Abdullah Yıldız yazdı…
Gazze’de otuz üç bin civarında masumun Siyonist katiller tarafından hunharca katledildiği vahşi soykırım altı aydır aralıksız devam ediyor. Dünyadaki vicdan sahibi insanlar, İsrail’e lanet yağdırırlarken, çok zor şartlarda bu katliama karşı kararlılıkla direnen Filistinli Müslüman kardeşlerimizin kutlu cihadlarına da hayranlıklarını ifade ederek, güçlü imanlarına tanıklık ederek ve bu imanın kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim’i okuyup tefekkür ederek fevc fevc İslâm’a giriyorlar. Bu mühtedilerden biri diyor ki:
“Bir kadının videosunu gördüm. Çocuğunu taşıyordu… Çocuğu ölmüştü ama “Allahu ekber” diyordu ve Arapça “Senden geldik ve dönüşümüz yine sanadır.” (Bakara 2/156) diyordu. Bu esnada Allah›a çokça şükrediyordu… Kendi kendime dedim ki: ‘Ben olsam asla bunu yapamazdım.’ İmanımın o esnada Allah›a şükredecek kadar güçlü olduğunu sanmıyorum. Ve dedim ki: ‘Onun imanı nasıl bu kadar güçlü?!’
İşte beni Kur›an okumaya teşvik eden şey buydu. Çünkü özellikle bir anne olarak, kollarımda çocuğumu tutmak ve çocuğum ölmüş olsa bile Allah’a şükretmek!.. Bilemiyorum… O esnada bunu yapabileceğimi hiç sanmıyorum. Filistinlilerin, Filistinli Müslümanların dünyayı böylesine etkilemiş olmaları inanılmaz! O yüzden dedim ki: ‘Bu kitabı okumalıyım. Kur’an hakkında konuşuyorlar. Bu kitabı okumam ve bu insanların neye inandığını görmem gerek ki imanları nasıl böylesine kuvvetli olabiliyor.’
Ve merakla Kur’an’ı açtım. Yirmi beş yaşında bir Hristiyan olarak kelimenin tam anlamıyla, daha ilk cümlede bile, hayretler içinde kaldım! Sanki direkt olarak kendimle konuşuyormuşum gibi hissettim. Sanki Allah bana bu kitabı, kelimeler aracılığıyla benimle konuşmak için göndermiş gibi hissettim…”
Bir başka mühtedi duygularını ağlayarak anlatabiliyor:
“Kur’an okuyorum ve gözyaşı döküyorum. Çünkü Filistin halkı ve özellikle de ölen çocuklar için çok endişeliyim. Ve Kur’ân şöyle diyor -ikinci surenin (Bakara) 154. ayetinde-: “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.” 155. ayet: “Şüphesiz biz sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle deneyeceğiz. Sabredenleri müjdele!”
Neden bu sözler bana bu kadar huzur veriyor?
Filistin’deki insanların yaptığı da tam olarak bu. Her şey ters gittiğinde Tanrı’yı anmaya devam ediyorlar. Biz her şey yolunda gittiğinde bile Tanrı’ya şükredemiyoruz. Öğrenecek çok şeyimiz var…”
Ünlü Hollywood yıldızı Will Smith, Kur’an’la tanışmış. (Sunucu soruyor:)
“-Bana Kur’an okuduğunu söylemiştin. Ne keşfettin?”
“-Musa’dan ne kadar bahsedildiğine şok oldum… Ben sadeliği çok severim. Kur’an o kadar açık ki, kristal berraklığında; asla yanlış anlayamazsın, apaçık bir gerçek gibi.”
“-Bazı insanlar yine de yanlış anlıyor.”
“-Evet, biliyorum; güzel ve net bence. Biliyorsun ben tüm kutsal kitapları okudum. Her günün nasıl tek bir hikâye gibi olduğuna şaşırdım. Tevrat’tan İncil’e, Kur’an’a… Sanki çizgiyi ilk defa görüyormuşum gibi…”
Gazze Müslümanlarının Kur’ân’ı en iyi okuyan, en güzel anlayan ve yaşayan insanlar olduğu bir hakikat. Günde beş cüz (yüz sahife) Kur’ân okuduğunu söyleyen dokuz-on yaşlarındaki Gazzeli Meryem bakın ne diyor:
“Kur’ân okumak bana huzur veriyor. Kur’ân’daki ayetler bizim Gazze’de yaşadıklarımızla örtüşüyor. Örneğin: “Allah en iyi koruyandır ve O merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf, 64) Bazı ayetler de bize bunları yaşatanlara işaret ediyor. Örneğin: “Biz onların önlerine ve arkalarına bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık göremezler.” (Yasin, 9) Kur’an okuyorum, tefekkür ediyorum… Allah’ın bizim derdimizi bir anda çözmeye gücü yeter. Gazze’nin savaş öncesinden daha güzel bir yer olmasını diliyorum.”
Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak hakikat şu: Gazzeli kardeşlerimiz, Kur’ân-ı Kerim’i en güzel tarzda okuyup anlayarak ve yaşayarak bize de bütün dünyaya da örnek oluyorlar. Peki, bizim durumumuz nedir? Kur’an’ı “anlamak için” okuyanlarımızın oranı sadece yüzde beş…
Gelin, “Kur’ân ayı” Ramazan’da Kur’ân’ı gereğince okuyalım, anlayalım, yaşayalım.