İsrail’in Gazze için düşündüğü distopik gelecek nasıl bir ekonomik düzen ve sömürü öngörüyor? Gazze saldırılarında yapay zeka hangi Filistinlilerin öldürüleceğine nasıl karar veriyor? Gazze’de denenen yeni teknolojiler insanlığın geleceği için ne söylüyor?
Gazze’de devam eden çatışmalar insanlığın geleceği için çarpıcı bir uyarı teşkil ediyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD Kongresi’nde “Gazze 2035” vizyonunu açıklarken sözde güvenlik, refah ve barış vaat etti ama durumun acımasız gerçekliği farklı bir tablo çiziyor.
Sofya Üniversitesi’nde Felsefe dalında dersler veren Doçent Doktor Ognian Kassabov, Gazze 2035 planının medeniyet kisvesi altında Filistinlilerin yaşamlarını ve kültürlerini nasıl yok edeceğini, Gazze’nin yapay zekâ savaş teknolojileri için test alanı olarak kullanılmasını ve bu durumun insanlık için öngördüğü kasvetli geleceği ele alıyor.
Yazının öne çıkan bazı kısımlarını paylaşıyoruz:
“İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, 24 Temmuz’da ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada, ülkesinin Gazze Şeridi’ne yönelik acımasız saldırısı sona erdiğinde ortaya çıkacak “yeni bir Gazze” vizyonunu gündeme getirdi. “Güvenlik, refah ve barış dolu bir gelecekten” söz etti.
Mayıs ayında başbakanlık ofisi, “sıfırdan yeniden inşa”, “modern tasarımlar”, “limanlar, boru hatları ve demiryolları” için cesur planlar içeren Gazze 2035 adlı ayrıntılı bir taslak yayınladı.
ABD Başkanı Joe Biden Netanyahu’nun vizyonu hakkında yorum yapmadı ancak 31 Mayıs’ta üç aşamalı bir ateşkes planını ortaya koyan konuşmasında “Gazze için büyük bir yeniden inşa planı” imasında bulundu. Bunu 10 Haziran’da BM Güvenlik Konseyi’nin girişimini destekleyen kararı izledi.
Bu gelişmeler Filistin halkının geleceği açısından rahatsız edici bir yola işaret ediyor. Bu soykırımın arkasındaki güçler, katliam sona erdiğinde de hayatlarını tahakküm altında tutmaya devam edecekler. Eğer engellenmezlerse Filistin topraklarını harabeye çevirmeye, Filistinlileri yoksulluğa mahkûm etmeye ve insanlık dışı muamelelere maruz bırakmaya devam edecekler.
Ama aynı zamanda bölgedeki ve ötesindeki pek çok başka halk için de insanlık dışı, distopik bir gelecek çizecekler.
Toplu mezarlar üstüne inşa edilen bir distopya
Netanyahu’nun Gazze 2035 planı gerçekçi olmayabilir, ancak bu bizi, fintech çevreleri tarafından küresel kitlelere fütüristik bir ilerleme olarak pazarlanan kuvvetli bir “medeniyet” vizyonunun simgesi olduğu gerçeğine kör etmemelidir.
Gazze 2035, Gazze Şeridi’ni tarihçi Adam Tooze’un “Singapur ya da Abu Dabi gibi zengin, iyi yönetilen bir şehir devleti, küreselleşmiş bir ticaret ve sanayi kentinin mega zengin bir kopyası” olarak tanımladığı şekilde yeniden hayal ediyor.
Bu plan ile, Filistin gettosunun bulunduğu çölün, uluslararası bir serbest ticaret bölgesinin bahçesine dönüşerek, teknoloji ve “medeniyetin” meyvelerini sakinlerine – ve dünyaya – getirmesi öngörülüyor.
Batı uygarlığı ilk kez katliam yapılan yerlerin üzerine inşa etmeye ve genişlemeye çalışmıyor. Ancak İsrail’in Gazze’deki “uygarlık” projesi özellikle acımasız ve insanlık dışı oldu. Batılı müttefikleri ise bunu “Ortadoğu’daki tek demokrasinin” “kendini savunma hakkı” olarak nitelendirerek ısrarla bunu mazur gördü.
Şu ana kadar resmî istatistikler ölü sayısının 40,000’e yaklaştığını ve binlerce kişinin kayıp olduğunu gösteriyor; bilimsel tahminler ise ölü sayısını 186,000 olarak veriyor. “Güvenli bölgeler” de dahil olmak üzere tüm Gazze’ye yönelik yoğun bombardıman ve süregelen açlık ve hastalık bu şok edici rakamları daha da yukarılara taşıyacaktır.
Bazıları İsrail vahşetini hastalıklı bir intikam duygusuna bağlasa da, bunun arkasında açık bir ekonomik mantık var. Bu da devam eden soykırımı daha da dehşet verici kılıyor.
Filistinlilerin kendine özgü kültürü ve yaşamı, zeytin ağacının yavaş büyümesinde somutlaşan toprağın özenle işlenmesi, sürdürülebilir sosyal ve çevresel ilişkilerin üzerinden buldozerle geçerek yüzü olmayan üst düzey bir kentsel distopyayı başlatan son derece hızlı, yüksek teknolojili, yoğun bir değer çıkarımının önünü açmak için yok edilmek zorunda.
Soykırım devam ederken, Gazze 2035 gibi planlar, Netanyahu’nun ABD Kongresi’ne söylediği gibi, Filistinlilerin çektiği acıları “medeniyet” cazibesiyle gizlemeye hizmet ediyor. Ancak bu sadece bir halkla ilişkiler gösterisinden ibaret değil. İsrail’deki ve ötesindeki siyasi elitler de buna doğru ilerliyor.
Geçtiğimiz aylar boyunca, Gazze’de nüfus yok edilirken, yeniden yapılanma mega projelerini görüşmek üzere şirketler ile çeşitli ticari ve siyasi kuruluşlar arasında toplantılar düzenlendi. Katılımcılar arasında “büyük ölçekli kentsel gelişim projeleri tasarlayan” bir şirket ve büyük bir uluslararası danışmanlık firması da bulunuyor.
Bu arada, ABD başkan adaylarından Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, Gazze’deki “sahil arazilerinin” “çok değerli potansiyelini” kamuoyu önünde överek anlattı.
Gazze 2035’in unsurları Netanyahu hükümetinin aşırı sağcı kanadının İsrail’i yönetme biçiminde bile kendini gösteriyor. Örneğin Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, sıradan İsraillileri kemer sıkmaya zorlayacak ve yüksek teknoloji ve emlak sektörlerine öncelik verecek bir 2025 devlet bütçesini öne sürüyor.
Yapay zeka muharebesi açık hava laboratuvarı
Yüksek teknolojili bir gelecek, önce temeli atacak yüksek teknolojili bir güç gerektirir. Halihazırda büyük bir askerî teknoloji ihracatçısı olan İsrail, en son yıkıcı gelişmelerini Filistinliler üzerinde “muharebe alanında test etmek” için kullandı.
Bunların arasında en moda olanı, şu anda Gazze’deki savaş alanında hüküm süren yapay zeka (AI) teknolojisi oldu. ABD’li ve küresel teknoloji şirketleri İsrail’in bu alandaki uzun soluklu ortakları oldu.
İsrailli +972 Magazine’e göre, yapay zeka “hedeflerin” belirlenmesini otomatik bir “fabrikaya” havale etti, savaş eyleminin “etiği” konusunda karar verme işini insanlardan devraldı ve tüm binaların içini boşaltmak için 2000 kiloluk “aptal” bombaların kullanılması gibi “uygun maliyetli” yollar önerdi.
Telefon numaraları ve sosyal medya verileri, görünüşe göre bir Filistinlinin hangi WhatsApp grubunda olduğuna göre yaşaması ya da ölmesi gerektiğine karar veren bu yapay zeka araçlarına bağlandı.
Bu sırada küresel medya, diğer orduların İsrail’in yapay zeka meskun mahal savaşları için açık hava laboratuvarı olan Gazze’de olup bitenleri yakından izlediğini umursamaz bir şekilde haberleştirdi.
Ortaya çıkan soykırım bize Yanis Varoufakis’in küresel kapitalist sistemin küçük bir elit tarafından kontrol edilen dijital teknolojiler aracılığıyla gücü elinde toplayan bir sisteme dönüşmesini tanımlamak için ortaya attığı “teknofeodalizm” kavramını hatırlatmaktan başka bir şey yapmıyor.
Öyle görünüyor ki Gazze’de bu durum, çaresiz “serfleri” savaş teknolojisi “derebeylerinin” keyfine göre yönlendirilebilecek ya da ortadan kaldırılabilecek bir güç olarak şekilsiz bir insan kitlesine dönüştüren yok edici bir baskı biçimine dönüşmeye başladı bile.
Gazze’deki soykırım, Avusturyalı-Yahudi filozof Günther Anders’in teknolojinin nihai amacının insanı silmek olduğu yönündeki gözlemini de akla getiriyor. Bu durum, insan deneyiminin bitmek tükenmek bilmeyen boş medya akışları arasında yitip gitmesiyle toplumsal düzeyde gözlemlenebilir. Nükleer bomba ve toplama kampları gibi, tüm toplulukları yok etmek üzere tasarlanmış soykırım teknolojilerinin devreye sokulmasıyla, bu durum maddi düzeyde de kendini gösteriyor.
Anders ve İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen on yıllarda Holokost üzerine kafa yoran diğer düşünürler, yaşananların köklerinin Shoah’ın sonlanmasıyla bitmek bilmeyen kültürel ve ekonomik süreçlere dayandığının unutulmaması konusunda uyarıda bulundular.
İnsanlığın kaderi
Uyarıları dikkate almadığımız, rasyonel ve ahlaki olarak meşru kılınan endüstriyel boyutlarda kapsamlı bir katliamın dehşetini artık açıkça ortada.
BM ve evrensel insan haklarını ve onurunu korumayı amaçlayan uluslararası hukuk rejimi, insani meseleleri gerçekten düzenleyebilecek güçten yoksun olduğunu gösteriyor.
AB’nin uluslararası ilişkilerden sorumlu yüksek temsilcisi Josep Borrell gibi ılımlı politikacılar bile bu farkındalığı açıkça dile getirdiler. Mart ayında Borrell şu gözlemde bulundu: “[Gazze] on binlerce insan için ve aynı zamanda insani hukukun en önemli ilkelerinin birçoğu için bir mezarlık.”
New York Times’da eski bir gazeteci olan Chris Hedges, askerî ve mali gücün korkunç bir şekilde yoğunlaştığı ve bu arada iklim felaketine neden olan kâr arayışının kuşattığı bir dünyada, soykırımın bir anomali değil, yeni bir norm olacağını karamsar bir şekilde belirtti. “Küresel Kuzey’deki sanayileşmiş güçlerin dışındaki dünya, Filistinlilerin kaderinin kendi kaderleri olduğunun son derece farkında” diye yazdı yakın tarihli bir makalesinde.
İnsanlık onuru, kâr hırsıyla çalışan, yapay zekâ destekli savaş makinesi tarafından yerle bir edilirken ve fintech elitlerinin servetlerine servet katmak için gezegenimizin ve yaşamlarımızın kaynakları acımasızca sömürülürken, ortak geleceğimizin Gazze 2035 olmasını isteyip istemediğimize karar vermek bize düşüyor. Küresel bir felaketi önlemek ve çocuklarımız için daha parlak bir gelecek yaratmak için disiplinli, bilinçli, ulus ötesi ve kararlı bir şekilde harekete geçmek gerekiyor.”