Gazze’de 7 Ekim’den bu yana yaşanan acımasız savaşa paralel olarak, sahadaki gazetecilere ve savaşın gerçeklerini aktaran ya da savaşın her iki tarafı hakkında fikir beyan eden diğer kişilere karşı amansızca sürdürülen bir savaş daha var.
Basın ile fikir ve ifade özgürlüğünü hedef alan bu savaşta İsrail, birtakım suçlar işliyor.
Savaşa eşlik eden medya alanını zapt etmeye yönelik birtakım önlemler alıyor.
Bu, İsrail’in yaptıklarına yönelik eleştirileri sınırlıyor, Gazze Şeridi’nde olup bitenleri belirsizleştiriyor ve küresel kamuoyunu gelişmeleri takip etmekten mahrum bırakıyor.
Çoğunun arkasında İsrail’in olduğu bu saldırılar arasında, çeşitli kurumsal medya kuruluşlarına bağlı gazetecilerin öldürülmesi ya da -bazı şikayetlerde de belirtildiği gibi- ailelerinin bombalanarak hedef alınması da yer alıyor.
Medya profesyonellerinin sahadaki görevlerini yerine getirmesi engelleniyor. Bazılarına Hamas’la ilişkileri ve güya Aksa Tufanı Operasyonu’nun tarihini bilmeleri nedeniyle baskı uygulanıyor.
Hatta bazı medya kuruluşlarının genel merkezleri bombalanıyor ve internetleri kesiliyor.
Söz konusu uygulamalar ve prosedürler, etkileri sahada açıkça görülen İsrail stratejisinin tam bir resmini çiziyor.
Bu kapsamlı bir karartma stratejisidir ve özü, Gazze savaşına eşlik eden gazeteciliği, kaynaklarını kurutacak ve bunu güvensiz sonuçları olan bir maceraya dönüştürecek şekilde “tehlikeli bir görev” haline getirmektir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler, geçtiğimiz hafta İsrail’i, yalnızca üç gün içinde yaklaşık on gazetecinin öldürülmesinin ardından Gazze’yi “gazeteciler mezarlığına” dönüştürmekle suçlamıştı.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’na (IFJ) göre, gazetecilerin öldürülmesi, ne yazık ki çeşitli çatışma ve güvenlik kargaşası ortamlarında otuz yıldır düzenli olarak yaşanıyor.
1991’den 2021 yılına kadar tüm dünyada öldürülen gazetecilerin toplam sayısı 2 bin 721’e ulaştı.
Ancak gazeteci kayıplarına ilişkin son rakamlar, son yıllarda önemli bir düşüşe işaret ediyor. Yıllık ölüm sayısı, bir önceki yıl 65 gazeteciye kıyasla 2021’de 45 gazeteciyi aşmadı.
Bu, Hamas’la çatışmanın başlamasından sonraki 49 gün içinde İsrail’in tek başına gazeteciler arasında 2021 yılında olduğundan daha fazla kayıp verdirebileceği anlamına geliyor.
Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre, 7 Ekim’den bu yana gerçekleştirilen askeri operasyonlarda 50 gazeteci ve medya profesyonelinin öldürüldüğü doğrulandı. Bu gazeteciler arasında en az 45 Filistinli gazeteci var.
Ayrıca İsrail hükümeti, AP ve Reuters‘ın da aralarında bulunduğu büyük uluslararası medya kuruluşlarında çalışan dört gazeteciye karşı “Aksa Tufanı Operasyonu’nun tarihini bildikleri ve İsrailli yetkililere bilgi vermedikleri” iddiasıyla organize bir kampanya başlattı.
İsrail hükümeti bu 4 gazeteciyi Gazze Şeridi’ndeki yerleşimleri hedef alan bu eyleme katılmakla suçlayarak takibe aldı.
Özellikle içlerinden birinin Hamas lideri Yahya es-Sinvar’la çekilmiş bir fotoğrafını bulduktan sonra, bunun onun Hamas’la bağlantısının bir göstergesi olduğunu düşündü.
Söz konusu gazetecilerin çalıştığı kurumların çoğu, çalışanlarından herhangi birinin Hamas saldırısının tarihini bildiğini inkâr etti ve ayrıca haberlerle ilgili tutumlarını savundu.
Her ne kadar bu mecralardan biri Sinvar’la fotoğrafı yayınlanan medya mensubuyla olan ilişkisini kesse de bu karar, İsrail’in söz konusu gazetecilerden hesap sorma ve onları “iddia edilen suça ortak” olarak görme taleplerini durdurması için yeterli olmadı.
Bu, İsrail’in, “istenen imaja hizmet edecek şekilde mesajları kontrol etmek” amacıyla, uluslararası medya kuruluşlarına ve onların bazı gazetecilerine baskı yaparak, çatışmaya eşlik eden medya alanını yönetmeye çalıştığı tedbirlerin bir parçası.
Yüzyıl boyunca gazeteciler arasında yaşanan en kanlı kayıplardan biri olan bu olay, “Gazze’deki medya aktörlerini bastırmaya” yönelik kısıtlayıcı tedbirlere paralel olarak gerçekleşti.
Ayrıca ilgili kuruluşlar, medya merkezi olarak kullanılan binaların yıkılmasını, internetin kesilmesini ve sansür uygulanmasını da izledi.
İsrail, küresel düzeyde yoğun eleştirilere maruz kalmaya başlayan askeri operasyonlarına devam ederken, Gazze Şeridi’ni karanlığa sürüklemeye yönelik politikalarıyla ilerleyebilecek. Daha önce birçok kez olduğu gibi bundan da sıyrılmak mümkün olacak.
Ancak küresel iletişim ortamında meydana gelen değişiklikler İsrail’in karartma politikasına yardımcı olmayacak.
Çünkü sosyal medya aktivistleri, Gazze Şeridi’nde olup biteni ve ‘olmayanı’ aktarma konusunda çalışmalarını sürdürüyor.
Gazetecileri öldürerek, onları sınır dışı ederek, çalışmalarını kısıtlayarak kurumsal gazeteciliğe saldırmak çözüm değil.
Çünkü artık mesajlar yeni medya aracılığıyla insanlara ulaşıyor.
Ancak bu haberler, özellikle çatışma zamanlarında hâlâ kurumsal gazetecilik camiasını karakterize eden inceleme, kontrol ve hesap verebilirlik olmadan topluma sunuluyor.