AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan kabine toplantısı sonrası, yine kabine üyelerine yaptığı(!) ve zaman zaman onların alkışlarıyla kesilen basın açıklamasında “aynı gemi” analojisini kullandı.
Cumhurbaşkanı daha önce de kullandığı bu benzetmeyle bir muhtaçlık ilişkisi yaratmaktaydı. Ona göre, ülkenin kaderi AKP ile özdeşleşmişti. Eğer geminin başına bir felaket gelecekse hep beraber batılacaktı.
Oysa yine aynı konuşmada ülkenin güllük gülistan olduğunu söylemişti. Türk halkının, elhamdulillah, parasının değerinden endişe edip, dövize ve altına yönelmesine neden kalmadığını bütün ülke bu açıklamayla öğrendi.
O zaman, açık bir tehdit de olan aynı gemi benzetmesi kime yönelikti? Mesaj kimeydi? Gemi su almaya başladığında filikalarla denize atılacak sıradan insanlara mı, yoksa can yelekleriyle kaptan köşküne sığınmış gemi acentası yetkililerine mi sesleniyordu.
Bir başka önemli soru aslında şu olmalıydı: Madem ki kimselere bırakmaya niyetli olmadığı kaptanlığı bu denli benimsemişti, neden içine doluşulan(!) gemi ile hedeflenen bir limana ulaşmak değil de, hep bir felaket olasılığı hatırlatması yapıyordu?
Aynı gemi yerine şimdilerde, “Aynı fırtınadayız ama aynı gemide değiliz” benzetmesi daha çok kullanılıyor. Ülke gerçekten fırtınalarla boğuşuyor. Dünyanın değişen meteorolojik koşullarına bağlı olan ve etkileri bize de ulaşan bir fırtına yaşanıyor olabilir ama her ülke farklı gemilerde seyahat ediyor. Korunaklı limanlarına nasıl ulaşacağını biliyor.
Nasıl, dünyanın sarsılmakta olduğu fırtınada farklı gemiler varsa, Türkiye’de de herkes aynı gemide değil. Ülkenin yarısı o gemiye binmeyi hiç düşünmedi bile. Rotasının Orta Doğu olduğu ama güvertesinde Batı’ya doğru koşulan İhvan gemisine ancak rıza üretilen Anadolu halkı ve rejimden beslenenler ilgi gösterdi.
Geminin ne tür taşımacılık yaptığı da belli değildi. Eğer yük gemisiyse, konşimentosu yani ne taşındığının belgesinin olduğu kağıtta yükün ne olduğu tam olarak açıklanmıyordu. Aslında biliniyordu; yalnızca malı yükleyen yabancı liman ve alıcısı taşınan tehlikeli maddeden haberdardı.
Nuh’un Gemisi söylencesiyle büyümüş bu toprakların insanı aynı gemi benzetmesine çok alışık değil. Deniz araçlarından ziyade kara taşıtlarına, örneğin “dolmuşa binmeye” daha çok zorlanmış Anadolu insanı. Yanlış durağa geldiğini fark ettiğinde de zor bela atmış kendisini dışarı.
Onun için, yine bir şeylere “bindirildiğine” ve tekneyi terk edecek filikası bile olmadığına ikna etmeye çalışmak o kadar kolay değil artık halkı. Ama başka bir şey daha var; yoksa batmakta olan gemide zaten halk gözden çıkarılmış da, bu beraber batma tehdidi, seçim zamanı kendisini desteklemeye çağırdığı büyük sermayeye mi yöneliktir?