Gazetecilik Mesleği Baskı Altına mı Alınıyor?

Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü aleyhindeki gelişmeleri arttıracağı endişesiyle yorumlanan AKP-MHP’nin yasa teklifi, hazırlanışı, basın kartı, online mecralar ve resmi ilan dağıtımı boyutlarıyla gazetecilik mesleği aleyhine ve antidemokratik olarak değerlendiriliyor

Eklenme Tarihi: 28 May 2022
7 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Gazetecilik Mesleği Baskı Altına mı Alınıyor?

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkan Yardımcısı Şeyma Paşayiğit, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü her gün gerilerken ve gazeteciler özgür değilken TBMM gündemindeki yeni yasa teklifiyle gelecek seçim süreci için daha ağırlaştırılmış bir tablo yaratıldığını savundu. Paşayiğit, “Teklif dezenformasyon ile mücadele edilmesi iddiasıyla getirildi. Ancak biz ÇGD olarak her ay kamuoyuna sunduğumuz medya izleme raporlarıyla tespit ettiğimiz üzere bilgileri kirletmek ile dezenformasyon gazeteciler eliyle yapılmıyor. Türkiye’de dezenformasyondan öte bilgilerin çarpıtılması ve gerçeklerin kamuoyundan saklanması sorunuyla karşı karşıyayız. Biz gazeteciler, araştırarak, taraflarla konuşarak, yerinde inceleyerek yaptığımız haberler dava konusu olabiliyor. Dolayısıyla Türkiye’deki sorun, basın dezenformasyonu değil kurumlar ve yargı tarafından iktidar kontrolundaki resmi verilerle Türkiye’nin değerlendirilmesinin talep edilmesi sorunudur. İktidar saikleriyle kendi bilgileri dışında farklı bilgiler ile tartışmalar olmasını istememektedir. Yeni teklifte muallak ifadeler ve ‘halkı yanıltıcı bilgi yayma’ suçlaması ile halkın haber alma hakkına yönelik yeni bir tehdit alanı yaratılmaktadır. Biz ÇGD olarak bu teklifi halkın ihtiyaçlarına yanıt olarak değil istibdat rejimini meşrulaştırma adımı olarak görüyoruz. Unutulmamalıdır ki gazeteciler demokrasinin nefes borusudur” açıklamasında bulundu.

DİSK’e bağlı Basın-İş Sendikası, TGS gibi sendikalar ile Ankara'daki Gazeteciler Cemiyeti gibi pek çok gazetecilik meslek kuruluşunca teklif "seçim hazırlığı" olarak değerlendirildi. Esasen Türkiye’de meslek örgütleri, uzun yıllardır “Kim gazeteci?” sorusuna son yıllarda tümüyle iktidardaki AKP’nin “basın kartı” mekanizmasıyla karar verici olmasından rahatsızlık duyuyordu. Yasa teklifiyle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yönetmelikteki hükümleri kanunlaştırma çabası dikkat çektiği için meslek örgütlerince Danıştay’a taşınmış olan “basın kartı sürecinde keyfilik” yaklaşımından vazgeçilmesi eleştirisi de var.

Türkiye’de Artık “Halkı Yanıltıcı Bilgi Yayma Suçu” Olacak

Meslek örgütleri adına Danıştay’daki dava süreçlerini takip eden hukukçular da, AKP ve MHP’nin son yıllarda hayata geçirdiği düzenlemelerin ardından bu yasa teklifiyle Türkiye’deki gazetecilik mesleğini tamamen baskı altına almaya çalıştığı görüşünde.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Avukat Meliha Selvi ve Avukat Mustafa Gökhan Tekşen’e göre; meslek örgütlerinden hiçbir şekilde görüş alınmaksızın yasa hazırlandığını da işaret ederek, basın kartındaki keyfiliğe son verilmediği gibi gazeteciler hakkında tutuklu yargılamalara yol açacak yeni ceza yaratıldığını söyledi. İktidarca gazetecilik mesleği temsilcisi örgütler yerine kendine yakın örgütleri dikkate alma tutumu sergilendiğini kaydeden hukukçular, internet haberciliği için olumlu adım atma gerekçesi arkasında resmi ilan mekanizması ve basın davalarında zaman aşımını kaldırmayla cendere yaratıldığını vurguladı.

Sosyal Medya Tasarısına ‘Abdülhamit Sansürü’ Tepkisi

Hukukçular, AKP-MHP’nin TBMM’ye sunduğu 40 maddelik medya ve sosyal medya alanına ilişkin yasa teklifiyle ilgili VOA Türkçe’nin sorularını şöyle yanıtladı:

VOA: Yasa teklifi neden gazetecilik meslek örgütlerini rahatsız etti?

Avukat Meliha Selvi: Gazetecilerle ilgili bir düzenleme yapılırken gazetecilere soruldu mu, öncelikli bununla ilgiliyiz. Birçok basın meslek örgütü, sendikalar var ve hiçbirisine görüşleri sorulmadı. Bu anlamda gazetecilere fikir dahi sorulmamış olması nedeniyle bir kere çok rahatsız edici. Bunun mutlaka üzerinde durmalıyız. Teklifin hazırlanma şekli gazetecileri son derece endişelendirmiştir, hukukçuları da son derece endişelendirmiştir. Yöntem, içeriğin en önemli işaretçisidir.

Avukat Mustafa Gökhan Tekşen: Mesela uzun zamandır süregelen bir basın kartı sorunu var. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı uhdesine alındıktan sonra basın kartıyla ilgili düzenlemeleri dava konusu oldu. Şimdi basın kartındaki temel mesele şu, gazeteciliği devlet tanımlayabilir mi? Yoksa basın kartını kendi meslek kuruluşları vermeli diye ilerleyen bir süreç var. Esas hukuki temel sorun şuradan kaynaklanıyor: Anayasa Mahkemesi, basın kartı sahipliğini, çalışma hak ve özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği için yıpranma payı ile ilgili süreçte kararında mutlaka kanuni bir düzenleme istedi. Dolayısıyla bu teklifteki basın kartı bölümü aslında Anayasa Mahkemesi kararının gereğidir. Bu anlamda doğrudur. Fakat temel yaklaşım noktasında sorun devam ediyor. O da İletişim Başkanlığı’nın mı yetkili olacağı yoksa gazeteci örgütlerince belirlenecek kriterlere, meslek ilke ve kurallarına kime kart teslim edileceğine ilişkin sorun sürüyor. Teklifte kriterler ve kime verileceğinin belirlenmesi için Basın Kartı Komisyonu’nu oluşumu sorundur. Hiçbir meslek örgütünden davetle bu teklif hazırlığında katkı istenmedi. Dolayısıyla bu antidemokratik bir yaklaşımdır ve yasa yapım tekniğine aykırıdır. Kapalı kapılar ardında yapılan yasadan demokratik bir sonuç beklemek doğru değil.

VOA: Hukukçu gözüyle teklifi nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Basın kartı ve internet haberciliği elma şekeri gibi arkasında canavar var”

Avukat Meliha Selvi: Bu kanun teklifinde bir elma şekeri var. Nedir? Birincisi, basın kartı verilişini kanuna bağlama. Anayasa Mahkemesi tarafından yönetmelikle yapılması daha önce sıkıntılı olarak değerlendirildi ve buna bağlı düzenlemelerle ilgili iptal kararları verildi. O nedenle bu yapılmak zorundaydı kanunlaştırılacak olması güzel. İkincisi bir zorunluluk daha vardı siyasi iktidarı önünde ve basın kartı yönünden internet gazeteciliği bir türlü yasal düzenlemelerde yer almıyordu. Bu yönden düzenleme yapılması beklentiye uygun oldu. Buna elma şekeri diyorum. Ama arkasına bir canavar saklamışlar. Kapının arasından elma şekerini uzatmışlar arkasında duruyor. Canavar ne? Zaten gazetecileri sıklıkla terörle ilintilendirerek, yargılıyorlar. Hiçbir gazeteci gazetecilik yaptığı için yargılanmıyor çünkü hiçbir zaman a bu haber yanlış, yalan diye çok nadirdir dava açılması. Çünkü gazeteciler 5N1K’yı (Ne, Nasıl, Neden, Nerede, Ne zaman ve Kim sorularıyla) çok iyi bilirler ve uygularlar. Taraflardan görüş alır ve emin olduktan sonra haberini servis eder gazeteci. Bu nedenle güçlü siyasi iktidarlar veya bir takım güç odaklarının hoşlanmadığı haberler nedeniyle gazeteciler, hemen terörle ilişkilendiriliyor ve gazeteciler haberleri nedeniyle ancak terör suçlamalarıyla yargılanıyorlar. Şimdi bunun üstüne yeni bir suç ihdas etmişler, ‘halka yanıltıcı haber alenen yayma’ diye. Bu suçlamayla birçok soruşturma, kovuşturma gündeme gelecektir Üstelik de diyor ki ‘Böyle bir haber varsa ben senin gazeteciliğini de elinden alırım’ çok çok riskli. Yani halkı yanıltıcı haber yapmak bu kanuni düzenleme olmasaydı suç değil miydi? Zaten yalansa haber yargılama yapılabiliyor ve zaten suç olarak var. Kişilik haklarına hakaret varsa zaten bunun yanında kişisel verileri ihlal eden açıklayan zaten yargılanıyor. Böyle bir düzenleme ihtiyaç yok. Bu anlamda bu çok korkutucu. Asıl kontrol edilmesi gereken güç en güçlü mekanizma olan devlettir. Hukuk devleti, devletin hukuka uyduğu devlettir. Bunun denetiminde halkı haber sahibi yaparak gazeteciler katkı sunar. Bunun aksine bir kanuni düzenleme yapılıyor.

“Gazetecilere yönelik ceza öngörülüyor, antidemokratik bir teklif”

Avukat Mustafa Gökhan Tekşen: Bu teklifteki en önemli düzenlemelerden birisi internet gazeteciliğini sisteme, basın kartına dahil etmesi ve bu mecralardaki gazeteciler açısından güvenceye kavuşturularak çalıştırılma olanağı sunması. Ancak dezenformasyonun suç teşkil ediyor olmasını ceza hukuku anlamında çok sakıncalı buluyorum. En can alıcı noktalardan biri bu. Dezenformasyon çok ciddi bir günümüzün sorunlarından birisi ama esas mesele bunun bir hapis cezasıyla karşılık bulup bulamayacağı ve burada bir ceza politikasına gerek olup olmadığı tartışılmadan gazeteciler için cezai kovuşturma ve soruşturma öngörülmesi. Buradaki suçun cezalandırılmasının uygulanması halinde ne olacağı belirsizdir. İyi kazanımlar, gazeteciler lehine kazananımlar desteklenmeli ama sansür, otosansür ya da basın özgürlüğünü zaten olduğu dar çerçevede daha baskıcı hükümler altına almaya çalışması kabul edilebilir bir yaklaşım değil.

“Basın kartı komisyonunda adrese teslim meslek örgütü temsili var”

VOA: Teklifteki davacı olduğunuz basın kartıyla ilgili düzenlemeyi nasıl yorumluyorsunuz?

Avukat Meliha Selvi: Mesleki kurulları Türkiye’de barolar, tabip odaları gibi aslında meslek örgütleri yürütebiliyor. Türkler'in geleneğinde ta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu öncesinde bile çok güçlü meslek odaları var ki mesleğin ahlaka uygun, meslek kurallarına uygun yürütülmesini denetliyor. Dolayısıyla basın kartını vermesi gerekenler de gazetecilerin kendi meslek örgütleridir. Hal böyleyken yeni kanun teklifinde diyor ki ‘gazetecilik örgütleri biraraya gelerek üst kuruluşlar oluşturmuşlarsa bile en çok basın kartı üyesi olan kuruluşu Basın Kartı Komisyonu’na almam’. ‘Tek başına örgütlerden en yüksek basın kartı sahibini alırım’ diyor. Neden? Adeta adresi teslim tarifler yapmışlar kim gazetecileri temsil edecek diye. Bu da çok önemli, sıkıntılı bir konu.

“Keyfiyete karşı hukuki belirlilik sağlanmıyor, yapısal sorun büyüyor”

Avukat Mustafa Gökhan Tekşen: Danıştay’daki davalar açısından hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesi bakımından sorun devam ediyor. Keyfiyete karşı hukuki belirlilikle basın kartının iptal edileceği haller gibi hususlar teklif ile netleşiyor mümkün değil. Çünkü teklifte öngörülen ‘basın ahlak esasları’ olarak sunuluyor. Bu yine bir hukuki belirlilik ve güvence sağlamıyor. Basın kartı alınmasındaki şartlarının çok genişletildiğini de görüyoruz. Yeni suç tipleri genişletilmesiyle bu şartlar, basın ve ifade özgürlüğünü engelleyen yapısal sorunlarını büyütüyor.

Basın İlan Kurumu’nda iktidar çoğunluğu pekiştiriliyor

Ayrıca teklifte internet haber siteleri için resmi ilan düzenlemesi öngörülmesine karşın mevcut Basın İlan Kurumu’ndaki (BİK) iktidar/hükümet kontrolundaki 12 kişilik üye grubu yapısı genişletiliyor. Teklifte RTÜK’ten ve BTK’dan da üye ataması öngörülüyor. Zaten BİK’teki çoğunluk yapı iktidarın belirleyebileceği şeklinde geliyor. İktidar lehine mevcut aritmetiği bu anlamda güçlendirecek. RTÜK temsilcileri olarak peki kim gelecek? RTÜK üyeleri mi gelecek yoksa RTÜK’ün belirleyeceği birisi bu da belirsiz teklifte. İktidar çoğunluğuna dayalı yapıyı oluşturulması öngörülüyor.