Yusuf Ziya Cömert yazdı…
Gazze denilince ne hissediyorsunuz? Öfke?
Üzüntü?
Merhamet?
Çaresizlik?
Bunların hepsi tamamen insan hisleri.
Vicdanı olan herkes, kimi az, kimi çok hissediyor.
O yüzden, dünyanın dört bir tarafında, Amerikalısı, Avrupalısı sokaklara dökülüyor, soykırımı protesto ediyor.
O yüzden, mesela Güney Afrika İsrail’i soykırım suçlamasıyla mahkemeye veriyor. Keza Nikaragua, Güney Amerika’nın adı seyrek işitilen ülkesi, Almanya’yı İsrail’e silah sattığı gerekçesiyle mahkemeye veriyor.
Dünyanın değişik ülkelerinden 7 iyi insan, Avustralyalı, Polonyalı, Kanadalı, İngiliz, Filistinli, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için dünya kadar yolu tepip Gazze’ye geliyor.
İsrail onları da bombalıyor.
Öldürüyor.
Nedense benim onlar için de ‘şehit’ tabirini kullanasım geliyor.
Kullansam olur mu?
Allahu Teala onları bu güzel davranışları sebebiyle ödüllendirir mi?
Dilerim ödüllendirir.
Ve biz, din, ırk, ideoloji, coğrafi yakınlık, uzaklık gözetmeden o insanlar için güzel şeyler düşünüyoruz.
Yukarıda sıraladığım, Gazze’deki soykırımın bizde doğurduğu hislerin arasına ‘utanma’yı da ilave edelim.
Utanma.
Biz yaşarken, biz bazen önemli, bazen önemsiz işlerle meşgulken, biz gaflet halindeyken anneler, çocuklar, oğullar, kızlar öldürülüp durduğu için. Buna tanık olduğumuz halde hiçbir şey yapamadığımız için.
Allah’ın insanlara büyük bir armağanıdır utanma hissi.
Şu söz, bir hadis-i şerife göre bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettiği bir sözmüş.
“Utanmıyorsan dilediğini yap.”
Bireysel olarak utanırız. Kendi başımıza. Yer yarılsa içine girsem dediğimiz olur.
Kurumsal olarak da utanırız.
Ah! Şunu yapabilseydik.
Şunu yapmasaydık.
Devletler utanır mı?
Bence utansınlar.
Soykırımı desteklemelerinden dolayı utansınlar mesela.
Mesela İslam İş birliği Teşkilatı… Bir ticari ambargo, bir petrol ambargosu ya da hiç değilse petrol üretimini azaltma kararı alamadıkları için.
Bizim de küçük bir adımı atamadığımız, İsrail’le ticareti sınırlama kararı almakta altı ay geciktiğimiz için utanmamız uygun düşer.
Neden? O kadar nutuk attık, estik, gürledik… O kadar da yazıldı, çizildi, en çok da bizim gazete yazdı, basit bir kısıtlama, katliama karşılık hiçbir şey sayılır, o kadarcığını bile neden altı ay sonra yapabildik?
Bedel mi öderdik yapsaydık?
Sonra neden yaptık?
Yoksa Nikaragua bizi de mahkemeye verir diye mi?
İnşallah öyle değildir.
Bazı şeyler tuhafıma gidiyor. Anlamakta büyük güçlük çekiyorum.
Mesela neden seçim sürecinde İsrail’le ticareti basit pankartlarla kınayan gençler gözaltına alındı?
O civarda dolaşan, milletvekili, bakan, teşkilat yöneticisi neden bu göz altılara mâni olmadı? Veya olamadı?
“Filistin için bin genç” adında bir grup var.
Sorumluluk hissediyorlar. Eli kolu bağlı beklemekten utanıyorlar.
Hiçbirini tanımıyorum. Ama çabalarını değerli buluyorum.
Geçen hafta Taksim’de “İsrail’le Ticarete Dur De” başlığı altında bir eylem yaptılar.
Sanki kötü bir şey yaptılar.
Türkiye’de 90’larda bir kuşak böyle eylemlerle yetişti.
Ak Parti de o kuşağın ve daha önceki kuşakların sağladığı birikimle iktidara geldi.
Polis Taksim’de o gençlere girişti.
43 genci gözaltına aldı.
Gençleri polis otobüsüne doldururken gençlere ters kelepçe taktı.
Sonradan öğrendik. Gençlerden ikisi Mavi Marmara eylemi sırasında İsrail askerleri tarafından şehid edilen merhum Cengiz Akyüz’ün kızları Beyza ve Erva’ymış.
Ayıp değil mi?
Utanılacak bir şey değil mi?
Gele gele buraya mı geldik?
Bunları anlamıyorum.
Var mı anlayan?