Furkan Vakfı Neden Ayrı Miting Yaptı!

Eklenme Tarihi: 14 Ara 2017
7 dk okuma süresi

-Bu yazım Adana’daki bazı STK’lar ile bizim ilişkimiz hakkındadır. Türkiye geneli hakkında genel bir değerlendirme değildir.-

Ara ara dile getirilen ve bu son Kudüs olayından sonra tekrar dillendirilen bir konuda açıklama yapma gereği duydum.

Kulağımıza getirmeye çalışıyorlar biz de haliyle duyuyoruz: Furkan Vakfı ayrı baş çekiyor, diğer STK’lardan ayrı duruyor, kendini yalnızlaştırıyor, hatta maalesef daha ağır ifadeler de var…

Aslı bilinmeden konuşulan bu laflar bizi çok üzmektedir.

Ben şahsen geçtiğimiz yıllarda 3 sene boyunca Adana’daki STK’lar ile her ay toplantıya katılmış birisiyim. Bende sonra yeniden talep ettiler bu defa N.C. kardeşimiz de birkaç sene devam etti.

Biz daima birliği önemsedik ve yoğun programlarınıza rağmen her davete icabet etmeye çalıştık. Kermes yaptılar bizzat ben kaç defa talebelerimi yanıma alıp katıldım. Bir defasında bizi davet ettiler diye Hocaefendi ile birlikte birkaç STK’nın (Kültür sokağında) ortak düzenlediği kermese katıldığımızı hatırlıyorum. Evlerimizde karşılıklı birbirimizi ziyaret ettik. Adana’da kermesleri için bizden yardım isteyen hanım kardeşlerimizin duvar afişlerini bizim erkek kardeşlerimiz bir gece sabaha kadar uyumadı yapıştırdı. Yine Filistin’e destek amaçlı yapılan kermeslere defalarca zengin bir menü ile el yapımı gıda takviyesi ve yine el işi takviyesi yaptık. Bir defasında İHH’nın Suriyeli ailelere yardım kamyonunu biz teslim alıp İHH adına dağıtımını yaptık. Mavi Marmara’ya katılacak olan kardeşlerimizi yolcu ettik, döndüler geçmiş olsuna gittik. Adana’dan Mavi Marmara Şehidi kardeşimizin taziyesine Hocaefendi ile birlikte katıldık. İHH aracılığı ile yapılan birçok yardım faaliyetine gücümüz yettiğince maddi destek verdik. 17 Ağustos depreminden sonra deprem bölgesine bizzat Hocaefendi’nin de katılımı ile ziyaret gerçekleştirip yardım götürdük. Bir ara her sene kardeşlik ve muhabbet amaçlı STK’lar arası iftar daveti düzenledik. Hocaefendi diğer şehirlere konferans vb ziyaret için gittiğinde orada bulunan bazı Hocaların bizzat ziyaretine gitti. Adana’ya çeşitli sebeplerle gelen Hocaları vakfımızda ağırladık.

Başka cemaatlerden ya da ferdi çalışma yapan Müslümanlardan birinin başına bir şey gelse bizzat Hocaefendi’nin konuşması ile desteğimizi dile getirdik. Mesela Nurettin Yıldız Hoca’nın konferansları bir grup solcu yüzünden iptal edildiğinde ona sosyal medya üzerinden hep beraber sahip çıktık. Haklı gördüğümüz her konuda tüm Müslümanların yanında aleni olarak durmaktan çekinmedik. Her zaman duyarlı davranmaya çalıştık. (İsteyen bunları araştırabilir)

Bu yazdıklarım yıllar içinde olmuş olan ve daha yazamadıklarımdan birkaç misal sadece...

Şimdiye kadar (yani 20 yıldır) şunu yaptık bunu yaptık diye lafını dahi etmedik...

Buna rağmen bizim başımıza bir olay geldiğinde solcusu ses verdi, ateisti ses verdi, Müslüman kardeşimizden destek gelmedi. (Çok az kişi müstesna) Birçok STK dil ucuyla bile geçmiş olsun demedi. (Müslüman kardeşlerimiz haklının değil güçlünün yanında durmayı tercih etti) Buna şimdiye kadar sitem bile etmedik!

Ama bazı kardeşlerimizin, bize bir kere bile ziyarete gelmemiş olan, defalarca davet ettiğimiz halde programlarımıza icabet etmeyenleri değil de bizi ayrılıkla itham etmeleri gerçekten üzücü...

Adana’da geldiğimiz şu durum ise apayrı bir hikâye...

Adana’daki STK’lar bizimle uyumlu hareket etmeye çalışmadılar. Bunu kendileri de biliyorlar. Bizi arkalarından sürüklemeye çalıştılar.

Bizim fikrimiz hiç sorulmadan, istişare yapılmadan bir gün saat 12 buçukta bir haber geliyor Adana’nın sıcağında biraz sonra, saat bir buçukta yürüyüş var! Ne zaman ayarlandı, kim ayarladı, önünde arkasında kim var, hiçbir bilgi yok! Biz ne olduğunu, kim olduğunu bilmeden her davet edenin arkasına mı takılacağız! Biz araştırıyoruz, peşine düşüyoruz, aslını öğreniyoruz Arkadaşlarımıza haber ediyoruz imkânı olan katılıyor. Tabi o sıcakta yolda ayılanlar bayılanlar! Irak’ta Müslümanlar ölüyor biz bayılmışız çok mu? Feda olsun… Ama bu işler böyle olmaz! Bize sorsalardı biz de ertesi gün saat 17’de miting için Emniyete başvurmuştuk zaten! Sonra neyse biz ‘onlar zaten dün yaptı diye’ ertesi gün daha planlı bir şekilde yapıyoruz, tabi planlı olunca katılım da fazla oluyor. Bu sefer bilir bilmez yine konuşuyorlar ‘niye düne katılmadınız da ayrı yaptınız!’ Katılmaya çalıştığımız halde... Peki, hadi diyelim sizinki ani oldu biz size tam katılamadık ama siz bizimkini duydunuz siz neden gelmediniz!

Diyeceksiniz bu iş sizle bizle olmaz! Hep beraber olmalı! Ortak karar olmalı! Toplanılmalı karar verilmeli! Tabi ki haklısınız. Elbette öyle olmalı ama zaten bunu birkaç defa denedik bu olmayınca artık ne yapalım deyip biz yolumuza devam ettik... Neden olmadı bir misali şöyle ki:

Irak savaşı günlerinde ortak bir görüşme yapıp uygun bir zamanda miting yapmak istedik. Diğer STK’lardan bazı kimselerin de katıldığı bir toplantı gerçekleşti. Hocaefendi bu toplantıya katılacak olan temsilcilerimize iki şart koştu: Miting İslami bir kimlikte yapılsın ve Müslümanlara, hoca kimliği olan biri hitap etsin. (Hocanın Furkan Vakfından olması şart değil de dendi) Dediler ki İslami bir kimlikte olursa katılım az olur, genel bir isim olsun ‘SAVAŞA HAYIR’ gibi, sağcısı da solcusu da katılsın! Katılım çok olsun! Biz buna razı olmadık. Müslümanların safı, duruşu katıksız olsun istedik. Ayrıca ‘bizde konuşmacı hoca yok’ dediler. ‘İsterseniz şehirdışından tanınmış hocalardan çağırabilirsiniz ama bu ümmete hocalar öncülük etsin’ dedik, kabul etmediler. Toplantı bir daha görüşmek üzere ertelendi. Bir iki gün sonra Vakfımıza bir telefon geldi. Falan gün falan saatte Miting organize ettik sizde gelin diye. Hani istişare ile olacaktı! Cevap yok! Ona tamam ama konuşmacı kim? Müslüman bir gazeteci ve o günlerde onunla beraber dolaşan ATEİST bir yazar! Hem bizi yok sayarak karar aldılar hem de taleplerimizin tam aksine davrandılar. Bu durumda biz orada olamayacağımızı en baştan söyledik. Bekledikleri gibi sağcısı da solcusu da katılmadı, 500 kişinin bile olmadığı bir topluluk oluşmuş. Ayrıca Ateist konuşmacı tekbir getirmek isteyen Müslümanlara hitaben “Bir dakika! Ben Allah’a inanmıyorum, benim bulunduğum ortamda tekbir getirilmesini de istemem” demiş!

İşte bu miting sonrası bazıları(!) bize bu damgayı vurmak istediler ve yıllardır bunu söylüyorlar. Hâlbuki şartlarımızı bilerek ve katılmayacağımızı bile bile bu kararı aldılar. (Bu olayın şahitleri çok, isteyen her türlü araştırabilir)

Bizim şartlarımız o gün neyse bugün de odur, değişmedi. Böyle bir organizasyon bugün olsa bugün de katılmayız, katılamayız… Bunun dışında bizim, davet edildiğimiz halde katılmadığımız hiçbir organizasyon yok.

Ve işin ilginç tarafı bu durumu bazı STK’lar da biliyor ama neden yıllardır aynı şekilde konuşulmaya devam ediliyor anlamak zor.

Bir iki defa vakfa, kimden olduğunu bilmediğimiz telefon geldi şu şu etkinlik var katılın diye (eğer bunu davetten sayıyorlarsa) kusura bakılmasın biz her gelen telefona sokağa dökülemeyiz. Bu işin usulü de adabı da bu değildir. Bazı müslümanlar dünya işlerinin arasında ara ara hobi gibi faaliyet yapınca bu işin usulünü, adabını bir türlü öğrenemiyor maalesef! Sonra da bazıları oturduğu yerden yargılıyor...

Böyle bir süreç sonrasında anladık ki birbirimizi anlayamıyoruz, kriterlerimiz farklı!

Fakat kapımızı tüm kardeşlerimize hep açık tuttuk.

O halde biz de nezaket kuralları ve kardeşlik dairesinde kalmaya çalışarak yolumuza devam edelim dedik. Ondan sonra her etkinliğimizde STK’lara hatta dernek olmayıp özel çalışma yapanlara bile özel davetiye göndermeye başladık. (Buna Adana’da bulunup çalışma yapanlar şahittir) Kapalı spor salonları henüz verilirken orada STK’lar için protokolde yer ayırdık. Her defasında mı boş kalır, hepsinde de boş kaldı! Gelmediler. STK’lara özel yıllarca iftar yemekleri organize ettik, davet ettik -çok azı hariç- katılmadılar, biz yine baş başa kaldık... Sorduk neden katılmıyorsunuz diye katılacak uygun kişi bulamadık dedikleri oldu... Onu da bıraktık... Kermes, konferans vb etkinliklerimiz için davetiye bastırıyoruz ama katılan yok, gün geldi davetiye bastırmaktan da vazgeçtik.

Bu arada biz bize gelen davetlere çiçeğimizi de alıp icabet ettik. Davete icabet için özel bir ekip bile kurduk. Genelde davet bile etmedikleri için ekip işsiz kaldı, ondan da vazgeçtik.

Şimdi artık sadece yolumuza bakıyoruz.

Etkinliklerimize tüm Adana’yı hatta sesimizi duyan herkesi davet ediyoruz.

STK’lar da duyuyordur elbette. Buyursunlar gelsinler.

Ha bizde duyarsak ki bir etkinlik var, arkadaşlarımızın hepsi katılabilir, katılıyorlar da, katılmalarına teşvik de ediyoruz hatta memnun da oluyoruz.

Bu son Kudüs Mitinginde de aynı minvalde biz zaman ve yer ayarladık ve Emniyetten izin çıkar çıkmaz tüm Adana’ya duyurduk. Hatta Alparslan Kuytul Hocaefendi Cuma dersi sonrası yaptığı konuşmada diğer STK’ları özellikle davet ederek “herkes kendi bayrağı ile gelebilir nasıl istiyorsa tepkisini verebilir, buyurun gelin” dedi. Kardeşlerimiz STK’ları arayıp özel olarak da davet etmişler…

Sonra son anda hatta tevafuken bir de duyuyoruz ki birkaç STK, Pazar günü saat 14.00’de yani bizimle aynı saatte Merkez Camiinde Kudüs için cenaze namazı ve basın açıklaması yapılacağını (Cuma namazı sonrası alınan bir karar ile) ilan etmişler. Hangi maksatla aynı saati seçmişler, düşündürücü! Biz bunu çok sonra öğrendik. Biz Cuma namazı öncesi, Pazar günü miting yapacağımızı arkadaşlarımıza duyurmuştuk. Bizden haberleri olmamış mı? Belki de öyle… Pazar günü ise o esnada Merkez Camii civarında bulunan erkek kardeşlerimiz hemen cenaze namazına iştirak etmişler. Oradan da çıkıp bizim mitinge katılmışlar. Gayet normal bir durum bu. Aslında yine ayrılık gayrılık yapmadık.

20 yılın hikâyesini bu kısa yazıda yazmak zor ama anlayacağınız üzere bu konuda biz de çok dertliyiz.

Ama bazıları olayların aslını bilmeden yazıyor, konuşuyor, haksız ithamlarda bulunuyor.

Bizimle sosyal medya üzerinden ya da arkamızdan konuşmanıza gerek yok. Kapımız daima açık buyurun gelin, sormak istediklerinizi sorun açıklayalım. Ya da biz gelelim, karşılıklı konuşalım ki karşılıklı konuştuğumuz bir mazimiz var... Biz arkadan konuşmuyoruz. Bir şahsın bile arkasından konuşmak doğru değil ki bir hareketin arkasından konuşmanın vebali yok mu?

Semra Kuytul