Enformasyon ile hakikat arasında büyük bir fark var! Byung- Chul Han, “Enfokrasi” (KTB Yayınları, Çev. Mustafa Özdemir, 2022) adlı kitabındaki “Hakikat Krizi” başlıklı yazısında bu farkı anlatmaya çalışır. Çağımız bir enformasyon çağıdır ve enformasyon, hakikati elinden geldiğince aşındırmakta, silmektedir.
Nedir enformasyon ile hakikat arasındaki fark? Önce bunu iyi anlamamız gerekiyor. Ama zor, çetrefilli bir konu. Chul Han, andığım yazısında enformasyonu ‘yığın’ ve ‘çöplük’ kelimeleriyle niteler. Buna karşılık hakikat için “yığın oluşturmaz. Yaygın değildir, yığılmaz” (s. 55) der. Önemli bir şey söylüyor aslında, aradaki en bariz farka değiniyor.
Hakikat tektir, bizatihi ve tabiî olarak vardır. Örtülebilir, inkâr edilebilir, ama örtülmesi, inkâr edilmesi onun olmadığı anlamına gelmez. Enformasyon ise çoğalır, çoğaltır, ürer, üretir… Tam da burada hakikat ile enformasyon arasındaki farkı anlatabilmek için Hz. Ali’ye atfedilen “İlim bir nokta idi cahiller onu çoğalttılar” sözü aklıma geldi. İşte bu sözdeki çoğaltma işlemidir enformasyon. Hakikat ise noktadır, tektir, bizatihi var olandır ve sürekli var olacaktır… Burada aradaki bir farka daha işaret etmek gerekiyor. Enformasyon, geçicidir, günceldir, değişebilir, ama Chul Han’ın da belirttiği üzere “hakikatin alametifarikası sürekliliktir.” (s. 60), çoğaltıldıkça, çokluk içinde, sisler arasında kalır, ama kaybolmaz, sadece örtülür. O nedenle enformasyon bir tür cahilliktir. Chul Han bu bağlamda “Enformasyon tek başına dünyayı açıklamaz. Hatta, kritik bir noktadan sonra dünyayı karartır. Enformasyona ilke olarak şüpheyle yaklaşırız.” (s. 54) der. O hâlde hakikat başka, enformasyon başkadır.
Günümüzde olan şey şu: Enformasyon hakikatin yerine geçti. Byung Chul Han’ın hakikat krizi dediği budur! Bunu ‘Mağara alegorisi’yle açıklamak mümkün. Şöyle: Esirlerden biri mağaradan çıkarılır. Özgür kalınca dışarıda hakikatin ışığını, Hz. Ali’nin deyişiyle noktayı görür. Esirlere gördüğünü, hakikati anlatmak için mağaraya geri döner. Bir bakıma parrhesiastes, hakikatperest rolü üstlenmiştir. Ancak mağaradakiler ona inanmazlar, hatta öldürmeye çalışırlar. Chul Han’dan naklen mağara alegorisi, “Bu adam onları çözmeye, yukarıya götürmeye kalkışınca, ellerinden gfelse, öldürmezler mi onu? Hiç şaşmaz, öldürürler.” (s. 59) sözleriyle biter. Kanaatimce mağara enformasyonla kararan, karartılan, karanlıkta kalan dünyadır. Ve bunda, daha doğrusu çağımızın hakikatten koparak bir enformasyon çağı olmasında, dijital devrimin büyük rolü vardır. Bu çerçevede enformasyon toplumu bir dijital mağaradır. Sonuçta hakikatin aydınlığı ve sağlam toprağı, yerini dijital düzenin karanlığına ve kayganlığına bırakmıştır.
Son bir konuya değinmek istiyorum. Çağımızda hakikatperestliğe dayanan entelektüel tipinin yerini enformasyon toplumunun profesyonel uzmanları almıştır Modern dünyanın en büyük sorunlarından biri, otoriter veya totaliter rejimleri sürdürmek isteyen devletlerin hakikat yerine yalanı ikame etmek için sistemli çalışmalar yapması. Byung Chul Han bunu Georg Orwell’in “1984” romanıyla anlatır. Bu romandaki ‘Gerçek Bakanlığı’ aslında enformasyon toplumunun en önemli örnek kurumudur. Bu bakanlığın ana işlevi enformasyon üreterek hakikati örtmektir. Belki tam örtüşmeyecek ama Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” de hakikat yerine yalan ikame etmek bakımından bir hakikat krizinin romanıdır. Bu eserdeki enstitü de bir yalan kurumu olarak Türkiye’nin mağarasıdır.
Bütün bunlardan sonra ne görüyorum? Hakikatten kopuyoruz, enformasyonun karanlık mağarasında noktayı çoğaltan cahiller gibiyiz!..