Erzincan’ın İliç ilçesinde altın madeninin bulunduğu alanda meydana gelen toprak kaymasının ardından 9 işçi için arama kurtarma çalışmaları dördüncü gününde devam ederken İstanbul Barosu Anagold şirketine ve şirkete maden arama izni veren kurumlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Yaşanan facianın arkasındaki tek sorumlunun Anagold olmadığı da böylece gözler önüne serilmiş oldu.
Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde meydana gelen ve 9 işçinin toprak altında kalmasıyla sonuçlanan heyelan faciası, Türkiye’nin gündemine oturdu. Arama kurtarma çalışmalarının dördüncü gününde devam ettiği trajedinin ardından İstanbul Barosu, maden işletmecisi Anagold Madencilik ve şirkete maden arama ve kapasite artırımı izinlerini veren kurumlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Yaşanan bu korkunç olay, madenin işletilmesinde tek sorumlunun Anagold olmadığını gözler önüne serdi.
MADENİN KAPASİTESİ İKİ DEFA ARTIRILMIŞ
Madenin kapasitesinin, uzman uyarılarına rağmen, iki kez artırılmasına dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un onay verdiği bilgisi kamuoyunu derinden etkiledi. Bu, facianın yaşanmasına zemin hazırlayan kararlardan biri olarak değerlendiriliyor. Ayrıca, Anagold Madencilik’in ruhsat uzatma talepleri, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 20 Eylül 2021 tarihinde kabul edildi.
ÇED RAPORUNUN ARDINDAN ANAGOLD ŞİRKETİNE TRANSFER
CHP İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer’in açıklamaları, olayın başka bir boyutunu daha ortaya koydu. Özer, Anagold’un yöneticisinin daha önce madene Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu veren SRK Danışmanlık’ın yönetim kurulu üyesi olduğunu belirtti. Bu, madencilik sektöründe yaşanan çıkar çatışmalarının somut bir örneği olarak dikkat çekiyor.
Anagold’un, madenin işletilmesi için gerekli olan mera, tarım dışı kullanım ve orman izinlerini ilgili yerel ve genel müdürlüklerden aldığı biliniyor. Bu izinlerin verilmesi süreci, madencilik faaliyetlerinin yürütülmesinde birden fazla kurumun rol aldığını ve sorumluluk paylaşımını gösteriyor.
Bu facia, madencilik sektöründe denetim ve izin verme süreçlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini acı bir şekilde hatırlatıyor. İstanbul Barosu’nun suç duyurusu, yaşananların sadece bir şirketin sorumluluğunda olmadığını, daha geniş bir sorumluluk ve denetim eksikliği zincirinin olduğunu gözler önüne seriyor. Bu trajik olay, devletin kaynaklarının yönetimi ve doğal varlıkların korunması konusunda daha şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim anlayışının önemini bir kez daha gündeme getiriyor.