ABD’nin New York şehrindeki Özgürlük Anıtı önünde eylem yapan “Barış İçin Yahudi Sesi” grubunun eyleminden bir kare / Fotoğraf: AFP
Gazze’de tüm dünyanın gözü önünde işlenen katliam ve soykırım, dünya kamuoyunu dehşete düşürdüğü gibi, yeryüzünde adaletin tesis edilmesi için de önemli fırsatlar sunuyor.
Bunlardan biri, “güçlü her zaman haklıdır” şeklindeki yargının temelinin tamamen çürük olduğunun ortaya çıkmasıdır.
Brezilya’dan Endonezya’ya, İrlanda’dan Japonya’ya kadar birçok ülkede sokaklara dökülen milyonlarca insan, hakkın ve adaletin yanında yer alarak “güçlü her zaman haklıdır” saçmalığını çöpe attı ve onun yerine “haklı güçlüdür” ilkesini geçirdi.
Nitekim bu sebeple, savaşın ilk anlarında İsrail’e koşulsuz destek sunan başta ABD olmak üzere birçok ülke tavrını değiştirmek veya yumuşatmak zorunda kaldı.
Gazze’nin ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise, CNN, BBC, Fox, Le Monde, Der Spiegel gibi Batı’nın önde gelen medya kuruluşlarının, iddia edildiğinin aksine, gerçeklerin değil, Yahudi sermayesinin hizmetinde olduğunu ortaya koymasıdır.
Bu sözde saygın kuruluşlar, savaşın başından itibaren “İsrail’in kendini savunma hakkı”ndan dem vurarak on binlerce sivilin, binlerce bebeğin öldürülmesine destek verdi.
Bu medya kuruluşları kendi kamuoylarının görüşlerini bile ekranlarına ve sayfalarına taşımayarak katliama resmen ortak olurken, sosyal medya onların ikiyüzlülüğünü tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Bundan sonra kimse, BBC, CNN veya Der Spiegel gibi bir medya kuruluşunun ortaya attığı iddia veya haberi ciddiye almayacak, alsa da ihtiyatla yaklaşacak ve olayın aslını başka kaynaklardan teyit etme gereği duyacaktır.
Dolayısıyla Batı medyası, Gazze olayında itibar ve güvenilirlik açısından ciddi bir yara aldı.
Bir başka durum ise, Gazze’deki katliam ve soykırım Filistin davasını tüm dünyanın ana gündemi haline getirdi.
Artık Filistin davası, Latin Amerika’dan Afrika’ya Tayland’dan Japonya’ya kadar yeryüzünde yüz milyonlarca evde konuşulan ve tartışılan başlıca konu haline geldi.
Ayrıca Gazze katliamı, İsrail’in ve onun arkasındaki Yahudi sermayesinin dünya için ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koydu.
Gazze’de savaş başlar başlamaz, BM Genel sekreterinden Hollywood oyuncularına, dünyaca ünlü futbolculardan yazarlara ve akademisyenlere kadar gerçekleri dile getiren hemen herkes Yahudi sermayesi tarafından tehdit edildi, hatta bazıları işlerini kaybetti ve itibar suikastına uğradı.
Dünya kamuoyu artık İsrail’in ve Yahudi sermayesinin tasallutundan kurtulma zamanının geldiğini fark etti.
Zira bu Yahudi etkisi kırılmadığı takdirde, dünya üçüncü bir dünya savaşı ile karşı karşıya kalabilir.
Bu ise, nükleer silahların ulaştığı şu anki tahrip gücü de göz önüne alındığında, gezegenimizin sonu demektir.
Tüm dünya Gazze’deki katliama ve tahribata yoğunlaşmışken ve milyonlarca evde Gazze’den başka bir şey konuşulmazken, Filistin’de “iki devletli çözüm” için en uygun ortam oluştu.
Dünya kamuoyunun bu yoğun ilgisi, sorunun köklü çözümü için kanalize ve seferber edilmeli.
Bu olduğu takdirde, 75 yıllık kangrenleşmiş bir sorun nihayet çözülecek ve dünya daha barışçıl bir yer haline gelecektir.
Gazze katliamı ile Batı’nın ikiyüzlülüğü, riyakarlığı ve yalancılığı bir kez daha gözler önüne serildi.
Amerikan, Alman, İngiliz devlet adamları ve siyasetçileri Rusya’nın Ukrayna’da sivil yerleşim birimlerini bombalamasını kınarken ve bunu bir savaş suçu sayarken, aynı şeyi yapan İsrail’i savunma yarışına girdi.
Bu da Batı’nın demokrasi ve insan hakları söylemlerinin ortama ve ülkeye göre değiştiğini gösteriyor.
Elbette Batılı liderlerin işlerine geldiği takdirde demokrasi ve insan hakları gibi değerleri birer araç olarak kullandıkları, dünyanın gözleri içine bakarak yalan söylediği, bilinmeyen bir durum değil.
Geçmişte bunun onlarca örneğini yaşadık. Tıpkı Saddam’ın kitle imha silahları yalanı gibi.
Dolayısıyla, Batı cephesinde yeni bir şey yok. Bildiğimiz eski Batı. Ama insan bazen olumsuz örnekleri unutmak ve geleceğe umutla bakmak istiyor.
Gazze’nin ortaya koyduğu bir başka tatsız gerçek ise, İslam dünyasının dağınıklığı ve çaresizliği.
52 ülke ve 5 otonom bölgeden oluşan İslam dünyası, özellikle de Arap dünyası öylesine dağınık ve çaresiz ki, yanı başında cereyan eden bir katliama bile müdahale edemiyor.
Bunun için büyük güçlerden destek ve işaret bekliyor.
İslam coğrafyası güven ve huzur içinde yaşamak istiyorsa, bu dağınıklığa bir an önce son vermeli, kaynaklarını devlet başkanlarının, emirlerin ve kralların şaşaalı hayatlarını sürdürmek için değil, halklarının refahı, gelişmek ve kalkınmak için sarfetmeli.
Yoksa, Irak’ta, Afganistan’da ve Filistin’de yaşanan acı ve trajediler, diğer Müslüman ülkelerin de başına gelebilir.
Toparlarsak, Gazze’de yaşanan katliam ve soykırım, dünyanın kış uykusundan uyanıp yeryüzünde hak ve adaletin tesis edilmesi için uygun ortam oluşturdu.
Gazze’nin sunduğu fırsatlar, heba edilmemeli.
Yoksa, faturası tüm dünya için çok ağır olur.
Nedir bu fatura, derseniz hemen söyleyelim:
Gazze’nin faturası Batı için eskisinden çok daha büyük çaplı ikinci bir 11 Eylül, dünya için yeni bir dünya savaşı ve İslam coğrafyası içinse yeni işgaller ve acılar demektir.
Öyleyse herkes, en başta da İsrail ve Batı, yaşanan bu trajediden gereken dersi çıkarmalı.