Beka söyleminin politik argüman olarak kullanıldığı, politikada fayda-zarar hesabına göre değişkenlik gösterdiği artık sır değil. Politikacıların zaman zaman siyasi ikballerine fayda sağlayacak bazı argümanları beka sorunu şeklinde topluma sunduğu da vakidir.
Beka sorununu objektif değerlendirdiğimizde zamana ve şartlara göre değişkenlik gösterdiğini, dün beka sorunu olarak görülen bazı gelişmelerin planlı ve stratejik hamlelerle sorun olmaktan çıktığını, dün sorun dahi görünmeyen bazı gelişmelerin de bugün beka sorunu haline geldiğini görmekteyiz. Bu sebeple beka söylemi her ne kadar politikanın malzemesi haline getirilip gerekli gereksiz kullanılsa da bazı konuların gerekli önlem alınmadığı takdirde beka sorununa yol açtığı vakidir.
Geldiğimiz noktada Türkiye’nin iki temel meselesine planlı ve stratejik hamlelerle önlem alınmazsa “beka sorunu”na dönüşeceği görülmektedir. Bunlardan birisi “göçmenler” diğeri “yabancılara mülk satışı”dır. Her iki sorun da iktidar etme şekliyle bağlantılıdır ve planlı ve kararlı bir iradeyle çözülebilir. Ancak ihmal edilirse yakın gelecekte beka sorunu olur.
Türkiye’ye sadece Suriye’den değil Afganistan vb. ülkelerden gelen düzensiz göçlerin yakın bir gelecekte çok büyük problemler ortaya çıkartacağını görmek gerekir. Tarih bu tür göç dalgalarının ülkelerin demografik yapısını nasıl etkilediğinin örnekleriyle doludur.
Planlı göçlerle bir ülkenin elden çıkışının en somut örneği Filistin’dir. Yüzyıllık sinsi planla bir bölgenin nasıl işgal edildiği, demografik yapısının nasıl değiştirildiği, zorbalıkla bir devletin nasıl kurulduğunun en bariz örneği Siyonist İsrail’dir.638 tarihinde Hz. Ömer (R.A.) tarafından fethedilen, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Han zamanıyla birlikte Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’ye intikal eden Filistin toprakları 1200 yıl Müslümanların elinde huzur içinde yönetilmişken, 1916 tarihinde Osmanlı Devleti’nin buradan çekilmek zorunda kalmasından sonra Haçlıların gölgesinde Siyonistlerce işgal edilmiş, günden güne dünyanın değişik bölgelerinden getirilen Yahudilerin buraya yerleştirilmesi, buradaki Müslümanların baskı ve zulümle bölgeden uzaklaştırılması, bir kısmının şehit edilmesiyle demografik yapısı değiştirilmiş, planlı işgalle 1948 yılında İsrail bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu bölgede küçücük bir azınlık olan Yahudiler, Siyonist planla günden güne işgal ve göç politikasıyla otuz yılda devlete kavuşmuş, toplam yüzyılda da yayılmasını gerçekleştirmiştir.
Bir başka örnek Irak’tır. Irak’taki Türkmen varlığının uygulanan sinsi planlarla nasıl günden güne yok edildiğini, gerek katliamlar, gerek göçe zorlama, gerek tapu kayıtlarına müdahaleyle azınlık haline getirildiğini görmek gerekir.
Musul ve Kerkük tamamen Türk şehri olmasına rağmen, İngilizlerin burayı işgaliyle birlikte başlayan ve Irak’ın bölünmesiyle devam eden süreçte demografik yapısının değiştirilmesi iyi irdelenmelidir. Uzak geçmişte %90’ı Türk’tü. Yakın geçmişte yani 1920 yılında etnik kökene dayalı yapılan nüfus sayımda 92 bin nüfuslu Kerkük’ün 50 bini Türkmen’di. Gerek nüfus kayıtlarının ortadan kaldırılması, gerek buraya savaş hengâmında Kürt nüfusun taşınması, gerekse planlı demografik yapıyı değiştirme hamleleri Kerkük’te Türkmenleri, Kürtlere oranla azınlık duruma düşürmüştür.
Irak, ABD’nin 20 Mart 2003’te bölgeyi işgaliyle birlikte ikiye bölündü. Irak’ın bir bölümü Şii Araplara diğer kısmı Barzani’nin önderliğindeki Bölgesel Kürt Yönetimi’ne bırakıldı. Buradaki Sünnî nüfusun etkinliği tamamen kırıldı.
20 Mart 2003’te Irak’ta “biyolojik silahı” bulunduğu yalanıyla başlayan ABD ve müttefiklerinin işgali, 22 Mayıs 2011’de İngiltere’nin, 18 Aralık 2011’de ABD’nin Irak’ı terk etmesiyle son bulmuştu. Ancak, kan, gözyaşı, zulümle bir ülkenin demografik yapısının değiştirilmesi ve ikiye bölünmesiyle neticelenen bir işgaldi bu.
Türkiye’nin Turgut Özal döneminde gerek Celal Talabani ve Mesut Barzani’ye ağabeylik yaparak, gerekse ABD politikalarına destek vererek yürüttüğü politikasıyla ortaya çıkan bir işgal… İşgale başka bir katkı da Recep Tayyip Erdoğan döneminde verilmiş; ABD uçaklarının Türk hava sahasını kullanarak Irak’ı bombalamasına izin veren 19 Mart 2003 tarihli tezkerenin kabul edilmesiyle birlikte ABD, Bağdat’ı bombalamaya başlamıştı.ABD, Irak’ı işgal edip, ikiye böldükten sonra ülkeyi terk etme hazırlıkları yaptığı bir dönemde komşu ülke Suriye’ye demokrasi götürmeyi(!) kafasına koymuş olacak ki, 15 Mart 2011’de Arap Baharı bahanesiyle burayı karıştırdı ve iç savaşı başlattı… Çünkü ırkçı emperyalizm ülkeleri karıştırmayı, iç savaş çıkartmayı, bölmeyi, aç bırakmayı, borca esir etmeyi; zulüm, kan ve gözyaşı enkazı bırakmayı iyi bilir.