Taha Akyol yazdı…
Erdoğan’ın Batı’ya yöneliş adımları dikkati çekiyor. İsveç’in NATO üyeliğine kapıyı açması bunlardan sadece biridir.
İsveç’in NATO’ya girmesi veya Türkiye tarafından engellenmesi son derece kritik bir sorundu. Ankara doğru ve maharetli bir politika izledi ve iyi sonuç aldı.
Süreç, Haziran 2022’de Madrit’te Türkiye, İsveç ve NATO tarafından imzalanan Üçlü Memorandum’la başlamıştı.
Üç gün önce de Ukrayna’nın kahraman lideri Zelenski İstanbul’a geldiğinde, Erdoğan’ın “Ukrayna NATO üyesi olmayı hak ediyor’ diye konuşması önemli bir işaretti. Rusya’ya esir düşen Ukraynalı Azov taburunun komutanları, “esir mübadelesi” görüşmelerinde Türkiye’de kalmaları şartıyla ülkemize gönderilmişti, Erdoğan bunların hepsini Ukrayna’ya verdi.
Bunlar Batı’ya yakın, Putin’e mesafeli mesajlardı.
ORTAK BİLDİRİ
Dünkü NATO zirvesi öncesinde, İsveç’in NATO üyeliğini Türkiye’nin onaylayacağı bir bildiriyle açıklandı. 6 maddelik bildiriye göre, İsveç “YPG/PYD’ye ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek vermeyeceğini” taahhüt etti… Savunma ve ekonomi konularında ambargo ve kısıtlamalar kaldırılacak… Bildiride yer alan şu iki madde bilhassa önemlidir:
• NATO’da ilk kez Terörle Mücadele Özel Koordinatörlüğü kuruluyor.
• Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi ve katılım görüşmelerinin yeniden canlandırılmasını İsveç destekleyecek.
Bu gelişme elbette olumludur. Asıl “U dönüşü” ise Erdoğan’ın “Haçlı İttifakı” diyerek suçladığı Avrupa Birliği’ne yeniden yönelmesi ve bunu İsveç’le ilgili 6 maddelik bildiride kayda geçirmesidir.
BATI, HANGİSİ?
Erdoğan son on yıldır Batı karşıtı bir dil kullanıyor. Batılı ülkelerin belirli politikaları elbette eleştirilir, eleştirilmelidir. Fakat Erdoğan Batılı siyasi değerleri suçluyordu.
Erdoğan iktidarın ilk on yılında bütün grafiklerde Türkiye’nin puanı yükselmişti. Kişi başı gelirimiz 3 bin dolardan 2.500 dolara çıkmıştı.
Bunun bir sebebi Kemal Derviş’in 2001 reformlarının devam ettirilmesi, diğer sebebi AK Parti hükümetlerinin AB yönelişli politikalarıydı.
Erdoğan, AB sürecini “Cumhuriyetten sonra en büyük modernleşme hamlesi” diyerek övüyordu. (17 Temmuz 2011)
Fakat Arap Baharı siyasal İslamcı duyguları kabarttı. Erdoğan’ın Kahire Üniversitesi’ndeki konuşması bu yönde bir manifesto gibidir. (17 Kasım 2012)
Özellikle 2015’ten itibaren Batı’dan Erdoğan’a yönelen “otokrat” suçlamaları ve hukuk ihlalleri açıklamaları Erdoğan’ı öfkelendirdi. CB sistemi referandumu sırasında “bunlar Haçlı İttifakı” diye konuştu… Merkel Almanya’sını “Nazi sizsiniz” diye suçladı. (9 Kasım 2016)
“AB üyeliğine ihtiyacımız kalmadı” diye açıklamalar yaptı. (1 Ekim 2017)
AİHM kararlarının bağlayıcılığını Anayasa’ya yazan Erdoğan’dır. (7 Mayıs 2014)… “AİHM kararları bize bağlamaz” diyen de. (20 Kasım 2018)
REFORMSUZ OLMAZ
Reform ve AB yönelişli ilk on yılda Türkiye “yükselen yıldız”dı. Fakat Türkiye’nin yönü hakkında kuşkuların ve hukuk ihlallerinin artması ve özellikle de CB sisteminin otoriter yapısı yüzünden kişi başı gelirimiz 10.000 dolara düştü.
Ucuz faizle tüketimi körükleyip “enflasyonlu büyüme” çıkmazına girmek seçimler kazandırdı ama tıkandı işte.
Mehmet Şimşek niye geldi? Şimşek bakın beş yıl önce ne demişti:
“Türkiye’nin de Avrupa’ya ihtiyacı var… Doğuda, güneyde örnek olacak birşey yok. Bu konularda Avrupa’dan ilham almaya devam edeceğiz.” (28 Mart 2018)
Şimdi geldik mi aynı noktaya?! Ağır bir ekonomik krizin ve gerilemenin ardından!
Nuray Babacan, iyi haber alan değerli bir meslektaşımızdır. Gazete Pencere’de yazdığına göre, NATO’da İsveç’e kapıyı açarken, Türkiye’nin AB süreci için NATO devletlerinden destek isteme fikrini Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Müsteşarı İbrahim Kalın geliştirdi, Erdoğan da benimsedi.
Arap sermayesi kral veya şeyhin emriyle hareket edebilir. Fakat Batı sermayesi hukuka bakar, kurumların kalitesine bakar, yargının, Merkez Bankası’nın bağımsız olup olmadığına bakar. AİHM kararlarına bakar… Güvenirse gelir, güvenmezse gelmez. Yaşayarak göndük bunu.
Umarım ekonomideki muazzam sermaye ihtiyacı, iktidarı hukuk ve özgürlükler alanında da reforma yöneltir. İlk adım mutlaka AİHM kararlarını derhal uygulamak olmalı.
Tam bir hukuk devleti olmadan ekonomik refah olmaz, olamaz.