Gazzeli çocuklar İsrail bombardımanında yaşamlarını yitirirken bu tür medya performansı kabul edilir mi?
Şu an Gazze’de meydana gelen kanlı olaylarda çok sayıda mağdur var ve bu mağdurların arasında medyanın tarafsızlığı da yer alıyor.
Bir medya kuruluşunun, gazetecinin veya yazarın söz konusu gergin ortamda bu değeri koruyabilmesi çok zor görünüyor.
Bu kanlı çatışmanın çok sayıda tarafı, paydaşları, sempatizanları ve destekçileri olaylara belirli açılardan bakıyor.
Bu açılar belli tutumları yansıtıyor ve ideolojik veya dini altyapılardan, tarihi ve insani deneyimlerden ve belki de pratik çıkarlardan besleniyor.
Dolayısıyla tarafların vizyonları çatışıyor.
En tehlikelisi ise her iki tarafın da kendi gördüğü şeyin doğru, haklı ve adil olduğuna inanması ve konuya zıt veya farklı bir mantıkla yaklaşanın ‘hain’, ‘iş birlikçi’ veya en iyi ihtimalle ‘amatör’ olduğunu düşünmesidir.
Dini ve tarihi iddiaların birbirine karıştığı, intikam ve kinlerin biriktiği, geleceğin sekteye uğradığı bu çatışma, medyanın profesyonelliğini ölçmek açısından zor ve hassas bir sınav sayılıyor.
Bu sınavda prestijli kurumlar sıklıkla mesleki gereklilikleri karşılamada ve normlara uymada başarısız oluyor ve daha fazla baskıyla karşılaşıyor.
Ne tartışma bitiyor ne de Batılı ve Doğulu medya kuruluşlarının Gazze’deki savaşı haber yapma konusundaki profesyonelliğiyle ilgili sorular.
Ayrıca birçok medya kuruluşuna, yazara ve analistlere yönelik suçlama seli de geliyor.
Çünkü birçok eleştirmen ve insan, doğru olduğuna kati suretle inandığı belirli bir şeyi duyup görmek istiyor ve geri kalan her şeyin yasaklanıp kınanması gerektiğini düşünüyor.
Bu etkenler haber merkezlerindeki karar vericiler üzerinde güçlü bir baskı oluşturacak ve yazarlar bile bu alevli duygulara kulak verecek.
Bunların arasında sınırlı bir kesim aldığı tüm haberleri yayınlayabilecek, aldığı tüm izlenimleri aktarabilecek, tüm kaygıları ortaya koyabilecek ve yayınlanacak şeylerin bir kısmının da bedeli olacak.
Tarafsızlığın anlamı ve bunun bir “efsane” mi yoksa “uğrunda çalışmayı hak eden bir değer” mi olduğu hususunda medya alanında her zaman tartışmalar oldu.
Şu anda şarapnelleri bizi bulan bu gibi bir savaşta pek çok kişi haberlerde, ifadelerde, fotoğraflarda ve videolarda bu değerin varlığını sorgulamıyor.
Daha çok tarafların tutumları, bir tarafa verdikleri desteğin boyutu ve öbür tarafı ne kadar şeytanlaştırdıkları sorgulanıyor.
Bu, hem ‘kısıtlı’ doğumuzda, hem de ‘açık ve şeffaf’ batıda her zaman devam edecek.
Şiddetlenen savaşı takip etmede medyanın tarafsızlığı konusundaki tartışmalar artacak ve bazen çatışmacı bir biçime bürünecek.
Öyle ki bazılarında ‘tarafsızlık ihanettir’ düşüncesi belirirken, kimileri de bu mesleki değeri terk etmenin, haberleri, birbiriyle çatışan zihinsel tasavvurlar ve çekişmeler yığınına dönüştürebileceğini savunuyor.
Filistin meselesi ve İsrail’in birçok Arap ülkesine yönelik saldırganlığı, gazetecilik ve medya çalışmalarında tarafsızlığın konumunu sarsan önemli bir nedendi.
Filistin devletinin işgali ve halkının yerinden edilmesi, Arap vatandaşlara yönelik katliamlar yapılması, Arap topraklarının ve başkentlerinin işgal edilmesi, Kana’da çocukların yakılması ve Gazze ve diğer yerlerde binlerce kişinin öldürülmesi söz konusu olduğunda birçok medya mensubunun haberlerinde tarafsız bir yaklaşım izlemesi zordu.
Çoğu Arap medya sistemi son yıllarda yürütme otoritesinin kontrolü altına girdiğinden, tarafsızlık değerine ulaşmak zorlaşmıştır ve hatta çoğu Arap yetkilinin kamu ve özel medyayı propaganda borazanı olarak kullandığı göz önüne alındığında, bu zaman zaman imkansızlaşmıştı.
Medya çalışmalarında tarafsızlık, gazetecinin veya medya kuruluşunun, olayın tüm taraflarından eşit uzaklıkta durması ve herhangi bir destek ve karşıtlık göstermeden bu taraflara veya temsilcilerine tutumlarını ifade etmeleri için uygun fırsatlar sunmasıdır.Arap kamuoyu, sinirlerin kontrolden çıktığı bu dönemde bu ölçütü benimseyen profesyonel bir uygulamayı kabul edecek mi?
Tarafsızlık, saf bilgi sağlamak ile belirli bir siyasi veya sosyal eğilime yöneltmek arasında bir ayrım çizgisi olarak kabul edilirken, mevcut medya ortamı hummalı duygular, kışkırtmalar ve dayatmalarla dolu.Haberleri hazırlarken veya güncel olaylara ilişkin bülten ve programlar sunarken, gazetecinin kendi duygu ve yönelimleri ile işi arasında ayrım yaptığından emin olunması gerek ki bu durumda en tehlikelisi ‘ihanet’ ve en azı ‘soğukluk ve duygusuzluk’ olan çeşitli ithamlarla karşılaşacak.
Gazze’deki çocuklar İsrail bombardımanı altında yaşamlarını yitirirken Arap kamuoyu bu tür medya performansını kabul eder mi?Dökülen bu saf kanı yüceltmekle sınırlı olmayıp mantıklı, objektif ve profesyonellikle dolu açılara dikkat çeken haberleri dinlemeyi kabul eder mi?