İskoç bakteriyolog Alexander Fleming'in 1928'de penisilini keşfi, bulaşıcı hastalıkların tedavisinde çığır açtı. Fakat antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımı zamanla arttıkça, bakteriler de kendilerini korumak için yeni yollar buldu. Canlı organizmalar olan bakteriler, adaptasyon göstererek antibiyotiklere karşı direnç kazanmaya başladı. Öyle ki, bazı bakteri türleri birden fazla antibiyotiğe direnebilir hâle geldi.
Bakterilerin kullandığı 3 yöntem
Mikroorganizmaların direnç için belli başlı üç yöntemi var: Antibiyotikler, hedefle bütünleşerek onu etkisiz hâle getirir. Bakteriler, yapılarını değiştirerek antibiyotiğin kendileriyle birleşmesini önlemeye başladı. Buna örnek, verem tedavisinde artık Streptomycin ilacının işe yaramaması.
İkinci yöntem Modifikasyon... Çoklu direnç gösteren bakteriler bir araya gelip iş birliği yaparak antibiyotiği parçalayan bir enzim üretebiliyor. Bazı bakteriler penisiline karşı bu sayede direnç kazandı.
Üçüncü yöntem ise Püskürtme... Bakteriler, gözeneklerini kapatarak antibiyotiğin hücreden içeri girmesini bu yolla önler. Hatta bazı bakteriler ilacı hücrelerinden dışarı adeta 'tükürür'. Bu tür bakterilere hastanelerdeki 'fırsatçı' enfeksiyonlarda sıkça rastlanır.
Süper bakteri
Bakterilere karşı elimizdeki tüm silahlar yavaş yavaş tükeniyor. Süper bakteri adı verilen türler baş göstermeye başladı. Colistin ismi verilen ve enfeksiyonlarda son çare olarak kullanılan, ürettiğimiz en güçlü antibiyotik, “carbapeneme resistant Enterobacteriaceae” (CRE) isimli bakteri ailesine karşı etkinliğini yitirdi.
ABD’li sağlık yetkilileri CRE’yi ‘kâbus bakteri’ olarak nitelendiriyor zira bu bakteriler, enfeksiyona yol açtıkları kişilerin yüzde 50’sini öldürüyor. ABD’deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), CRE’yi ülkenin karşı karşıya kaldığı en acil kamu sağlığı tehdidi olarak görüyor.
2020 yılında süper bakteriler nedeniyle milyonlarca insanın öleceği tahmin ediliyor.