Akif Beki yazdı…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, CHP’li Mahmut Tanal’ın soru önergesine cevaben şöyle demiş:
“İsrail’le 74 yıllık geçmişi bulunan ilişkilerimiz, hiçbir zaman Filistin’in haklı davası hilafına yürütülmemiştir.”
Bana da sorarsanız yanlışı yok, doğru yaklaşım.
Fakat İsrail’le ticarete devam etmenin, para için ordusunu giydirip doyurmanın Gazze’ye zararı yoksa… Kadıköy’deki hamburgercide yiyip Üsküdar’daki kahvecide içmemizin ne zararı var da boykota çağrılıyoruz? Diyanet Reisi, güdümlü STK’lar, iktidar medyası niye öncülük ediyor çağrılara?
İsrail’le ticaretin bile sakıncası yok madem; kendi işletmelerimizi boykota katılmayanlar ne demeye kınanıp taciz ediliyor, hatta saldırıya uğruyorlar?
Bu soru, Dışişleri’nin yaklaşımı kadar meşru ve haklıdır. Ve bu soruyu davet eden şey, yine iktidarın kendi söylemleri.
Gazze’yi savunmak; Mekke’yi, Kudüs’ü, İstanbul’u savunmaktır, derseniz buna uygun bir tepki göstermeniz beklenir.
Böyle bir tehdide verilecek orantılı cevap, ticarete devam mıdır?
İstanbul’a da göz diktiği, Gazze’den sonra bizi işgale girişeceği söylendiği için, İsrail’le normal ticarete devam edilmesi yadırganıyor.
Herhalde böyle bir tehdidi, kendi ülkemizdeki kahveciyi, hamburgerciyi boykotla bertaraf edecek değiliz.
Belediye seçimlerimizde Netanyahu’yu oylatıp sandığa gömerek, İsrail’i çok kötü cezalandıracağımızı da cidden hedeflemiyoruzdur umarım.
İstanbul seçimlerinde, temsili olarak Netanyahu’ya vereceğimiz hiçbir ders, İsrail’i durdurmaya yetmeyecektir. Devleti yönetenler, kendi bildiklerini halkın bilmediğini mi sanıyor?
Hayır! AK Parti, sandıkta İmamoğlu’ndan ve CHP’den geri alırsa İstanbul, İsrail’in işgal tehdidinden kurtarılmış olmayacak.
Ama Gazze duyarlılığı, siyasete alet edildiğiyle kalacak. Davanın, Gazze’yi ve İstanbul’u değil seçimleri kurtarmak, yani iç iktidar mücadelesi olduğu da anlaşılacak.
Oysa iktidar fedâileri, İsrail’e ekonomik ambargo yahut yaptırım isteyeni, Türkiye’ye saldırmak ve Erdoğan’a düşmanlık etmekle suçluyorlar.
Gazze’yi, Mekke’yi, Kudüs’ü, İstanbul’u savunmak; her nasılsa birden vatanseverlik, din kahramanlığı, mücahitlik değil de Türkiye’ye düşmanlık ve Erdoğan’a saldırı oluyor.
Aklıevvel propaganda takımı, esip gürleyip yağmamaya şöyle bir mazeret bulmuş, uyduruyor…
Ticari anlaşmalar, en az bir yıllık yapılırmış. Ve savaş ilanı olmadığı için bu anlaşmalardan caymak, çok ciddi tazminat cezası ile şirketlere ticari yaptırımlar getirirmiş. Şu an İsrail’le olan ticaret de önceden imzalanan anlaşmalar gereği mecburen sürdürülüyormuş. Aksini söyleyenler, bilip bilmeden sallıyormuş vesselâm.
Sallamayı meslek edinmiş, yâve üstüne yâve yumurtlayanlar için hayli cesur bir mazeret.
Eyvallah da ne oldu şu eski naralara? Yok mu şöyle kükremek: Parayı kaybedersek yine kazanırız, tazminat gerekirse onu öderiz… Fakat İstanbul’u kaybedersek, Kudüs ve Mekke düşerse, Ayasofya elden giderse yerine neyi koyacağız?
Nasrettin Hoca’nın kedi-ciğer fıkrasındaki açmaza götürüyor bu da bizi.
Kedi buysa ciğer neresinde, bu ciğerse kedi nerede?
İsrail, Gazze’den sonra İstanbul’a saldıracaksa gereği nerede; gereği buysa bize saldıracağı da nereden çıktı?
Kıssadan hisse: Siyaseten yararlanmak için Gazze duyarlılığını kullanmaya kalkar, popülist hamâseti körüklerseniz size nasıl geri döneceğini de düşünmelisiniz.
SEÇİMDE NETANYAHU’YU TAŞLATMAK TUTAR MI?
Soruyorlar: İktidar; dış güçleri kuklacı, muhalefeti de yine kukla gibi gösteriyor. Tutar mı?
Elcevap: Muhalefetle denk görünmeyecek şekilde süslenmek, her iktidarın arzusu ve hayalidir.
AK Parti de kendini, kendi gibi memleket partileri ve adaylarıyla değil de dünya çapında aktörlerle, küresel odaklarla seçime giriyor gibi allayıp pullayarak anlatıyor.
Siyasi rakiplere karşı iktidarda kalmak için mücadele etmiyormuş da, Üst Akla karşı Türkiye’yi savunma davası güdüyormuş havalarında.
2019 İstanbul seçimlerinde de İmamoğlu’nu beğenmeyip Sisi’yle yarışmışlardı. Sanki muhalefet kuklaydı, onlar da kuklayıcıyı muhatap aldılar.
Bu kez kuklacı rolünde Netanyahu’yu oynatmak istiyorlar.
Ama 2019’da sürdükleri makyaj tutmadı, 2024’te niye tutsun!
Yine de en doğrusu; o kadar da değil, hadi canım tavrıyla hafife almamaktır.
Seçimde rakip aday yerine temsili bir şeytana karşı oy attırmak, unutulmasın ki bir kısım seçmene câzip gelebilir.
Ne de olsa şeytan içimizde değilmiş gibi yapabilme yeteneğimiz var. Bize işlettiği günahların acısını, temsili şeytan taşlayarak çıkarmıyor muyuz!