Ama Türk-İş’in hafta başında yayımlanan araştırmasına göre bile yüzde 76’yı bulan gıda enflasyonu karşısında KDV’nin yüzde 18’den 8’e çekilmesinin bir kıymetinin olamayacağında yandaş olmayan ekonomistler ve yıllardır enflasyon sopasıyla eğitilen açlık sınırında yaşam kavgası veren vatandaşlar hemfikir!
Piyasadaki gelişmeleri yakından izleyen ekonomistler, halkın ihtiyaç maddelerinde yüzde 18’lik fahiş KDV’nin yüzde 8’e çekilmesini “Genel olarak olumlu” buluyorlar ama bunun halkın cebine yansımayacağını da belirtiyorlar.
Çünkü yüzde 76’lık gıda enflasyonunun yüzde 10 aşağı çekilmesi; fiyatlardaki günlük dalgalanma arasında hissedilemeyecek kadar küçüktür. Dahası söz konusu KDV indirimi olunca KDV’deki indirim, fiyatlara yansıtılmayıp kendi kâr hanelerine eklenmektedir.
ERDOĞAN’IN HALKA VAADİ: SABREDİN!
Elbette ki Erdoğan, “KDV indirimi müjdesi” vermekle yetinemezdi. Yetinmedi de! Kabine toplantısı sonrası basın açıklamasını alınan kararların duyurulmasının ötesinde “ulusa sesleniş”e dönüştüren Erdoğan, pazartesi günü de bu geleneğini sürdürdü.
Millet İttifakına yönelik karalamaya varan eleştirileri sayıp döktü, daha önce de belki yüz kere sayıp döktüğü “eserleri” ekonomideki büyük atılımları bir kez daha sıraladı, dünyanın 10 büyük ekonomisi hedefine emin adımlarla yürüdüklerinden söz etti, tek adam yönetiminin dünyada ve bölgede artan itibarıyla bile övündü, aklına geleni yaptığı her şeyle, ülkeye neye mal olduğuna bakmadan övündü! Ama sonra da halka dönüp, “Biraz sabredin bize güvenin yakında her şeyi düzelteceğiz” dedi.
Ama asıl amacı sonunda geldi: “Bugün haklı olarak hep birlikte hayat pahalılığından şikayet ediyoruz” diyerek ilk kez böyle açıkça, “hayat pahalılığının varlığını” kabul etti.
Bu, aslında konuşmasının başından itibaren başarı olarak gösterdiği yapıp ettiklerine dair iddialarının gerçekle bir ilgisinin olmadığının, tersine gerçekleri baş aşağı çevirerek yaptıkları bir kara propaganda olduğunun itirafıydı. Ama burada kalmadı Erdoğan; “Şayet vatan toprakları, gözünü istiklalimize dikmiş sırtlanların, akbabaların, yılanların istilasına uğramış olsaydı bugün hayat pahalılığını değil, kaybettiğimiz özgürlüğümüzün, yitirdiğimiz sevdiklerimizin, yıkılan evlerimizin, kararan geleceğimizin acılarını konuşuyor olacaktık” diyerek Türkiye’nin Suriye, Ukrayna gibi olmamasıyla övündü. Ve sıkışan her AKP siyaset erbabının geldiği yere geldi: “Şunu çok açık ve net söylüyorum, ülkemize sağladığımız en büyük kazanım, milletimize verdiğimiz en büyük hizmet, Türkiye’yi işte böyle bir duruma düşmekten kurtarmış olmamızdır.”
ERDOĞAN’IN İKİLEMİ: YA BÖLÜNME VE SAVAŞ ALANI YA DA HAYAT PAHALILIĞI!
Erdoğan böylece, “Bugün haklı olarak hep birlikte hayat pahalılığından şikayet ediyoruz” deyip “hayat pahalılığı”nın olduğunu itiraf etmektedir ama bunu Türkiye’nin Suriye, Irak, Libya, Ukrayna gibi savaş alanı olmamış olmasının bir faturası olarak gösterirken, herhalde çarpıtma üstadı olarak kendisini de aşmıştır. Hayat pahalılığının nedeninin Türkiye’nin savaş alanı olmaması (Ki bu da tartışılırdır), bölünmesiyle karşı karşıya getirerek Erdoğan halka; “Halinize şükredin, eğer hayat pahalılığı olmasaydı Türkiye savaş alanı olacaktı” demektedir.
Erdoğan’ın yaklaşımından çok memnun olmalı ki, bu açıklamadan bir gün sonra Bahçeli de “Enflasyonun ve bunun sonucu olan hayat pahalılığının geldiği noktadan biz de rahatsızız” dedikten sonra, “Devletimiz ve hükümetimiz tüm meselelere hakimdir. Türkiye’nin altını oymaya, toplumsal barışını bozmaya kalkışan zillet korosunu uyarıyorum. Kendinizi de ateşe vermiş olursunuz” diyerek muhalefeti eleştiriyor görünürken gerçekte “Zamlar geri alınsın” diyenleri, iktidarın ekonomik politikalarına karşı çıkanları “Kendilerini ateşe atmak”la tehdit etti. Tabii her yerde “kumpas”, “komplo” arayan, bir muhterem olarak da Bahçeli, şeker fiyatlarının 9 TL’den 19 TL’ye çıkmasını “kumpas”(*) olarak değerlendirip bilinmeyen düşmanlara bağlayarak seçime doğru giderken hayat pahalılığı ile “bekacı politika” arasında doğrudan bağ kurarak Erdoğan’a “Girdiğin yolda devam et” dedi.
ERDOĞAN’IN NE SÖYLEYECEK SÖZÜ NE DE ALACAĞI ÖNLEM KALMIŞTIR!
Erdoğan ve Bahçeli’nin, “Bugün haklı olarak hep birlikte hayat pahalılığından şikayet ediyoruz” deme ve KDV indirimlerine başvurmadaki yakın amaçları, hayat pahalılığının görülmemiş hızla artması karşısında bunalmış olan, Saray erkanının ve yandaş zenginlerin ihtişamlı, “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen yaşamlarının deşifre olmasının uyandırdığı öfkeyi yumuşatmak içindir. Orta vadede ise Cumhur İttifakının, hayat pahalılığından şikayet ederek “Zamlar geri alınsın” diyenleri, “ek zam” talebinde bulunanları, “Bunlar, Türkiye’nin bölünmesini, Ukrayna, Irak, Suriye gibi olmasını istiyor” diyerek “beka sorunu”, “milli güvenlik sorunu”, “vatan hainliği” ile suçlamak için bugünden hazırlanmaktır.
Ancak şu da bir gerçek ki bugün halk, iktidarın kara propagandası karşısında eskisine göre çok daha bağışıklık kazanmış durumdadır.
Bu yüzden de Erdoğan ve Bahçeli, “hayat pahalılığı” gibi açıkça ekonomik bir sorunu bile, “Ülkenin bölünmemiş ve savaş alanı olmamış olması”nın faturası olarak göstermektedir. Ki Erdoğan bugün; her kademeden iktidar sözcüsünün söyleyecek bir sözü kalmadığında sarıldığı, “Bayrak inmeyecek, ezanlar susmayacak” sloganının “hayat pahalılığı”na uygulanmış hali olan “Türkiye bölünmedi ve savaş alanı olmadıysa halinize şükredin”e gelerek hayat pahalılığı karşısında ne söylenecek bir söz ne de alınacak ciddi bir önlem kaldığını kabul etmiş olmaktadır.
Bundan çıkacak tek gerçekçi sonuç ise hayat pahalılığına karşı tek çözümün işçilerin, emekçilerin talepleri etrafında birleşip mücadele etmesinden geçtiğidir.
Ötesi lafügüzaftır, emekçilerin kafalarını karıştırma ve mücadeleden alıkoyma amaçlı girişimlerdir.