Filistin’deki 14 direniş örgütünün temsilcileri Çin’in davetiyle Pekin’de bir araya gelerek, siyonist işgal ve işbirlikçileri karşısında ulusal ittifak sağlanması ve birlikte hareket edilmesi ile ilgili muhtelif konuları değerlendirdikten sonra 22 Temmuz Pazartesi günü “Pekin Bildirisi” olarak isimlendirilen bir ortak açıklama yayınladılar. Bu hadisenin hemen ardından işgalci siyonist rejimin eli kanlı başbakanı ABD’ye ziyaret düzenledi. Ona aynı zamanda ABD Kongresi’nde bir konuşma hakkı tanındığı gibi kimsenin sabote etmesine fırsat vermemek için konuşmayı bölenlerin tutuklanabileceği yönünde tehditte bulunuldu.
Tüm içeriği önemli olmakla birlikte biz burada Pekin Bildirisi’nin içeriğini ayrıntılı olarak değerlendirme imkanına sahip değiliz. Sadece genel bir değerlendirme yapmakla yetineceğiz.
Öncelikle böyle bir toplantıya Çin’in ev sahipliği yapması atlanmaması gereken bir husustur. Biz isterdik ki böyle bir toplantıya İslam dünyasından bir ülke ev sahipliği yapsaydı ve o ülkenin duruşu aynı zamanda İslam dünyasının bir ortak duruşuna öncülük edecek düzeyde etkin olabilseydi. Ama maalesef bu gerçekleşmedi.
Çin’in tabii böyle bir toplantıyı organize etmesi ve ev sahipliği yapması tamamen siyasi ve stratejiktir. Bunun, küresel çapta devam eden güç mücadelesinde Filistin davasının önemli ve öncelikli bir konuma sahip olmasıyla ilgisi var. Ama ABD’nin bu konuda siyonist işgal rejiminden yana tavrı çok açık ve kesin olduğundan ne yazık ki İslam dünyasındaki yönetimler bu konuda ABD’yi doğrudan karşılarına alma anlamına gelecek bir etkinliğe cesaret etmekten kaçınıyorlar. Ama Çin bu konuda daha bağımsız hareket edebildiğinden Filistin meselesinin popüler ve stratejik yönünü değerlendirmek için böyle bir etkinliğe ev sahipliği yapmakta zorluk çekmiyor.
Şu an ABD’nin ve Batı emperyalizminin sadece diplomatik ve ekonomik yönden değil askeri yönden de desteklediği ve sahip çıktığı siyonist işgal rejiminin vahşi tutumu karşısında varlık mücadelesini sürdüren Filistin direnişinin ise uluslararası alanda desteğe duyduğu ihtiyaç çok açık olduğundan kendisine uzatılan eli geri çevirmesini ve bölgesel ya da siyasi bazı sorunları böyle bir fırsatı değerlendirmekten kaçınmak için gerekçe olarak kullanmasını beklemek çok idealist ve biraz da ütopik bir yaklaşım olur. Ama Filistin direnişinin karşı karşıya olduğu durumdan kaynaklanan bu ilişki bizim Çin’le ilgili duruş ve yaklaşımımızı değiştirmez.
Çin’deki toplantı ve bitiminde yayınlanan Pekin Bildirisi en başta, siyonist katillerin ve ona destek veren emperyalist güçlerin, Filistin halkıyla ilgili olarak kurdukları planları kesin bir dille reddetme ve bu konuda tüm direniş örgütlerinin ittifak halinde olduğunun ortaya konması açısından önem taşımaktadır. Filistin direnişi söz konusu bildiride sergilediği tavırla, işgalci siyonizmin ve arkasında duran emperyalist güçlerin kendilerine dayatacağı bir yönetim veya çözüm formülünü kabul etmeyeceğini, bu konuda Filistin halkının haklarını ve önceliklerini göz önünde bulundurarak kendi iradesiyle hareket etmekte ısrarlı olduğunu vurgulamıştır.
Pekin Bildirisi aynı zamanda siyonist işgal karşısında direniş ve fiili mücadelenin sadece belli bir oluşumun tercihi değil tüm Filistin halkının ve direniş hareketlerinin üzerinde ittifak ettiği bir tercih olduğunu göstermesi açısından anlamlıdır. Bu durum işgalci siyoniste ve hamilerine de Filistin topraklarında işgal sürdüğü sürece direnişin de son bulmayacağı, ne pahasına olursa olsun sürdürüleceği mesajı verme anlamı taşıyor.
Şu an işgale karşı hak ve özgürlük mücadelesinin başını çeken İslami direniş böyle bir toplantıya katılmak ve toplantıda üzerinde ittifak sağlanan bildirgeye imza atmakla Filistin’de bir siyasi iktidar kavgası içinde olmadığını, hakları gasp edilmiş, toprakları işgal edilmiş Filistin halkının meşru hakları için mücadele içinde olduğunu ve bu konuda işbirliğine her zaman açık olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.