvik hatta bizzat himaye etmişlerdir. Bu sebeple de hıristiyan İspanya’nın çeşitli şehirleri Avrupa ülkelerine mensup öğrenciler için yine İslâmî dönemdeki gibi cazibe merkezi olmaya devam etti. İslâm medeniyetinin birikimlerinin Batı’ya aktarılması yönündeki söz konusu tercüme faaliyetleri aslında X. yüzyılda başlamış olmakla birlikte bu faaliyetlerin daha sistemli ve daha yoğun bir mahiyet kazanması XII. yüzyılın başlarına rastlar. Tuleytula başpiskoposu Raimundu burada Bağdat’taki Beytülhikme’ye benzer bir müessese kurdu. Ondan farklı olarak Arap dili ve edebiyatının da öğretildiği bu müessesede çalışan müslüman, hıristiyan ve yahudi mütercimler felsefe, astronomi, matematik, tıp, kimya, tarih, coğrafya ve edebiyat gibi ilim dallarıyla ilgili çok sayıda Arapça eseri Latince’ye çevirdiler. Bu çalışmalar sırasında Tuleytula, farklı milletlerden ve dinlerden âlim ve mütercimlerin yaşadığı önemli bir ilmî merkez durumundaydı. XIII. yüzyılda bundan başka İşbîliye ve Mürsiye’de de tercüme okulları açıldı.

Ortaçağ Avrupası bu faaliyetler sayesinde eski Yunan felsefesini ve özellikle Aristo’yu ilk defa duyma ve tanıma imkânına kavuştu. Müslüman filozofların din ile aklı uzlaştırma yönündeki fikirleri büyük bir yankı uyandırdı ve bir zihin inkılâbı meydana getirdi. Bu arada İbn Rüşd, Aristo üzerine yazdığı şerhlerden başka Tehâfütü Tehâfüti’l-felâsife adlı eseriyle Avrupa’da kendisine en fazla itibar edilen filozof haline geldi. Eserleri, kilise çevrelerinin itirazları doğrultusunda bazı kısımları çıkarıldıktan sonra Paris Üniversitesi’nde ve öteki akademik kurumlarda okutulan kitaplar arasına girdi ve adını ondan alan Averroisme, XVI. yüzyılın sonuna kadar Avrupa’da hâkim düşünce ekolü olarak kaldı. İbn Rüşd’ün fikirlerini benimsemiş bir diğer Endülüslü filozof olan yahudi asıllı Mûsâ b. Meymûn hem yahudi hem de hıristiyan ilâhiyat çevrelerine tesir etti. Yapılan ilmî araştırmalar Albert Magnus, Duns Scotus, Spinoza ve hatta Immanual Kant’ın ondan etkilendiğini göstermektedir. Albert Magnus’u etkileyen bir diğer Endülüslü filozof da İbn Bâcce’dir. Kastilya-Léon Kralı X. Alfonso el Sabio, Dante ve Bacon, müslüman mütefekkirlerin tesiri altında kalan ve bunu itiraf eden Avrupalı düşünürlerden bazılarıdır. Tıp alanında yapılan tercümeler sayesinde, XII. yüzyıla kadar Avrupa’ya hâkim olan hastalıkların insanın içine giren şeytandan kaynaklandığı, bundan kurtulmak için rahibin dua ederek onu kovması gerektiği şeklindeki anlayış yerini modern anlamda tedavi usullerine bıraktı. Romen rakamlarının yerini alan bugünkü Arap rakamları, hâlâ kullanılan “algebra” (el-cebr), “betelgeuse” (beytü’l-cevze) ve “cenit” (es-semt) gibi terimler, matematik ve astronomi alanındaki İslâm tesirleri hakkında fikir vermektedir. XI. yüzyılda Tuleytula’da kurulan Zerkālî’nin rasathânesinin de Avrupa’ya çok tesir ettiği ve astronominin gelişmesine önemli katkılar yaptığı bilinmektedir. Ortaçağ Avrupası’nda halkın Ortadoğu ve Uzakdoğu hakkındaki coğrafî bilgilerinin kaynağını da uzun süre, müslüman coğrafyacı ve seyyahların kaleme aldıkları eserlerin Latince’ye yapılan tercümeleri teşkil etmiştir.

Edebiyat alanında Avrupa’da fabl türünün ortaya çıkışı, kesinlikle Hint-İran menşeine dayanan İslâmî eserlerin tesiriyle olmuştur ve meşhur La Fontaine Kelîle ve Dimne’den geniş çapta istifade ettiğini bizzat kendisi söylemektedir. Binbir Gece Masalları Avrupa’da günümüze kadar gelen geniş bir kabul görmüştür. Dante’nin de Latince tercümeler sayesinde muttali olduğu mi‘rac mûcizesinden etkilendiği ve onda yer alan figürleri farklı bir üslûpla La Divina Commedia adlı ünlü felsefî-edebî eserine uyarladığı kabul edilmektedir. Endülüs’e has zecel ve müveşşah türündeki şiirlerin, Kastilya halk şiirinde yeni yıl ilâhilerinde kullanılan “villancico” denilen türün doğuşunu sağladığı, aynı şekilde Fransa’da XII. yüzyıl halk şairlerinin (troubadour) baladlarında yine zecelleri örnek aldıkları bilinen bir husustur. Endülüslüler’in besteleyip söyledikleri şarkılar hıristiyan İspanya’da da kabul görüyordu. Aragon ve Kastilya-Léon krallarının saraylarında müslüman müzisyenler bulunmaktaydı. Kastilya-Léon Kralı X. Alfonso’nun Las cantigas de Santa Maria adlı eserindeki şarkıların bestelerinin Endülüs mûsikisine dayandığı ispatlanmıştır. Endülüs mûsikisinin izlerini bugünkü İspanyol müziğinde de görmek mümkündür. Öte yandan Avrupa’da 1190’lı yıllarda ortaya çıkan “Frankonian” adlı notalandırma usulünün mûcidi olarak Kölnlü Franko kabul edilirken yapılan araştırmalar, İslâm mûsikisinin ondan 400 yıl önce nota usulü üzerine oturtulduğunu ve Endülüs’te XII-XIII. yüzyıllarda müslüman mûsikişinaslarının Latince’ye çevrilen eserlerinde bu usulün kullanıldığını ortaya koymuştur.

Kültür hayatının dışında tarım ve mimari alanlarında da Endülüs Avrupa’yı önemli ölçüde etkilemiştir. Pirinç, şeker kamışı ve pamuğu İspanya’ya ve dolayısıyla öteki Avrupa ülkelerine ilk tanıtanlar Endülüs müslümanlarıdır. Pamuğun kömürle birlikte Avrupa’da gerçekleşen sanayi devriminin çok önemli iki unsurunu oluşturduğu, şekerin ise Avrupalılar’ın mutfak kültüründe önemli değişikliklere sebep olduğu bilinmektedir. Suyun buharlaşarak azalmasını önlemek için yer altından kanallarla naklini İspanya’da ilk defa müslümanlar uyguladı ve bu teknik daha sonra Güney Amerika’ya da götürüldü. Avrupa’ya kâğıdın intikalini sağlayan, palamut ve hurma ağaçlarından katran elde edilmesini öğretenler de yine Endülüslü müslümanlardır. XII. yüzyıldan itibaren bazı İspanyol ve Portekiz krallarının yaptırdıkları saraylar Kurtuba’daki sarayların âdeta birer kopyası idi. Kûfî hatlı frizlerle tezyin edilmiş ve kitâbeleri dahi Arapça yazılmış olan bu saraylara Sevilla Alkazar’ı çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. Endülüs mimarisinin tesirleri İspanya ile sınırlı kalmayıp Kuzey Afrika’ya, Doğu’ya ve hatta Amerika kıtasına ulaşmıştır. (1)

Bugün, Endülüs Emevî Devleti’nin bugünkü anlamı hala tartışmalıdır. Ancak, bu devletin kültürel ve tarihsel mirası, İslam dünyası ve Avrupa’da izlerini korumaktadır. Endülüs Emevî Devleti, hoşgörü, kültürel çeşitlilik, bilim ve edebiyat gibi konularda ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

(1) İslam Ansiklopedisi