5 Ocak Meydanında gerçekleştirilen açıklamada, İstanbul Sözleşmesi adıyla bilinen "Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi sözleşmesi"nin aile değerlerine verdiği zararlar anlatıldı.
"İslam topraklarını silahla, tankla tüfekle yıkamayacağını anlayan Batı dünyası 200 yıldır neslimizi Batı hayranı yapmaya ve aile kurumunu yıkmaya çalışmaktadırlar." denilen açıklamada, aile yapısını sarsan sözleşmenin iptali çağrısı yapıldı.
İlgili basın açıklamasının Adana Atatürk Parkında yapılmasına 10 Kasım gerekçesiyle engel olunmuş gönüllüler parkta belli bir süre polis çemberi içinde tutulmuştu.
Basın açıklamasının tamamı şu şekilde;
Furkan Gönüllüleri olarak Tevhidin ve Adaletin özelde ülkemizde ve genelde ise tüm dünyada yeniden hâkim olması, toplumda haksızlık ve zulümlerin son bulması için meşru yollarla mücadelemize devam ediyoruz. Öncelikle şunu belirtelim ki biz hiçbir zaman sadece kendi haklarını savunan bir hareketin müntesibi olmadık ve olmayacağız. Daima hakkın ve mazlumun yanında, zulmün ve zalimin karşısında olmayı ilke edindik, öyle olmaya da devam edeceğiz.
Toplumun kanayan yaralarına, dertlerine derman olmaya çalıştık. Bunu yaparken yapılan doğruları destekledik, inancımıza göre yanlış bulduğumuz durumlarda da tavrımızı ortaya koyduk. Problemlere İslam penceresinden kalıcı çözümler sunmaya çalıştık, bu konuda geçmişten bugüne uyarılarımızı hakkaniyet çerçevesinde yapmaya özen gösterdik. Bugün de ülkemizde gördüğümüz bazı haksızlıkları ve yürürlüğe girmiş olan bazı anlaşmaların içyüzünü ortaya koymak istiyoruz.
Bunlardan biri, 11 Mayıs 2011’de tüm Avrupa ülkelerinde imzaya açılan ve 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesidir. İslam topraklarını silahla, tankla tüfekle yıkamayacağını anlayan Batı dünyası 200 yıldır neslimizi Batı hayranı yapmaya ve aile kurumunu yıkmaya çalışmaktadırlar. Lale devrine giren Osmanlı, zamanla batının fikri tuzaklarına kapılmaya başlamış ve bizzat kendi evlatları tarafından saldırılara maruz kalmıştır.
Kıymetli Katılımcılar!
Tüm zulüm ve haksızlıkların kol gezmesi bir yana, bir de İstanbul Sözleşmesi gibi anlaşmalarla, LGBT yürüyüşleri gibi ahlaksızlığı yayan hareketlerle hem aile yapımız hem de neslimiz büyük bir tehlikeye atılmaktadır. Her iki durum maalesef yöneticilerimizin bilgisi ve kısmen katkısıyla giderek daha büyük çapa ulaşmakta, toplumsal yara daha da derinleşmektedir. KADEM denilen bir derneğin öncülüğünde ortaya atılan bu anlaşmanın tarihi 2011’dir. Bu anlaşmaya atılan İmza 2011 yılında Avrupa ülkeleri ile birlikte aynı anda atılmıştır. İstatistikler gösteriyor ki 2002-2012 yılları arasında boşanma oranı, 2012-2019 yılında zirveye ulaşmıştır. Her 6 evli çiftten birisi boşanıyor ve sözde kadına şiddeti önlemek maskesiyle piyasaya sürülen bu anlaşma kadın cinayetlerini de arttırmaktadır. İstanbul Sözleşmesi adıyla 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren anlaşma maddelerine baktığımızda durumun neden böyle olduğu daha net anlaşılacaktır:
⁃ Taciz veya dayak olaylarında herhangi bir şâhide gerek duyulmadan kadının şahitliği ile erkek yıllarca hapse mahkûm edilebilecek.
⁃ Bu erkeği savunmaya kalkışan da suçlu sayılacak.
⁃ Uzaklaştırma cezası denilen şeyle erkeğin evine adım atması yasaklanacak.
⁃ Boşanma durumlarında ödenen nafaka hayat boyu devam edecek.
⁃ Kadın erkek eşitliği adı altında kız-erkek soyunma odaları ve tuvaletler ortak olacak.
⁃ LGBT yani eş cinsellik normalleştirilecek.
⁃ Onların arasında yapılan evlilikler yasalaşacak.
⁃ Eşcinselliğe karşı nefret suç sayılacak, onlara en ufak bir müdahale hapisle cezalandırılacak.
⁃ Erkeklerin evdeki tahakkümüne yani ev reisliğine son verilecek.
Sözleşmenin bu ve buna benzer birçok maddesi bulunmaktadır. Aile içi şiddetin önlenmesi işin bahanesiydi. İstanbul Sözleşmesi’nin hemen ardından eşcinsellerin önünü açan LGBTİ Derneği’nin kurulmasına izin verildi. Hatta erkek erkeğe iki kişinin yaptığı evlilik TV’lerde haber oldu.
Bu proje, Türkiye’nin insanlığa örnek olan sağlam aile yapısını yıkmayı, İslâm’ın aile anlayışını devre dışı bırakmayı amaçlamaktadır. Vahim süreç bir an önce durdurulmalı; İstanbul Sözleşmesi iptal edilmelidir. Türkiye, kendi eliyle geleceğini tehlikeye atma yanlışından kurtarılmalıdır.
Bakın en yetkili ağızdan ülkenin geldiği durumun itirafı: “Nikâh akdinin değersizleştirildiği, evlilik dışı ilişkilerin normal sayıldığı, boşanmaların adeta teşvik edildiği sancılı bir süreçle karşı karşıyayız.” (02.05.2019).
İslam toplumu olarak kendi değerlerimize ve özümüze dönmezsek toplumuzda ne huzur kalır ne de ahlak ve maneviyat. Biz Furkan Gönüllüleri olarak toplumun aile yapısını dinamitleyen, ahlakı bozan, haramları yaygınlaştıran bu anlaşmanın bir an evvel kaldırılmasını, 15 Temmuz sürecinden bu yana yapılan tüm zulümlerin son bulmasını dile getiriyor, bu konuda Tevhid ve Adalet söylemimizi bir kez yineliyoruz. Toplumun kurtuluşu İslam Medeniyeti ve onun sağlayacağı adaletle mümkündür. Zulüm ve haksızlıklar devam ettikçe susmayacağız ve mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.