Halid Abdurrahman’ın kaleminden: Afganistan, IŞİD ve istihbarat servisleri

Gerek daha önceki yazılarım gerekse YouTube yayınlarımda Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi sonrasında IŞİD (DAEŞ) saldırılarıyla baş başa kalacağından ve örgütle kapsamlı bir mücadeleye girişeceğinden bahsetmiştim. Nitekim öyle de oldu. Taliban’ın Afganistan’da yönetimi devralıp, “Afganistan İslam Emirliği” ismi altında yeni kadrolarını açıklamasının ardından IŞİD’in saldırıları aniden hız kazandı. Taliban’ın 15 Ağustos 2021’de başkent Kabil’e girdiği … Halid Abdurrahman’ın kaleminden: Afganistan, IŞİD ve istihbarat servisleri Devamı »

Eklenme Tarihi: 06 Eyl 2022
6 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 06 Eyl 2022
Halid Abdurrahman’ın kaleminden: Afganistan, IŞİD ve istihbarat servisleri

Gerek daha önceki yazılarım gerekse YouTube yayınlarımda Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi sonrasında IŞİD (DAEŞ) saldırılarıyla baş başa kalacağından ve örgütle kapsamlı bir mücadeleye girişeceğinden bahsetmiştim. Nitekim öyle de oldu.

Taliban’ın Afganistan’da yönetimi devralıp, “Afganistan İslam Emirliği” ismi altında yeni kadrolarını açıklamasının ardından IŞİD’in saldırıları aniden hız kazandı. Taliban’ın 15 Ağustos 2021’de başkent Kabil’e girdiği güne kadar sessizliğini koruyan örgüt, bir anda saldırılarını artırdı ve kısa süre içerisinde Taliban yönetimindeki Afganistan’da birçok saldırı gerçekleştirdi.

Bu saldırılardan bazılarına kişisel internet sitemde yer vermiştim. Ancak ilerleyen süreçte İslam Emirliği yönetiminin Afganistan’daki kadrolarını daha da genişletmesi, IŞİD hücrelerine yönelik operasyonları artırması ve Pençşir’i kaybeden Ahmed Mesud öncülüğündeki silahlı muhaliflerin gerilla tarzı saldırıları benimsemeleri ve bu yönde açıklamalar yapmaları, ardından eski Kabil yönetimine bağlı ordu mensuplarının IŞİD’e katıldığı iddiaları, beraberinde örgütün saldırı şeklinin değişmesine neden oldu.

“Saldırılar farklı bir boyuta taşındı”

Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği ilk dönemlerde Afganistan’ın farklı vilayetlerindeki camilere ve Şii ibadethanelerine yönelik saldırılar gerçekleştiren, sıradan Taliban komutanlarını ateşli silah veya el yapımı patlayıcıların kullanıldığı suikastlarla hedef alan, yine Taliban savaşçılarını taşıyan askeri araçları gelişigüzel şekilde hedef alan örgüt sonraki dönemlerde saldırılarını daha sofistike bir boyuta taşıdı.

Bunu daha iyi anlamak için IŞİD’in Afganistan’daki son saldırılarına biraz daha detaylı bakmak gerekiyor. Rahimullah Hakkani ve Muciburrahman Ensari gibi Taliban mensubu olmayıp da harekete destek veren isimlerin hedef alınmış olması aslında IŞİD’in geçmiş dönemde gelişigüzel yaptığı hedef seçiminde birtakım değişikliklere gittiğini gösteriyor. Önceki dönemde sıradan Taliban savaşçılarını hedef alan örgüt bugünlerde saldırılarını düzenlemekte daha özenli davranıyor ve bunun için spesifik hedeflere yöneliyor.

Afganistan’daki IŞİD yapılanmasını değerlendirirken, başta Pakistan ve İran istihbarat servisleri olmak üzere bölgedeki bazı ülkelerin Taliban yönetimi karşıtlığını kesinlikle hesaba katmak gerekiyor. Yine aynı şekilde Ahmed Şah Mesud’un oğlu Ahmed Mesud ve adamları ile Özbek savaş ağası Raşid Dostum’un hiçbir şey yapmadan Afganistan’da olup biteni izliyor olmaları da pek imkân dahilinde değil. Saydığım bu isimlerin ortak bir amaç için IŞİD ile dahi iş birliği yapabileceğini unutmamak gerekiyor. Tabi burada oldukça hassas bir nokta şudur: Taliban muhalifi isimler ve bölge ülkelerinin istihbarat servisleri bu örgüte kendi kimlikleriyle değil, sıradan birer savaşçı kisvesi altında sızmalar gerçekleştirir. IŞİD içerisinde var olmaları, faaliyet göstermeleri ve örgütü yok etmek istedikleri hedeflere kanalize etmeleri ancak bu şekilde mümkündür. Hatta kimi zaman bu kisveyle örgüte sızan yapılara bağlı isimler yine örgüt içinde yükselip yönetici pozisyonuna dahi gelebilir. Yönetici pozisyonuna gelindiğinde ise saldırıları bağlı oldukları istihbarat servisleri ve grupların çıkarlarına göre dizayn etmek çok daha kolaydır.

Yine örgütü kendi siyasi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye yönlendirmeleri yine bu şekilde bir çalışmayla mümkündür. Nitekim bu durum sadece Afganistan’a ve IŞİD’e özel bir durum değildir. Çatışma ve potansiyel risk barındıran bölgelerde varlık gösteren örgütlerin birçoğu, temizleyemedikleri taktirde içlerine sızmış istihbarat örgütleri ve farklı amaçtaki ajanların birer maşası ve onların çıkarlarına hizmet eden taşeron bir yapı haline gelmektedir.

Afganistan gibi, bölge açısından kilit öneme sahip bir ülkede ise bu durum daha da önem kazanmaktadır. Küresel anlamda ABD, bölgesel anlamda ise Pakistan ve İran olmak üzere birçok ülke gelecek dönemde kendileri için bir güvenlik sorunu oluşturacağından Taliban’ın Afganistan’daki devlet yapısını güçlendirmesini istememektedir. Bunun için de tecrübeli istihbarat servislerini çoktan harekete geçirmişe benzemektedirler.

Özellikle IŞİD’in canlı bomba saldırılarıyla hedef aldığı din adamlarından Rahimullah Hakkani ve Muciburrahman Ensari gibi isimlerin ne zaman nerede olacakları konusunda bilgi sahibi olmak örgüt için detaylı diyebileceğimiz bazı istihbari bilgileri gerekli kılıyor. Afganistan’daki dini yapı ve mezhepleri göz önüne aldığımızda bu bilginin örgüte doğrudan halk desteği olarak tanımlayabileceğimiz bir şekilde sağlanmış olması oldukça güç bir ihtimal. Geriye ise örgütün bölgede iş birliği halinde olduğu yapılardan başka bir şey kalmıyor.

Taliban’ın yönetimi devralmasından bu yana uluslararası tanınırlık elde edememiş olması ve ülkedeki ekonomik durumun düzelme sürecinin oldukça ağır işlemesi, yeni yönetimin halka sunabileceği tek şey olan güvenliğin daha ön plana çıkmasına neden oluyor. Daha önceki dönemde bu güvenlik algısını yıkmaya çalışan IŞİD hücreleri gelişigüzel bir saldırı stratejisi izlerken bugün daha çok spesifik hedef odaklı saldırılarda ülkede gücünü ispatlama arayışına girmiş durumda.

Rusya Büyükelçiliği saldırısı

5 Eylül Pazartesi günü başkent Kabil’deki Rus Büyükelçiliğine yönelik canlı bomba saldırısının örgüt tarafından üstlenilmesi buna en büyük örnek. Saldırının geçtiğimiz 20 yıl içinde Afganistan’daki Rusya Büyükelçiliğini hedef alan ilk saldırı olduğunu da eklemek gerekli. Aynı zamanda bu saldırının İslam Emirliği yönetimi ile Rusya arasındaki ilişkilerin oldukça güçlü olduğu bir dönemde gerçekleştirilmiş olması da oldukça manidar. Yine geçtiğimiz dönemde İslam Emirliği yönetimi Hindistan ile ilişki kurmaya başladığı dönemde Afganistan’da Hindu ve Sih tapınağına yönelik saldırı düzenlenmişti.

Bu saldırılarda IŞİD için iki yönlü bir kazanımdan söz edilebilir. Örgüt bir yandan bu hedefleri vurarak Taliban yönetiminin uluslararası ilişkilerine zarar vermeyi hedefliyor. Diğer yandan ise Taliban’ın saldırılar sonrası yaptığı açıklamalarla ve saldırıya uğrayan tapınakların onarımında yer almasıyla, ülke içindeki ve dışındaki çeşitli Müslüman kesimlere “Taliban’ın İslami bir yapı olmadığı” mesajı vererek kendisine olan teveccühü artırmaya çalışıyor. Bu tür stratejilerin, özellikle de geçmiş dönemdeki saldırıları incelendiğinde Afganistan’daki IŞİD yapısının kapasitesi dahilinde olduğu söylenemez.

Örgüt, istihbarat kaynaklarını da kullanarak daha özel saldırılar gerçekleştirmesi durumunda Taliban için ciddi bir tehdit oluşturabilir. Ancak şu an için buna pek yakın değiller. Özel saldırılardan kastım daha görünür üst düzey isimlere yönelik canlı bomba saldırıları veya ateşli silahla gerçekleştirilecek suikastlar. Ancak şartlar yine de örgütün henüz bir gerilla için en etkili saldırı şekli olan bombalı araçları kullanma kapasitesinden uzak olduğunu gösteriyor. Bunda Taliban’ın son dönemde Afganistan’ın farklı vilayetlerindeki IŞİD hücrelerine yönelik baskınlarının da büyük etkisi var.

Afganistan’daki IŞİD yapılanmasıyla ilgili geçen yazımda kullandığım ifadeyi aynen aktarmak istiyorum:

“IŞİD’in Afganistan’daki yapılanmasını diğer bölgelerdeki yapılanmalardan farklı tutmak gerekli. Her ne kadar örgütün genel anlamda izlediği saldırı stratejisi “yakın düşman odaklı” olsa da Afganistan’daki bazı stratejileri farklılık gösterebilir. Bunun nedeni bu ülkedeki yapılanmanın ideolojik düzlemde diğer bölgelerdekinden daha farklı olmasıdır. Özellikle Taliban’ın yönetimi ele aldığı günden bu yana Taliban’a muhalif olan kesimlerden bazılarının IŞİD hücreleriyle ortak hareket ettiği, eylemsel boyutta olmasa dahi yardım ve yataklık gibi desteği bu unsurlara sağladığı biliniyor. Özellikle son dönemde ortaya çıkan raporlarda ABD’nin eğittiği eski asker ve istihbarat elemanlarından IŞİD’e katılanların olduğunun ortaya çıkması bu bahsettiğim konuyu daha farklı bir noktaya çekiyor.”

Sonuç olarak, Afganistan’da IŞİD hücrelerinin gerçekleştirdiği saldırılar devam edeceğe benziyor. IŞİD’e bağlı unsurların başta Suriye ve Irak olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde istihbarat servisleri ve devletler tarafından nasıl kullanıldığını ve başkaları için kullanışlı hale getirildiğini birçok defa müşahede ettik. Afganistan’da ise ihtimaller bunun daha farklı bir şeklini göreceğimiz yönünde gelişiyor. Zaman içerisinde Taliban’ın IŞİD ile mücadelede gösterdiği performans ve zaten ülkede herhangi bir toplum desteği olmayan bu örgütün içerisine sızmış bağlantıların ifşa edilmesi sürecin daha farklı bir boyuta evirilmesine de neden olabilir.