Gazze itikâfı

Ramazan-ı şerifin nasıl geldiğini anlıyor muyuz? Anlamayacak ne var? Hilal görünüyor, Ramazan gelmiş oluyor. Bu güzel. Yalınkat. Rahatlatıcı. Arapça’da Hilal’in çığlık atmak, haykırmak gibi bir anlamı varmış. Yeni doğan bebeğin ağlamasına, hilal kelimesinin bu özelliğinden dolayı ‘istihlal’ deniliyormuş. ‘İhtilal’de öyle bir şey olmasın? Hayır, değil. Hilal’in ‘he’si Asaf Halet’in ‘iki gözü iki çeşme’ dediği ‘he’. … Gazze itikâfı Devamı »

Eklenme Tarihi: 20 Mar 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 20 Mar 2024
Gazze itikâfı

Ramazan-ı şerifin nasıl geldiğini anlıyor muyuz?

Anlamayacak ne var? Hilal görünüyor, Ramazan gelmiş oluyor.

Bu güzel. Yalınkat. Rahatlatıcı.

Arapça’da Hilal’in çığlık atmak, haykırmak gibi bir anlamı varmış. Yeni doğan bebeğin ağlamasına, hilal kelimesinin bu özelliğinden dolayı ‘istihlal’ deniliyormuş.

‘İhtilal’de öyle bir şey olmasın?

Hayır, değil. Hilal’in ‘he’si Asaf Halet’in ‘iki gözü iki çeşme’ dediği ‘he’. İhtilal’in ‘ha’sı ise noktalı, biraz hırıltılı.

Bu kadarının ya da biraz daha fazlasının Ramazan’ın gelişini ‘anlamak’ olduğunu zannetmiyorum.

Ay, bir yandan dünyayı ama aynı zamanda güneşi takip ederken muayyen bir zamanda hilal şeklinde göründü ve işte Ramazan-ı şerif.

Ama bütün ‘mülk’ dönüyor. Herkes birbirinin etrafında, birbirinin peşi sıra.

Muntazam.

Her an, hepsi, birbirine göre bir konumda.

Abdülkerim Süruş’un “Evrenin Yatışmaz Yapısı” kitabından (İnsan Yayınları) aklımda kalan cümlelerden biri, cümle Molla Sadra’dan iktibas da olabilir, “Zaman hareketin çocuğudur.”

Belki de Rabbimiz, zamanı, kâinatın bu muazzam dönüşünün mahsulü olarak yaratıyor.

‘Belki de.’ Çünkü bende kesinlik yok. Anlamaya çalışıyorum, anlama şekillerimi yazıya döküyorum. Böyle şeylerin anlayanı da olmaz. Herkes anlamaya çalışır. ‘Anladım’ diyen ukaladır. (Ukala olabilir demedim, kesin ukaladır.)

Yani hilal, geldi, kenardan göründü, geldi mübarek Şehr-i Ramazan’dan ibaret olmayabilir durumumuz.

Ya da öyledir, olabileceği kadar basit. Kâinatı boş ver. Hilal göründü oruç tut, hilal göründü bayram et.

Her durumda, kâinatın muhteşem dönüşü zerrelerin muhteşem devinişleri ihtiramı çağırıyor.

Zaman temiz midir?

Böyle bir bahis duymadım. Temizdir her halde.

Biz onu kirletiyoruzdur. Biz kirletmeyince kirlenmiyordur.

Ya da kirletme ve temiz tutma arasında muhayyerizdir.

Ramazan’ı nasıl kirletiriz?

Bunun için eğitim almaya lüzum yok. Elimizin ve dilimizin dokunduğu her şeyi kirletme kabiliyetine sahibiz.

Politikayla, kötülükle, gıybetle, yalanla, dolanla, tekebbürle, irtikapla, rüşvetle, zulümle, ne bulursak onunla.

İslam Ansiklopedisi’nde Ramazan kelimesinin “Yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamındaki ramadî kelimesinden türediği ileri sürülmüştür” yazıyor.

Bu doğruysa bizi temizleyebilir Ramazan.

Nasıl?

İyilikle. İyiliği yeryüzüne yayarak.

Adaletle.

Nimetleri bahşedenin, nimetlerin yanı sıra nimetten lezzet alma hassasını bahşedenin güzelliğine, kudretine yönelmesi vacip olan saygıyı, ihtiramı, kullara, yaratılmışlara tahsis etmeyerek.

Nimetlerin kadrini, kıymetini anlamaya çalışarak.

Yoksulun halini anlamak da buna dahil mi?

Biraz daha fazlası.

“Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” demiş ya büyük derviş Yunus.

“Hani bunun sahibi” dese de olurdu.

İlk sahibi de son sahibi de aynı.

‘Benim’ dediğin her şeyi malı ve libası üzerinden sıyıracaklar.

Yoksul gideceksin.

Sadece paylaşabildiklerin sana kalacak.

Bu senenin Ramazan’ı, kış mevsiminin tam ucuna rast gelmesine rağmen sıkleti ziyade.

Sadece oruç tutan Müslümanlar için değil, oruçlu, oruçsuz, bütün insanlık için.

Gazze gözümüzün önünde.

Çok yakınımızda.

Çok küçük.

Abluka altında.

Bizi, Türkiye’yi, İran’ı, Arabistan’ı, Mısır’ı abluka altına almalarına gerek yok. Biz kendimizi ablukaya alıyoruz.

Kuş uçurtmuyoruz.

Kimse elimizi kolumuzu bağlamadı. Ama biz elimiz kolumuz hayali iplerle bağlanmış gibi duruyoruz.

İtikafta gibiyiz!

Şimdi kim özgür, kim köle, kim kuşatma altında, kim aziz, kim zelil?

Biraz daha yaklaşıyor muyuz anlamaya?

Neden?

Büyüğümüzle, küçüğümüzle, liderlerimizle, yancılarımızla, güçlülerin önünde gassalın önündeki meyyit gibiyiz.

Dudaklarımızda köpüklü hamasetler.