İşte Kaplan'ın o yazısı:
Şu yakıcı gerçeği bu ülkenin aydınları da, yöneticileri de, toplumun kendisi de bir gün anlayacak hakkıyla:
Batılılar, 4 asırdır, dünya üzerinde hükümranlar. Ama farklı dinleri, medeniyetleri ve kültürleri nasıl bir arada ve barış düzeni içinde yaşatabileceklerini bilmiyorlar.
Farklı dinlerin, medeniyetlerin ve kültürlerin bir arada ve barış içinde nasıl yaşanabileceğinin formülünü yalnızca Müslümanlar armağan ettiler dünyaya.
Bütün farklı dinleri, medeniyetleri, kültürleri eritmeden ve yok etme ilkelliğine soyunmadan, dünyada gerçek anlamda evrensel barış yurdu'nu da, insanlık yurdu'nu da yalnızca Müslümanlar kurdular
dünya tarihinde.
İSLÂM YURDU KURULMADAN, EVRENSEL BARIŞ KURULAMAZ!
Laiklik, ayartıcı bir şekilde “özgürlük” olarak ve “bütün dinlere eşit mesafede duran bir ilke” olarak sunulsa da, Batılılar, 4 asırdır dünya üzerinde hâkimiyet
kurmalarına rağmen, dünyanın hiç bir yerine özgürlük götürmediler, “dinlere eşit mesafede durduklarını” gösteren bütün dünyanın benimseyebileceği bir model geliştiremediler.
Haçlı Savaşlarını Batılılar gerçekleştirdi. Sömürgeciliği ve emperyalizmi, bütün dünyanın kaynaklarını ve kültürlerini talan edecek kadar ilkel bir şekilde yalnızca Batılılar hayata geçirdi.
Bütün bunları, “laiklik, demokrasi, uygarlık, özgürlük, insan hakları” sloganları atarak ve bütün dünyayı -özellikle de maddî refah ve yanısıra da narkoz etkisi yapan yutucu, uyutucu ve uyuşturucu
teknoloji üzerinden- ayartarak yaptılar!
Şu gerçeği artık bütün dünya er ya da geç öğrenecek ve açıkça teslim edecek bir gün:
Dârü'l-İslâm / İslâm Yurdu kurulmadan, Dârü's-Selâm / Barış Yurdu kurulamaz. Ancak Dârü's-Selâm kurulduktan sonradır ki, Dârü'l-İnsan / İnsanlık Yurdu kurulabilir.
EVRENSEL BARIŞ YURDU'NU LAİKLİK DEĞİL, NEBEVÎ MODEL KURDU
Sevgili Peygamberimizi (sav) ve ilk Müslümanları yurtlarından sürgüne gönderen, büyük işkencelere tabi tutarak perişan eden müşrikleri, Peygamberimiz (sav), âlemlere rahmet olarak gönderildiğini
gösterdi:
Önce, Mekke'ye kan dökülmeden girdi: Tarihin en büyük “devrimi”!
Sonra, Medine'de kurduğu devlette düşmanlarının kökünü kazımadı. Aksine, hepsini, deyim yerindeyse, aynı masanın etrafına oturttu ve farklı dinlerin müntesiplerinin nasıl bir arada, birbirlerini
boğazlamadan, barış içinde yaşayabileceklerinin evrensel modelini sundu.
Bu nebevî model, daha sonraları, bütün Müslüman medeniyet havzalarında hayata geçirildi: Abbâsîler'den Endülüs'teki Müslümanlara ve Osmanlı tecrübesine kadar üç kıtada evrensel barış yurdu'nun
yalnızca Müslümanlar tarafından gerçeğe dönüştürüldüğünü gösterdi bütün dünyaya.
MEDİNE'DEN SÜT EMEN EVRENSEL OSMANLI MODELİ
O yüzdendir ki, Medine'den süt emen Osmanlı medeniyeti, bu nebevî barış yurdu modelini en gelişmiş hâliyle uyguladı.
Yeryüzünde tarihin akışını değiştiren bütün medeniyetlerin üzerine oturdu Osmanlı ve Batılılar gibi, bu medeniyetleri kendine benzetme veya yok etme barbarlığı göstermedi. Aksine birbirinden farklı
dinlerin, medeniyetlerin ve kültürlerin, birbirlerinden beslenerek ve birbirlerini besleyerek nasıl sulh, adalet ve hukuk düzeni içinde yaşayabileceklerinin en gelişmiş evrensel modelini armağan
etti dünyaya.
Dünyada hem barış yurdu'nu hem de insanlık yurdu'nu yalnızca biz hayata geçirdik tam altı asır üç kıtada. Çinliler de, Hintliler de, Japonlar da, Ruslar da ve nihayet Batılılar da böyle bir model
geliştirmeyi başaramadılar.
Batılıların, laiklikle “bütün dinlere eşit mesafede durdukları” ve laikliğin “özgürlük sunduğu” sadece bir masaldan hatta maskeden ibaret.
Dünya, yeniden barış yurduna ve insanlık yurduna kavuşacaksa, bunun tek yolu var: Medine'den süt emen “Osmanlı millet sistemi”ni taze bir solukla hayata geçirmenin yollarını araştırmak.
Hele de aşılamamış ve anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış böylesine evrensel bir barış yurdu modelini geliştirmiş bizim gibi bir toplumun kurtuluşu laiklikte aramaya
kalkışması hem traji-komiktir hem de Türkiye'nin boynuna -değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek- bir tasma geçirildiğinin ürpertici bir göstergesidir.
EVRENSEL MODEL BİZDE, BİZ NEREDEYİZ PEKİ?
İnsanlığa barış yurdu armağan edecek model bizde ama biz, boynumuza geçirilen tasmayı çıkarıp atmak yerine, bu tasma'ya güzellemeler diziyoruz! Üstelik de, laikliğin «tartışılmaz evrensel
özgürlük modeli olduğunu» (!) bu ülkenin İslâmî kesimleri savunur hâle geldiler!
Olmaz arkadaş! Ben buna isyan ederim.
Batılı -örneğin Luc Ferry gibi, üstelik de Fransız!- ateist düşünürlerin bile “sahte din, sahte put” olarak gördüğü, çatır çatır tartıştığı laikliği, bizim, “yegâne evrensel özgürlük modeli” olarak
görmemiz, zihnimizin çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştüğünü ve prangalı olduğunu gözler önüne sermekten başka bir işe yaramaz!
Dünya, bizden Osmanlı modelini dünyaya taze bir solukla sunmamızı bekliyor. Ama biz, bu ülkede Osmanlı'nın, dolayısıyla İslâm'ın önünü tıkamak için boynumuza takılan tasma'nın faziletlerine
güzellemeler diziyoruz hâlâ!
Bu, nasıl bir travmadır, nasıl ürpertici bir savrulmadır böyle!
LAİKLİK TASMASI, BİZİ DURDURMAK İÇİN BOYNUMUZA GEÇİRİLDİ!
Dahası, Batılı laik ülkelerin anayasaları İncil'e vurgu yapar. Bu Müslüman ülkenin anayasası, neden İslâm'ı dışlar, laikliği kutsar?
Niçin peki?
Laiklik, boynumuza geçirilmiş, aklımızla, zekâmızla alay edilircesine değiştirilmesi bile teklif edilemeyen bir tasma olduğu için elbette!
Şunu zihninize iyi kazıyacaksınız: Batılılar, laiklik adına özgürlük anıtları dikmediler hiç bir yere! Aksine bütün dünyayı köleleştirdiler: Medeniyetleri tarihten sildiler!
Laikliği, özgürlük sanan salaklar ve asalaklar var bu ülkede! Batılılar, dünyanın neresine özgürlük götürdüler, neresine?
Özetle: Bu ülkede bütün cinayetler laikçilik adına işlenmedi mi? Binlerce İskilipli Atıf, laikçilik adına asılmadı mı? Bütün darbeler laikçilik adına yapılmadı mı?
Laiklik, bu toplumun yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunma çabasını durdurmak için boynumuza takılan bir tasmadır! Özgürlükse, ayartıcı maskesi sadece!