Gerçek bayramlara…

Abdullah Yıldız yazdı Yarın Ramazan Bayramı… Cümlemize mübarek ola! Köklü İslâm geleneğimizde bayramlar, sıla-i rahim yaparak, akraba ve dostları ziyaret ederek onlarla hasbihâl etmek ve din kardeşleri olarak aramızdaki muhabbeti pekiştirmek, küskünlük ve kırgınlıkları onarıp gidermek için harika bir vesiledir. Bayramlar Müslümanlar arasındaki kardeşlik, sevgi ve dayanışma ruhunu tahkim eder ve pekiştirir. “İman etmedikçe cennete … Gerçek bayramlara… Devamı »

Eklenme Tarihi: 09 Nis 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 09 Nis 2024
Gerçek bayramlara…

Abdullah Yıldız yazdı

Yarın Ramazan Bayramı… Cümlemize mübarek ola!

Köklü İslâm geleneğimizde bayramlar, sıla-i rahim yaparak, akraba ve dostları ziyaret ederek onlarla hasbihâl etmek ve din kardeşleri olarak aramızdaki muhabbeti pekiştirmek, küskünlük ve kırgınlıkları onarıp gidermek için harika bir vesiledir. Bayramlar Müslümanlar arasındaki kardeşlik, sevgi ve dayanışma ruhunu tahkim eder ve pekiştirir.

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Îmân 93) hadis-i şerifini hayat ilkesi edinen Müslümanlar olarak, “Ben Müslümanım” diyen herkesi; ülkemizdeki ve yeryüzündeki bütün kardeşlerimizi yürekten bir sevgi ile kucaklamalıyız. Zira Rabbimiz, “Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurât 49/10) buyurmuştur.

Dilimizde ‘sevinç ve eğlence günü’ demek olan “bayram” kelimesinin Arapçası, sözlüklerde ‘âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü’ anlamlarına gelen ʿîd’dir. Bu kelimenin aslının ʿıvd olduğu ve ‘tekrar dönmek’ anlamını taşıdığı bilinmekte ve bu durum kimi lügatçiler tarafından, ‘çünkü o her yıl yeni bir sevinçle döner’ şeklinde yorumlanarak mevsimlerin dönmesine bağlanmaktadır. Arapçada ‘îdü’l-fıtr diye adlandırılan Ramazan Bayramı hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmış, Ramazan ayını oruçla geçiren müminler sonraki ayın (Şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama Ramazan Bayramı veya bayramdan önce fitre (fıtır sadakası) verildiği için de “Fıtır Bayramı” denilmiştir. Ramazan Bayramı’nda müminler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah’ın rahmetine nail olma ümidinin sevincini yaşarlar (TDV İslam Ans., “Bayram” md.).

Resulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: “Bayram günü melekler sokak başlarını tutarak müminlere seslenirler: ‘Size lütuflarda bulunan ve üstelik bolca ödüller de veren kerem sahibi Rabbinize koşun! Gece namaz kılmanız istendi kıldınız, gündüz oruç tutmanız istendi tuttunuz, Rabbinize itaat ettiniz, hadi gidip ödüllerinizi alın!’ Bayram namazı kılınınca da şöyle seslenirler: ‘Haberiniz olsun, Rabbiniz günahlarınızı bağışladı, evlerinize doğru yolda olarak dönün; çünkü bugün ödül günüdür’…” (Terğîb ve Terhîb, 2/533).

Kerim olan Rabbimiz inşallah kulluğumuzdaki kusurlarımızı bağışlar da bizleri “hadi gidip ödüllerinizi alın!” diye müjdelenen mutlu sınıfa dahil eder ve Gazze, Kudüs, Doğu Türkistan, Arakan ve Keşmir’den yükselen feryatları içimize gömerek, Alvarlı’nın bir dua gibi mısralaştırdığı güzel bayram neşesini hep birlikte yaşarız:

Hüzn ü keder def ola,

Dilden hicap ref ola,

Cümle günah af ola,

Bayram o bayram ola.

Ancak, bayram neşesini yaşarken, “Ramazan Müslümanı” tanımlamasını haklı çıkarırcasına, bir sonraki Ramazan’a kadar “Dinarın ve dirhemin, kadifenin ve işlemeli elbiselerin kulu…” konumuna düşmeyelim. Sevgili Peygamberimiz böyleleri için “yazıklar olsun!” der (Buhârî, Cihâd 70). Gelin, bütün hayatımızı Ramazanlaştıralım… Zaman akıp gidiyor… Ömürler gün gün eriyor… Varılacak yer; “Asıl hayat Ahiret hayatıdır.” (Ankebût, 29/64) Ölüm bir “son” değil, yeni bir başlangıç; ebedi hayata yeniden doğuş yani diriliştir… İşte Ramazan ayı bu ebedi dirilişin vesilesi, Ramazan Bayramı da o dirilişin neşesi, sevincidir… Sadece Ramazan’da “Müslümanca” bir hayat yaşamaya çalışıp ondan sonra İslam’ın ebedi ilkelerinden uzak durmak ise kendini aldatmaktır… Resûlüllah; “İbadetlerin en faziletlisi, az da olsa devamlı olanıdır” buyurmuştur. Bu noktada, müminlerin ömür boyu en az günde beş kez Rableri ile iletişim kurmalarını, tevhîd inancını ve kulluk bilincini diri tutup pekiştirmelerini sağlayan namaz imdadımıza yetişir. Yılda bir, ayda bir, haftada bir, günde bir değil, ömür boyu her gün beş vakit huzur-u ilâhîye çıkıp Yaratıcımız (c.c) ile buluşmak… Bitmeyen, tükenmeyen, sürekli tekrarlanan bir ibadet… Mümini günde beş defa “Mirac”a taşıyan, günlük hayatın bunalımından kurtarıp ferahlatan, kulluk sözleşmesini yenilemesine vesile olan “Cennet anahtarı”…

Gelin, “kendisinden kaçtığımız ölüm gelmeden”, namazlarımızı devamlı ve huşû içinde kılalım.

Hz. Ali (r.a) der ki, “Müminin günahsız geçen her günü bayramdır.” Gelin bütün hayatımızı “bayram” kılalım da; Alvarlı’nın ifadesiyle “Bayram o bayram olsun”.

Günahların af, hüznü kederin def olduğu bayramların özlemiyle, Ramazan Bayramımız mübarek ola; huzura, esenliğe, kurtuluşa vesile ola.