Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin. (Bakara 43)
Bu mübarek âyetler, İsrail Oğullarını ve benzerlerini kötülükten alıkoyarak en mükemmel bir kulluk vazifesini ifa etmeğe davet ediyor. Başkalarına iyilik yapmalarını emrettikleri halde, kendileri İyilik yapmaktan kaçınanların bu hallerini kınıyor. Hakkın yardımını kazanmak için sabra, namaza devam edilmesini tavsiye buyuruyor.
Cenâb-ı Haktan korkanların da hangi zatlardan ibaret olduğunu gösteriyor: (Ve) ey İsrail Oğulları!.. Sizler de müslümanlar gibi beş vakit (namazı kılınız.) Adabına, erkânına riayet ederek edaya çalışınız.
(Zekâtı da veriniz.) Mallarınızın farz olan zekâtını da fakilere ödeyiniz.
(Ve rükû edenler ile beraber rükû ediniz.) Siz de cemaati müslimin ile beraber rükûa varınız.
Velhasıl: Onların da İslâm şerefine nail olup İslâm cemaatine katılmaları emir ve tavsiye olunuyor. Yahudilerin namazlarında rükû bulunmamaktadır. Halbuki namazın mühim bir rüknü olan rükû vaziyeti, pek lâtif hikmetleri, içermektedir.
Resulullah Hz. Fâtıma’ya şöyle buyurdu:
“Duâ ederken şöyle söyle: Ey Hayy Kayyûm olan Allahım! Bütün işlerimi düzeltmeni, bir an bile beni kendi başıma bırakmamanı, rahmetine sığınarak senden isterim.”