İşte Furkan Nesli Dergisi’nde yer alan ‘Halkın Omzuna Basarak Yükselmek İsteyen Diktatör Sezar’ın Son Anları’ adlı metin;
Sezar, Lüks İçindeydi
Sezar o gün de büyük bir debdebeyle senatoya gelmiş ve bütün senatoyu kuşbakışı gören yüksekçe bir yere konulmuş altın tahtına kurulmuştu. Üzerinde her zaman giydiği şaşaalı bir elbise
vardı. Senatonun görüşeceği mevzuları ve alacakları kararları bildirdikten sonra, tahta iyice yayılarak birazdan başlayacak “parlamentoculuk oyununu” seyretmeye hazırlanmıştı. Sezar
halk meclisini, ikbali için bir basamak olarak kullanmıştı. M.Ö. 101 yılında Roma’da dünyaya gelen Sezar henüz çok genç yaşlarında gözünü iktidara dikmişti. Kültürlüydü ve usta bir halk
avcısıydı…
İkinci Adam Olmak İstemiyordu
Roma’da siyasi iktidar olmanın yolunun askeri kumandanlıktan geçtiğini bilmekteydi. Bu yüzdendir ki ne yapıp etmiş kendisini İspanya Propreatoru tayin ettirmişti. Kazandığı çok küçük
zaferleri propaganda ile büyütüp, şişirmesini bilmişti. Galya ve İtalya’yı işgal ettikten sonra şöhreti birdenbire artmıştı. İkinci adam olmak istemiyordu. İdareyi tek başına
devralmalıydı. İktidara zorla değil de halkın rızasıyla geldiği görüntüsünü vermek istiyordu. Diktatörlüğünü ilan etmeden önce halka da kendisini kabul ettirmek istiyordu. Kısa zamanda
güçlü hitabıyla ile bütün rakiplerini yıpratmış ve meydandan çıkarmıştı. Roma imparatoru Sullam’ın ölümünden sonra da bütün ipler kendisinin eline geçmişti. İlk iş olarak, kendisini
hedefine götürecek kanunları peş peşe çıkartmış ve kendisine pek çok salahiyet verdirmişti. Konsüllüğünün ömür boyu olduğunu senatoya tasdik ettirmiş ve devlet başkanı olduktan sonra do
diktatörlüğünü ilan etmişti. Artık kanunu kendisi koyuyor, müesseselerde değişiklikleri kendisi yapıyor, senatörlerin listesini kendisi düzenliyordu.
Halkının Durumu Umurunda Değildi
İmparator sıfatıyla ordunun mutlak hâkimi de kendisiydi. Yine senatoya tasdik ettirdiği bir kanunla hudutsuz salahiyetler kazanmıştı. Savaş ilan etme ve sulh yapma, asalet unvanı verme,
yüksek vazifelileri tayin etme, eyalet hükümetlerini bölüştürme, kanun gücünde kararnameler çıkarma salahiyetlerine haizdi. Basılan bütün paraların üzerine kendi resmini koydurmuştu.
Yılın bir ayına (Julius - Temmuz) da kendi adını verdirmişti. Ülkenin her tarafına heykelini diktirtmişti. Gerçek bir halk idaresini kurmak vaadiyle iş başına gelen Sezar tarihlerin
kaydettiği en büyük diktatörlerden birisi olup çıkmıştı. İsterse kukla haline gelen senatoyu da kaldırabilirdi. Fakat senatoyu bir kukla olarak kullanmak onun en büyük zevkiydi.
Ülkedeki ahalinin durumu umurunda bile değildi. Oysaki ahali büyük sıkıntı içerisindeydi. Ekonomik durum gittikçe kötüye gidiyordu.
Kendine Karşı Gelenleri Sustururdu
Sezar kendince bütün bu sıkıntıların çaresini bulmuştu. Eğlence... Çılgınca eğlenceler tertipleyerek halkın sıkıntılarını unutturmaya uğraşıyordu. Fakat nafile... Halk artık
homurdanmaya başlamıştı. Sezar 15 Mart’ta senatoya geldiğinde bütün bunları düşünmüş ve yapacaklarını plânlamıştı. Her zaman yaptığı gibi, şikâyetçi olanları ve kendisine karşı
koyabilecekleri yok edecekti. Rakiplerini hangi usullerle yok etmesi gerektiğini düşünüyordu. Artık gözlere mil çektirmek, kollarından ve bacaklarından dört ata bağlatıp, atları dört
ayrı istikamete salıvermek suretiyle parçalamak, arabaların arkasından sürükleyerek parça parça etmek gibi usullerden bıkmıştı. Yeni usuller bulmalıydı. Öyle bir şey bulmalıydı ki, hiç
kimse kendisine karşı gelmeye cesaret edemesin, herkesin gözü yılsın...
Sezar Çırpınıyordu
Daldığı hayalden, kendisine yaklaşanları görünce uyandı. Bir grup senatör kendisine doğru geliyordu. Acaba ne istiyorlardı? Sezar bir anda çekilen hançerleri görünce korkudan sapsarı
oldu. Haykırmak istiyor, fakat ağzından tek söz çıkmıyordu. Dili tutulmuştu. Ellerini uzatarak darbelere mani olmak istedi. Gözleriyle yalvarıyordu. Bunlar yaptığı son hareketlerdi.
Hançerler kıvılcımlar çıkararak inmeye başlamıştı. İnen hançer tekrar havaya kalktığında, renginin değişmiş olduğu görülüyordu. Hançerler kıpkırmızı olmuştu... Cumhuriyetçi gizli bir
teşkilat kuran suikastçılar hışımla hançerlerini saplamaya devam ediyorlardı. Sezar çırpmıyor, debeleniyordu. Altından tahtı, üzerindeki şaşaalı elbisesi kızıla boyanmıştı. Sezar
dizlerinin üstüne çökmüştü.
“Sen de mi Brütüs?"
Tam o esnada vücuduna inmek üzere kalkan hançerin sahibini gördü. Bu gayrimeşru çocuğu Brütüs’tü. Gayri meşru muhabbetin cezasını bu dünyada iken görüyordu. Sezar gayri meşru oğlunun
kendisini hançerleyenler arasında olduğunu görünce, inledi. “Sen de mi Brütüs?” Brütüs onu duymamıştı bile. Ve hançerini hınçla indirmişti. Sezar’ın iri iri açılan gözleri tavana
bakıyordu. 35 bıçak darbesi yiyen vücudu et yumağı halinde duruyordu. Romalıların hayal etmeğe bile cesaret edemedikleri bir sahne yaşanmıştı senatoda. Astığı astık, kestiği kestik bir
diktatör ayaklar altında duruyordu.
*Burhan Bozgeyik’in “Meşhurların Son Anları” adlı kitabından alıntı yapılmıştır.