Beşinci ayına girdiğimiz Gazze savaşında barış umutları hiç olmadığı kadar uzak görünüyor.
İsrail düşük yoğunluklu saldırılara geçeceği beklentisinin aksine Gazze’yi yoğun bir şekilde vurmayı sürdürüyor.
İsrail’den son gelen açıklamalar yerlerinden edilen Gazze halkının yaklaşık 1,5 milyonunu barındıran Refah’a bir operasyonun başlayacağı yönünde.
Bu durum ne yazık ki Gazzelilerin önlerinde çok daha kötü günler olabileceğine işaret ediyor.
Savaşın uzaması bölge ve ötesindeki gelişmeleri de olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Peki, önümüzdeki dönemde bizleri neler bekliyor olabilir?
Hamas’ın İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) Gazze’den çekilmesi, 4,5 aylık ateşkes ilanı, İsrail hapishanelerinde bulunan yaklaşık 1500 Filistinlinin serbest bırakılması ve Hamas’ın Gazze’yi yönetmeyi sürdürmesine ilişkin önerileri İsrail’in tüm kırmızı çizgilerinden geri adım atması anlamına gelirdi.
Bu da ne Netanyahu’nun evet diyebileceği ne de VI. Netanyahu Hükümeti’ni oluşturan aşırı sağcı partilerin kabul edebileceği bir formüldü.
Nitekim, Netanyahu Hamas’ın önerilerini “hayal ürünü” olarak niteledi. Ancak müzakereler sona ermiş değil. Her ne kadar Netanyahu’nun Mısır’da yapılan görüşmelere temsilci göndermeyi reddettiği İsrail basınında yer alsa da temasların sürdüğü belirtiliyor.
İsrail’in müzakereleri kestirip atmamasının arkasında hem Hamas’ın elindeki rehinelerin kurtarılmasını isteyen İsraillilerin baskıları hem de ABD’nin ve Batı’nın Netanyahu’ya yönelik daha katı bir tutum benimsemeye başlamalarının etkisi var.
Tabiatıyla, bir yandan müzakereler sürerken diğer yandan bildiğini okumaya devam eden Netanyahu için bu durum üzerindeki baskıyı hafifletmeye yönelik bir taktik de olabilir.
Ancak Netanyahu başta olmak üzere, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin savaşın 2024’te süreceği yönündeki açıklamaları ve Refah’a yönelik operasyon hazırlıkları taraflar arasında bir mutabakata varılması ihtimalinin düşük olduğunu ortaya koyuyor.
İsrail’in bazı Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) çalışanlarının 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonuna katıldığı yönündeki iddiaları nedeniyle ajansa en fazla destek veren ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkeler UNRWA’ya yönelik yardımlarını askıya almış vaziyette.
Dolayısıyla zaten az olan ve savaş koşullarında ihtiyaç sahiplerine ulaşması çok zor olan yardımın önümüzdeki süreçte daha da azalması ve açlık ile salgınlarla birlikte toplu ölümlerin başlaması söz konusu.
Hamas’ın Gazze şeridinde ikamet eden üst düzey yöneticisi Yahya Sinvar’ın daha önce Gazze şehrinde, sonra da Han Yunis’ta olduğu gerekçesiyle bu bölgelere geniş operasyonlar düzenleyen İsrail bu defa Sinvar’ın Refah’ta saklandığını öne sürerek bahse konu şehre askerî harekât gerçekleştirmeyi öngörüyor.
Netanyahu bir yandan harekât talimatı verirken, diğer yandan Refah’ta bulunan halkın tahliyesine ilişkin bir çalışma yapılmasını da istedi.
Netanyahu’nun Refah’a operasyon açıklaması sonrasında İsrail’e koşulsuz destek veren ABD ve Birleşik Krallık da dahil olmak üzere birçok ülkeden operasyon aleyhinde peş peşe açıklamalar geldi.
Arap ülkeleri ise olanları birinci sıradaki koltuklarından seyirci olarak izlemeye devam ediyor. Filistinlilerin kendi sınırları içerisinde barınmasına başından itibaren karşı çıkan ve buna izin vermeyeceğini açıklayan Mısır ise son gelişmelerden oldukça tedirgin.
Uluslararası kuruluşlar İsrail’in planlarını uygulaması halinde dar bir alana sıkışan Gazzeliler için felaket olacağını ve bölgede yaşayan Gazzelilerin tahliyesi gibi bir durumun mümkün olmadığını söylüyor.
İsrail basınında çıkan bazı haberlerde Refah’a düzenlenmesi gereken operasyonun geniş çaplı olmayacağı iddia ediliyor, ancak tabiatıyla IDF’in ne yönde hazırlık yaptığını bu aşamada bilmek mümkün değil.
Esasında Netanyahu savaşın başından beri niyetini gizlemiyor. Sadece dünya kamuoyu her seferinde bu kadar ileriye gideceğine ısrarla ihtimal vermiyor.
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Refah’a askeri harekât düzenlenmesi ve bugüne kadar günlük olarak yaşanan kayıplardan çok daha fazlasının yaşanması ihtimal dahilindedir.
Her ne kadar başarısızlıkla sonuçlansa da ABD Dışişleri Bakan Antony Blinken geçtiğimiz hafta Ortadoğu’ya beşinci ziyaretini gerçekleştirdi.
İnsani ara müzakerelerinin nihayete erdirilmesi için çaba sarf eden Blinken için, İsrail’deki temaslarının akşamında Hamas’ın önerisinin Netanyahu tarafından reddedilmesi soğuk duş etkisi yarattı.
Savaş devam ettikçe Biden Yönetimi’nin de hareket alanı daralıyor. Biden’ın ABD’nin geleneksel dış politikasının bir devamı olarak İsrail’e destek vermesi gerekiyor.
İsrail’in katliamları Biden’ı içeriden ve dışarıdan yoğun bir baskıya maruz bırakıyor, ancak ABD eski Başkanı Donald Trump ile Cumhuriyetçilerin İsrail yanlısı tutumu, Biden’ı oy saikiyle İsrail’i karşısına almasını mümkün kılmıyor.
Öte yandan, ABD kamuoyu ve Başkanlık seçimleri açısından hassas olan bir diğer konu ise ABD askerlerinin hayatlarının riskte olması.
Biden bir yandan İran ve direniş cephesine gerekli yanıtı vermek, diğer yandan da daha fazla ABD askerinin ölmemesi için savaşı sonlandırmak için İsrail’e karşı daha sert davranmak durumunda.
Şu ana kadar ABD’nin hem Husiler hem de Suriye ve Irak’ta direniş cephesine yönelik operasyonları karşı saldırıları durdurabilmiş değil. Aksine bu çatışmalar direniş unsurlarını daha da perçinliyor.
ABD ısrarla sorunun çözümü için Gazze’deki savaşın durması gerektiğini görmek istemiyor.
Bir süredir Biden ile Netanyahu arasındaki görüş ayrılığının derinleştiği iddia ediliyor, fakat gelinen aşamada Vaşington Gazze ve çatışmaların yayılmaması konusunda başarısız bir sınav vermeye devam ediyor.
Tüm bunların sonucu olarak bölgedeki var olan Amerikan karşıtlığı daha da artırmış durumda. Irak artık ABD’nin egemenliğine ve ulusal güvenliğine tehdit teşkil ettiğini öne sürerek ülkedeki Amerikan varlığının sonlandırılmasını istiyor.
ABD’nin Irak’tan çekilmesine yönelik yol haritasına ilişkin ilk görüşme geçtiğimiz günlerde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani başkanlığında iki ülke yetkililerinin katılımıyla düzenlendi.
Önümüzdeki dönemde karşılıklı saldırılar devam edecektir. Yeniden ABD askerlerinin doğrudan hedef alınmayacağının bir garantisi bulunmamaktadır.
Her ne kadar ABD ve İran’ın belirli angajman kuralları çerçevesinde hareket ettiği iddia edilse de yeni bir kazanın olması an meselesidir.
Böyle bir durumda seçim sürecine giren ABD’nin daha sert bir tepki vermesi kaçınılmaz olacaktır. Bu da şiddet döngüsünü ancak daha da artıracaktır.
İsrail mahkemenin verdiği bağlayıcı nitelikteki kararı ciddiye almayarak hukuk sistemine meydan okumaya devam ediyor. İsrail’in UAD tarafından talep edilen raporu hazırlayıp hazırlamayacağı bile meçhul. Mahkemenin soykırım işlenip işlenmediğini esastan görüşmesi ise yıllar sürebilir.
Aynı şekilde İsrail ve İsrailli yetkililer aleyhinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açılan davaların da uzun sürmesi bekleniyor.
Bugün hala dünyanın dört bir yanında sıradan insanlar, akademisyenler, sanatçılar, sporcular, siyasetçiler Filistin’in haklarını savundukları için antisemitizmle suçlanıyor ve bundan dolayı da işlerini kaybediyor, İsrail de tüm yaptıklarına rağmen destekleniyor ise kendini hukukun üstünde görmeyi sürdürmesi maalesef ki çok doğaldır.