21 Mayıs’ta Adana’da Merkez Park’ta teravih namazı kılmak isteyen, polislerin ‘Pandemi’ bahanesiyle namaz kılmasına müsaade etmediği vatandaşları evlerine giderken darp etmesi sonrasında haklarında suç duyurusunda bulundu. Polislerin, vatandaşlar tarafından darp edilip hakarete maruz kaldıklarını iddia ettiği davanın ilk duruşması bugün Adana 7’nci Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıkların ve müştekilerin savunmalarını dinleyen mahkeme heyeti, davanın 6 Mayıs’a ertelenmesine karar verdi.
Karar sonrası Adana İnönü Parkı’nda basın açıklaması gerçekleştiren Furkan Gönüllüleri şu ifadeleri kaydetti;
“Değerli Katılımcılar!
Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ve 5 Furkan Gönüllüsünün yargılandığı mahkeme hakkında basın açıklaması yapmak üzere burada bir araya geldik.
Kıymetli Kardeşlerim!
Bugün burada bir haksızlığa ve çifte standarda daha şahitlik edeceksiniz. Bugünkü Mahkemenin konusu, güçlünün zayıfı ezmeye çalışmasıdır.
21 Mayıs 2020 tarihinde ne olduğunu kısaca hatırlatacak olursak, geçtiğimiz Ramazan ayında, Adana Merkez Parkta, maske ve mesafe kuralına uyarak, açık alanda 5-10 Furkan Gönüllüsü cemaat ile teravih namazı kılmak istemişlerdi. Ancak bu kardeşlerimiz, neye uğradıklarını anlayamadan Emniyet görevlilerinin orantısız müdahalesine maruz kaldılar. Parkta dip dibe duran diğer insanlara müdahale etmeyen polisler, sosyal mesafe kurallarına dikkat ederek cemaat ile namaz kılmak isteyen Furkan Gönüllülerine izin vermediler. Polisler, bu arkadaşlarımız sanki namaz kılmak istememişler de parkta büyük bir suç işlemişler gibi saldırıya geçtiler.
Halbuki polisler arkadaşlarımızı uyardığında, onlar bu uyarıyı dikkate alarak “tamam buradan ayrılıyoruz” demişlerdi. Orada namaz kılma hususunda ısrarcı olmadılar ve uzaklaşmaya başladılar. Buna rağmen; polisler onlara arkalarından vurarak müdahale edip 500 metre boyunca sürüklediler. Yumruk ve tekmelerle acımasızca şiddet uyguladılar. Kalkanlarla iteklediler, joplarla kardeşlerimizin kafalarına vurdular. Yere yatırıp kafalarına dizleriyle bastırdılar. Annelerine dahi ağza alınmayacak küfürler ettiler. Gözaltı için polis otosuna bindirip arabanın içinde yumruklamaya, küfretmeye devam ettiler. Pandemiyi bahane edip ters kelepçeli bir şekilde birçok insanı gözaltı aracına doldurdular. Oysa ki namazı pandemi bahanesiyle engellemişlerdi. Bu durum, engellemenin pandemi sebebiyle değil namaz düşmanlığı sebebiyle olduğunu göstermektedir.
Olayı duyan akrabaları ve arkadaşları konu hakkında bilgi almak için karakolun önüne geldiler. Onlar da darp edildi ve toplamda 46 kişi gözaltına alındı. Bu kişiler sabaha kadar gözaltında tutuldu. Ramazan ayı olmasına rağmen bu kişilerin sahur yapmasına müsaade etmediler. Su bile vermediler. Dışarıda bekleyen bazı bayanların yatsı namazı kılmasına müsaade etmediler. Bu bayanlar saatlerce erkek polisler tarafından abluka altında tutuldu.
21 Mayıs günü darp edilen, hakaretlere maruz kalan, namaz kılmamıza dahi müsaade edilmeyen biz iken bugün hakkında mahkeme açılan yine biziz. Bizi darp eden ve bize küfreden polisler hakkında savcılığa yaptığımız suç duyurusu derhal reddedildi, mahkeme açılmaya gerek bile görülmedi. Gerekçe olarak da polislerin tespit edilememesi gösterildi. Halbuki küfreden polislerin ses kayıtları ortadadır.
Acımasızca yapılan darpların görüntüleri ortadadır. 9 arkadaşımızın aldığı darp raporları elimizdedir. Whatsapp grubunda yaptığı zulümleri pişkin pişkin anlatan “Hüseyin” isimli bir polisin itirafları ortadadır. Tüm bu gerçeklere rağmen yapılan zulüm büyük bir çabayla örtbas edildi. Bu da yetmezmiş gibi onlar bizden uydurma ifadelerle şikayetçi oldular ve 5 arkadaşımız hakkında asılsız iftiralarla mahkeme açılmış oldu. Böylelikle “hem suçlu hem güçlü” olduklarını bir kez daha ortaya koymuş oldular. İşte bugün başlayan bu hukuksuz yargılama şu an itibariyle, gerçekleşen ilk duruşmasında 6 Mayıs tarihine ertelendi.
Polislerin ifadelerinin gerçek olmadığı aldıkları uydurma raporlardan da anlaşılmaktadır. Arkadaşlarımız gözünden, kafasından, sırtından yaralanmış ve darp raporu almışlardır. Polisler ise ellerinin yaralandığı bahanesiyle rapor almışlardır. Bu durum polislerin arkadaşlarımızı darp ederken kendilerine zarar verdiklerini, hınç ile saldırdıklarını göstermektedir.
Biz şunu sormak istiyoruz: O gün o insanlar bir parkta, sosyal mesafeye dikkat ederek ve maskeli bir şekilde namaz kılmaktan başka ne yaptılar? Bu şekilde gaddarca bir şiddeti gerektirecek ne suç işlediler?
Hukuki olarak eğer namazın yasak olmasının nedeni Covid-19 salgını ise polisin yapacağı şey uyarmak ve gerekirse idari para cezası uygulamaktır. Kaldı ki namaz kılan kişilerin tamamı maske takmış ve sosyal mesafe kurallarına da dikkat edeceklerini söylemişlerdi. Ortada pandemi tedbirlerine aykırı hiçbir durum olmamasına rağmen yapılan müdahale tamamen hukuksuzdu ve vicdansızlıktı.
İddianamede geçtiği gibi veya bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından iddia edildiği gibi camiye girmek istememişlerdi.
Camilerin kapalı olduğunu zaten biliyorlardı. O kişiler parkta herkese açık alanda namaz kılacaklardı ve parkta onların dışında da birçok insan vardı. Bütün bu hususlar 21 Mayıs günü yapılan müdahalenin pandemi ile alakasının olmadığını göstermektedir. Her ne kadar bazı kimseler görmek istemeseler de bu olay; devletin içine gizlenmiş ve perde arkasından devleti yöneten din düşmanı komitenin yüzünü göstermektedir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Bizler Furkan Gönüllüleri olarak zulme hiçbir zaman sessiz ve tepkisiz kalmadık. 21 Mayıs günü sadece namaz kılmak istemelerinden dolayı gözaltına alınan arkadaşlarımızın durumunu öğrenmek için olayın yaşandığı yere gittik. Ancak Emniyet’i öyle bir öfke bürümüştü ki gözaltındakilerin yakınlarına ve arkadaşlarına da, daha olay yerine gelir gelmez saldırmaya başladılar. Olayın ne olduğunu dahi tam anlayamadan darp etmeye başladılar. Tekmeler atıyorlar, yumruklar savuruyorlar, küfürler ediyorlardı. Israrla “Devletin ne olduğunu size göstereceğiz” diyorlardı.
Kıymetli kardeşlerim!
Bizim bildiğimiz, bir devlet var. Onu zaten herkes görüyor. Acaba o gün gaddarca davranan polisler hangi devleti göstermek istiyorlardı bize? Bizim göremediğimiz başka bir devlet mi var? Yoksa Emniyet Teşkilatının içinde namaz düşmanı, din düşmanı derin devletin görevlileri mi var?
Kıymetli Kardeşlerim!
Sosyal medyada bazı kimseler 21 Mayıs günü yaşanan olay ile ilgili provokasyon iddialarında bulundular. Ancak olayın provokasyon ile alakası olmadığı açıktır. Şayet ortada bir provokasyon var ise bu provokasyonu; sadece cemaat ile namaz kılmak isteyen bir grup arkadaşa saldıran, yumruklar ve tekmeler atan, küfürler eden, ters kelepçeler takan polisler yapmıştır. Furkan Gönüllüleri ise her zamanki tavırlarını takınarak zulüm görseler dahi hiç kimseye saldırmadılar, çevreye zarar vermediler, hiçbir yeri yakıp yıkmadılar. Eğer arkadaşlarımızın amaçları provokasyon yapmak olsaydı, çarşının ortasında çok daha kalabalık bir sayı ile namaz kılmak isterlerdi.
Kıymetli Kardeşlerim!
Yaşanan olayı basına ve iddianameye farklı yansıttılar. Şimdi sizlere şu noktaları açıklamak istiyorum.
Birçok Furkan Gönüllüsü namaz için polise direnmiş gibi gösterdiler, YALAN!
Gerçek şu ki; Namaz kılmak isteyen kimseler “yasaksa gidiyoruz” demelerine rağmen darp edildiler.
Furkan Gönüllüleri Camiye girmeye çalıştılar dediler, YALAN!
Gerçek ise; Furkan Gönüllüleri parkta, açık alanda maskeli ve sosyal mesafeye uyarak namaz kılmak istediklerini söylediler.
Onlarca kişiyi polise mukavemet etmiş gibi lanse ettiler, YALAN!
Gerçek şu ki; Polis, oradan ayrılmak üzere uzaklaşan 5 – 10 kişiye arkadan müdahale etti.
Furkan Gönüllülerinin Polise vurduğunu iddia ederek mahkemeye verdiler. YALAN!
Gerçek; Furkan Gönüllüleri polise asla vurmadı. Kimseye zarar vermedi. Aksine polis, 46 kişiye acımasızca müdahale etti. Kalkanlarla ve coplarla vurdu, başlarını yerde ezmeye çalıştı, nefessiz bıraktı. Polis aracında ve araçtan indirirken de vurmaya devam etti. Video ve fotoğraf kaydı, darp raporları hatta az önce bahsettiğimiz “Hüseyin” isimli polisin itirafı mevcuttur.
Furkan Gönüllüleri polise hakaret etti dediler, YALAN!
Gerçek ise; polisin Furkan Gönüllülerine hakaret ve sinkaflı küfürler etmesidir. Ses kaydı da mevcuttur. Burada kadınlar ve çocuklar olduğu için dinletmek istemiyoruz. Ancak polisler biz öyle demedik derlerse, biz dinletmeye hazırız. Kayıtlar yanımızdadır. Ayrıca cumartesi günü hocamızın canlı yayın programında polislerin bu ses kayıtları dinletilecek ve darp videoları izletilecektir.
Bunca belgelere ve şahitlere dayanarak davacı olan bizken bugün geldiğimiz noktada sanık olarak mahkemelik olan biziz! İşte Türkiye’nin geldiği nokta! Savcı milletin savcısı mıdır, polisin savcısı mıdır? Savcılar polisleri böyle korursa bu ülkede adalet olur mu? Polisler savcılar tarafından korunduğunu görürse, orantısız güç kullanmazlar mı? Vatandaşa zulmetmezler mi? Polis devleti istemiyoruz. İstihbarat devleti de istemiyoruz.
Ülkemiz ve milletimiz adına, adalet adına üzgünüz!
Bizler Furkan Gönüllüleri olarak, bedel ödemeye hazır bir şekilde hakkı söylemeye devam edeceğiz. Mazlumların yanında yer almaya devam edeceğiz. Çeşitli bahaneler ile temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı çıkmaya devam edeceğiz. Her zaman hakkı üstün tutmaya ve “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı” demeye devam edeceğiz. Düsturumuz hep “Lâ ilâhe illallah” olacaktır. Allah’ın izni ve inayetiyle düsturumuzdan şaşmayacağız!
Destek veren tüm katılımcılara teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun. Başka bir programda görüşmek duasıyla Allah’a emanet olun Esselamu Aleykum.”