Milletvekili aday listeleri açıklandı. Yeni Meclis bu listede adı yazılı olanlar arasından teşekkül edecek. Peki, hani arada bir, ihtiyaç duyulduğunda vitrine çekilen “milli irade” var ya, o halde sormak lazım: Listede kimlerin adının bulunacağını “halk” mı belirledi? Hayır!
Aday listesini “lider”ler hazırladı ve halka, “bizim belirlediğimiz adaylara onay vereceksin” dendi. Yani anlaşılan, adına iş yapılan ve “işlerin meşruiyeti” için kaynak gösterilen “milli irade”nin, “şu adayı beğenmiyorum, onun yerine bunu koyun” deme hakkı yok!
Daha önce de yazdığım gibi, “Demokrasi” denen şey, “senaryo”sunu “arkaplândaki başka güçler”in yazdığı bir tiyatrodur ve bu tiyatroda halka verilen rol, öyle “teorisi”nde iddia edildiği gibi “yönetmenlik” falan değil, “figüranlık”tan ibarettir.
Her neyse ne... İşin o kısmı “ilgi alanımız”a girse bile, maalesef “etki alanımız”a girmiyor. “Etkin güçler” belirliyor “oyunun kuralları”nı ve bize de, “oyun içinde belirtilen yerde durmak” düşüyor.
Ancak bilesiniz ki şu “yazar takımı” öyle “senaryo gereği duruş”lardan hiç mi hiç hoşlanmazlar ve durdukları yerde “fikir üretme”ye, “senaryoya kurgu katma”ya bayılırlar. Bu fikirler ve kurgular “senarist”in hoşuna gitmese de vaziyet böyledir.
Milletvekili aday listeleri açıklandı ya... Şimdi çoğu kişi aşağı-yukarı şunları tartışacak:
Aday listelerinde kim var kim yok? Kim niye var, kim niçin yok? Kim nereden aday gösterildi? Falan aday niçin oradan değil de şuradan aday gösterildi? Filanca adayın falanca yerden aday gösterilmesinin anlamı nedir? Liderler listeyi belirlerken ne tür mesajlar vermiş olabilir? Şu şu adayların şu veya bu sıradan seçime girmesinin gelecek meclis ve hükümet projeksiyonu bakımından önemi ve etkisi neler olabilir? Adaylar kime daha çok yakındır, listede kim daha çok söz sahibidir? Gerçekte kimin borusu ötmektedir? Vesaire, vesaire...
Göreceksiniz, bu ve benzeri tartışmalarla dolacak sütunlar. “Esas”a hiçbir etkisi olmayacak bu tür “yorumlar”, işte “senaristin yazar takımına biçtiği role riayet”ten başkası değil.
Oysa “yazar takımı”nın “fikir” üretebilmesi, “senaryo dışı”na çıkabilmesi, “esasa etkisi olmayacak yorumlar”dan kaçınarak “gündeme rol biçme”ye dair fikirlerini ileri sürebilmesi, “kendi gündemi”ni “kendi hassasiyetleri”yle dile getirebilmesi ve “senaryoya sadık kalmaktansa doğaçlama yapabilme”si lazım.
Bunu yapmaktansa taraftar olduğu “siyasi ekol”ün adaylarına dair “meziyetler edebiyatı” yapmanın veya “ülkeyi kimin nasıl da iyi yöneteceği”ne dair bildik cümleleri tekrarlamanın hem faydasız, hem de etik dışı olacağını düşünüyorum.
Konunun bir de siyasi parti liderlerini ve yönetimlerini ilgilendiren yanı var. Ama önce, bu köşede 22-23 Şubat’ta yazdığım “Adaylarda Aranması Gereken Öncelikli Vasıflar” ve “Milletvekili Adaylarında Hangi Vasıflar Olmamalı?” başlıklı iki yazıya göz atılmasını, sonra bu noktadan devam edilmesini öneriyorum.
Her ne kadar aday belirleme işlemi öyle çok da “milli irade”ye göre yapılmamışsa ve isimler “esas lider”lerin “indi irade”si gözetilerek tesbit edilmişse de, bu noktadan sonra bile yapılabilecek bir şeyler var. Mesela:
Daha önce “sosyal medya”da da paylaşmıştım. Parti liderleri, milletvekili adaylarını da yanlarına alarak bir mezarlığa gitsinler. Her biri bir mezarın başında durup kendilerini o mezarın içinde hayal ederek 5 dakika “ölüm”ü, “kabir azabı”nı, “mahşer günü”nü, “mizan”ı, “hesap günü”nü, “cehennem azabı”nı falan tefekkür etsinler. Yola koyulmadan önce böyle bir “ön terapi”nin ilerleyiş esnasında faydası olacağı umulur.
Yine, madem ki adaylar “milli irade” tarafından belirlenmedi, hiç değilse “başı sıkışan siyasetçinin yaptıklarının meşruiyetine kaynak olarak gösterdiği ‘milli irade’nin temsili” için yeni bir yöntem belirlenmesi ve bunun deklare edilmesi gerekir. Bu kapsamda bir teklifim var. Siyasal parti liderleri ortak bir açıklama yaparak şunu taahhüt etsinler:
Her milletvekili adayı, “seçim çevresi”ndeki çalışmalarında “toplumun tüm kesimleri”yle, hatta bireylere kadar inerek, bir “milli irade talep listesi” toplayacak. Toplumsal bütünlük ve bireyler “neler” istiyor, hangi “beklentiler”e sahip, “nasıl yönetilme”yi hayal ediyorlar? Beklenen “hizmetler” neler? Eksik veya aksak görülen “idari, siyasi, hukuki, sosyal, iktisadi” vb. neler var? Bunların “nasıl ve ne nitelikte çözülmesi” arzu ediliyor? Kısacası, “toplum hükümet faaliyetlerinin nasıl olmasını arzu ediyor?” Bütün bunlar her milletvekili tarafından “sahada” ve “yüz yüze görüşmeler” ile bizzat tesbit edilecek. Bu tesbitler “merkez”de bir araya getirilip “tasnif” edilecek ve “hükümet programı” hazırlanırken, bu “milli irade talep listesi” mutlaka gözetilecek!
Ne dersiniz, siyasi parti liderleri böyle bir ortak deklarasyon yayınlar mı?
Hep söylerim, yine tekrarlıyorum: “Bizi kimin yöneteceği” elbette önemlidir de, bundan daha önemli ve öncelikli olan şu: “Nasıl ve neye göre yönetileceğimiz...”
FARUK KÖSE
Evet bu sistemde nasıl ve neye göre yönetileceğimizi değil demokratik sistemin içinde kimin başa geçeceğini oyluyor insanlar. Halbuki artık insanların hangi sistemle yönetilmek istediğini seçmesinin zamanı gelmiştir. Demokrasi dünyanın her tarafında alternatifi olmayan mükemmel bir sistemmiş gibi gösterilse de insanlara getirdiği zulüm, demokrasi adına Ortadoğu'da yapılan katliamlardan bellidir. Demokratik sistemde insanları başka insanlar yönetmektedir oysa yeryüzünün sahibi Allah dır insanları en iyi tanıyan ve koyduğu kanunların gelecekte ne gibi sonuçlar vereceğini bilen ve koyduğu kanunlar dolayısıyla bir menfaati olmayan Allahtır. O halde Allah'ın dünyasında Allah'ın dediği olmalıdır.