Fiyatlar, kapsülünden kurtulmuş roket hızıyla uzaya fırlıyor. Enflasyon, Ay’a sert iniş yapmak üzere.
İktidar hala “siz bir de dünyayı görün, enflasyonları bizden daha vahim” diyor.
Öyleyse bizim enflasyonun gökdelen gibi dikildiği tabloda dünyanın gerisi, neden gecekondu semti gibi kalıyor aşağıda?
Resmi işsizlik oranı bile yüzde 10’un üstünde.
Yine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsteyen herkese çalışacak iş vardır” kanaatinde.
İşsizlikten, en evvel işsiz sorumlu yani. Ondan sonraysa yeterince iş sağlamayan açgözlü işveren. Artarsa, kalan sorumluluk da muhalefete ait.
İktidara sorarsan, kendi payına düşen hiç sorumluluk yok.
Halkın çektiği diğer sıkıntılar da iktidardan değil muhalefetten kaynaklanıyor.
Muhalefet, iş beğenmeyenlerin kanına girmese, işsizlikten yakınan olmayacak bile. Sorunu, muhalefet çıkarıyor.
Çarşı pazarda “halkın moralini bozan” da muhalefetin “felaket tellallığı”. Fiyatları, fahiş artmış gibi gösteriyor.
Bay Kemal’i, Bayan Meral’i, Altılı Masa’sıyla yok mu şu muhalefet!
“Ekonomik zorluklar üzerinden milletimizin moralini bozacak siyasi mühendislik hesaplarıyla ülkenin rotasını değiştirecek her türlü oyunu sergiliyorlar.”
Sandıkta gıda darbesine soyunuyor ‘adeta’ bunlar.
“Dünyanın tamamında daha fazlasıyla yaşanan sıkıntıları” utanmadan istismar ediyorlar. Siyaseten ne kaparım diye halkın sıkışıklığından yararlanma peşindeler.
“Sıkıntıları sanki sadece Türkiye’ye mahsus gibi göstermeye çalışanlar, milletin derdini dile getirmiyor, küresel senaryoların borazanlığını yapıyor.”
Olmaz olsun böyle muhalefet! Yerli ve milli de değil zaten. İktidarı seçimde alt edip yerine geçmekten başka bir şey düşündükleri yok.
“Yöntemleri farklı olsa bile terör örgütleri ve Türkiye düşmanları da iktidarı devirmeyi amaçlıyor.” Tesadüf mü?
AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan, bu gerçeğin en farkında olanlardan. Daha dün “FETÖ’cülerin, PKK’lıların ve Türkiye düşmanlarının göçmen meselesini istismar etme gayreti içinde olduğunu” belirtiyordu.
Muhalefet, kimlerle halkın geçim sıkışıklığını, kimlerle göçmen meselesini istismar ediyor görüyorsunuz işte. Bir bir saymış Özkan.
Allah bilir ya; işsizlik ve gıda darbesinin yanında seçimde bir göçmen darbesi de planlıyordur bu muhalefet.
Hiç güven olmaz...
SANATÇILARIN SIKIŞIKLIĞINDAN YARARLANMANIN ADI NEDİR?
Neme lazım, iktidarın yerinde olsam şu taşın altını da kaldırır bir hinlik ararım...
Cumhurbaşkanlığının Dolmabahçe iftarına katılan sanatçıların tezahüratlarındaki doz artışı, neyle açıklanacak?
Türkücü Şükriye Tutkun, “Keşke babam olsa” diye yüksek sesle iç geçiriyor.
Magazinci Hakan Ural, “Devletin yalakası” olduğunu gururla haykırıyor.
Payitahtçı Bahadır Yenişehirlioğlu, Erdoğan’la fotoğrafını “Hünkarım” coşkusuyla paylaşıyor.
Gönül bu. Cumhurbaşkanı’nı sevdikleri, iktidar partisini destekledikleri için suçlanabilirler mi? Elbette hayır.
Fakat sevgilerini gösterme şiddetinde fahiş bir artış gözleniyor. Hararetlerinin derecesi, maddi sıkışıklıklarının ve duydukları ihtiyacın şiddetini de yansıtıyor gibi.
Halkın sıkışıklığını, sıkıntısını dillendirmek, iktidara göre siyasi istismar...
Ekonomik sorunlardan bahsetmek, üç oy toplamak uğruna yine siyasi istismar...
Göçmen politikasını sorgulamak, hem de nasıl siyasi istismar...
İktidar, hoşlanmadığından değil. Güya siyaset, bu konular üzerinden yapılmaması gerektiği için istismar oluyor. Başka niye yapılacaksa.
Anlıyoruz ki bunlar, iktidar nazarında ayıp, yakışıksız ve ahlaken rahatsız edici bir sömürüye giriyor.
Öyleyse...
Güzide sanatçılarımızın; salgın kapanması, müzik yasağı, o bu derken düştükleri sıkışıklıktan yararlanmak, bunun üstünden propagandayı içe sindirmek neye giriyor peki?