Filistinlilerin ulusal mücadelelerinde, özellikle de Filistin devrimi ve silahlı gruplar döneminde başardıkları en önemli şey, Filistin Kurtuluş Örgütü’ydü.
Bu örgüt, Rabat Zirvesi’nde Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak taçlandırıldı.
O dönemde ümmetin “temel meselesi” tabirinin kutsanmasından sonra bu “tek” nitelemesini, Arapların Filistin davasına olan bağlılığının tehlikeli bir ihlali olarak görenler oldu.
Ancak devrim hareketi, Haziran yenilgisinden sonra ilk onurlu zaferini fedailer ile Ürdün ordusu arasındaki etkin ortaklıkla ve Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’ın desteğiyle gerçekleştirdi.
Örgüt ve devrim, Filistin halkı ve Arap-İslam ülkelerindeki destekçilerinin yanı sıra, dünya çapında başta Sovyetler Birliği olmak üzere sosyalist sistemin de dahil olduğu o zamanların “demokratik ve ilerici güçleri” arasındaki yaygınlığıyla güçlenince, bu karşı konulmaz harekete muhalefet imkânsız hale geldi.
Çin de FKÖ’nün ilk resmî temsilciliğini başkenti Pekin’de açtı ve aralarında şehit Halil el-Vezir Ebu Cihad’ın da bulunduğu askerî kadroların eğitimine kapıları araladı.
Savaş ve siyasetin lideriydi. Yolculuğunun son üçte birinde, başlangıçta imkânsız gibi görünen şeye liderlik etti:
İsrail’le doğrudan müzakereler, güvenlik ve tanınmış sınırlar içerisinde varlık hakkının tanınması. Böylece Ulusal Yönetim’i kurdu.
Oslo sürecine dahil olması konusunda önemli bir muhalefetin ortaya çıkmasına rağmen, bağımsız devlet elde etmeyi umduğu bir çözüme doğru hafife alınamayacak adımlar attı ve özellikle mülteciler meselesi olmak üzere “daimî durum meseleleri” üzerine müzakereler yürüttü.
FKÖ, Oslo’dan sonra da bir bütün olan Filistin mevcudunun en yüksek çerçevesi olmaya devam etti.
Yeni doğan Ulusal Yönetim, onun direklerinden biri ve kapsamlı ulusal bileşenlerinin ayrılmaz parçası olarak kayda geçti. Bu, kâğıt üzerinde ve belgelerde böyleydi.
Gerçeklik sahasında ise tüm çabanın en geniş siyasi, mali ve uluslararası desteğe sahip Yönetim’in çıkarına adanması ve Yaser Arafat ile örgüt bayrağı altındaki tüm grupların başta olduğu liderliğin vatana devredilmesiyle FKÖ, halkın davasının daimî stratejik sermayesi olmak yerine Yönetim’in nesnel bir takipçisine dönüştü ve otoritenin bir parçası oldu…
O kadar ki masrafları, nerede olursa olsun Ulusal Yönetim Maliye Bakanlığı tarafından örgüte aktarıldı ve aktarılmaya devam ediyor.
Ulusal Fon, büyükelçilikler ve örgütün diğer bağımsız kurumlarının harcamalarını karşılayan bir masraf birimi halini aldı.
Bu ise olumsuz siyasi yansımalara sebep oldu. Bu yansımalar, Ulusal Yönetim’in ve onun siyasi gidişatının ve İsrail’le ilişkilerinin maruz kaldığı herhangi bir aksaklığın örgütü etkilemesi gerçeğinden kaynaklandı.
Bu da örgütün yüksek liderlik rolünün saf dışı bırakılmasına, hatta pratik olarak ortadan kaldırılmasına yol açtı.
Örgütün içeriden maruz kaldığı şeye gelince; bu en tehlikelisiydi. Büyüyen siyasal İslam örgüte katılmayı reddetti.
Aynı şekilde liderleri başta olmak üzere pek çok grup da onun çerçeveleri ve kurumları içerisinde yer almaktan kaçındı.
Dava ve devrim tarihinde ilk kez en uzun, en derin ve en ciddi dikey ve yatay ayrışma yaşanıyordu.
Böylece ortaya iki meşruiyet çıktı. Bunlardan ilki anayasaldır ve dünya çapında tanınır; merkezi Ramallah ve lideri Mahmud Abbas’tır.
Diğeri ise dünyanın kendisi ve merkezi Gazze ile uğraştığı emrivaki meşruiyettir. Bu bölünme, örgütü ve onun tarihî ve liderlik konumunu etkilemekle kalmadı, bütün haliyle Filistin meselesini de etkiledi.
Açık ve örtülü bölünme, halkın ve toplumun bileşenlerinin diğer yarısına, yani Ramallah’taki Yönetim tarafından eleştirilen ve Gazze’deki emrivaki otorite tarafından desteklenen farklı isimler altında pek çok konferans düzenleme çağrısı yapan diaspora Filistinlilerine kadar uzandı.
Ki bu, ayrışmanın yurt içinde ve diasporadaki tüm bileşenleriyle Filistin gerçekliğine sızdığı anlamına geliyor.
Peki, ne yapmalı?!..
Tüm bileşenleriyle Filistin siyasi tabakası FKÖ’nün önemini bilseydi, kayıtsız şartsız ona katılmak için yarışırdı.
Bu örgüt, kurulduğundan beri ulusal mesele hakkındaki düşünce farklılıklarına engel olmamıştır.
Bununla birlikte farklılıkları düzenleyip bölünmelere ve ayrışmalara dönüşmesine engel olan toparlayıcı bir çerçeve olarak da kabul edilmiştir…
Yolculuğunda itiraz cephesi ortaya çıktı ve bir ağırlık kazandı. Ancak o; örgüt, dava ve halk için bir sermaye teşkil eden siyasi ve fikrî çoğulculukla ulusal hayatı zenginleştirdi.
Farklılık, onunla beraberdi, onun aleyhinde değil.
Filistin siyasi tabakası, bir eğilimin bir başka eğilimi ortadan kaldırmakla hâkim kılınamayacağını bilseydi, bu ayrışma bir gün bile sürmezdi ve herhangi bir grup FKÖ’den ayrılmazdı.
Bu örgüt, toparlayıcı bir çerçeve olmasının yanı sıra aynı zamanda herkesi korumak için en güvenli ve emin yerdir; özellikle de herkesin tek bir tehlike tarafından tehdit edildiği bir zamanda.
Ne yazık ki şu an tehlike bakımından silah savaşından aşağı kalmayan bir laf dalaşı yaşıyoruz.
Etkin çerçeveleriyle FKÖ, geçmişte Filistin meselesine dair tehlikeyi önleyen ve gelecekte tehlikeyi önleyecek unsurlara sahip olan bir yapıdır.
Peki, Batı Şeria, Gazze ve Malmö arasında dağılanlar bunun bilincinde mi?