İşte Hasan Demir’in o yazısı;
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında cemaat ve tarikatlar hedef tahtasına oturtuldu ve bu yapılar yeniden sorgulanmaya başlandı. Televizyon programlarında bu konu sürekli olarak işlendi ve işlenmeye devam ediyor. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığına ait olduğu iddia edilen Türkiye’deki cemaat ve tarikatlar ile ilgili “gizli” ibareli bir rapor yayınlandı. Son günlerde ise bir gazetecinin yazdığı kitap ile bazı cemaat ve tarikatların içindeki ahlaksızlıklar, yolsuzluklar anlatılmaya çalışılıyor ve o gazeteci birçok ulusal kanala çıkartılarak cemaat ve tarikatların durumu ve statüsü ele alınıyor ve sürekli gündemde tutuluyor. Genel olarak çıkartılan sonuç: Cemaat ve tarikatlar denetlensin
Evet, cemaatler ve tarikatlar denetlensin, deniyor. Televizyon programlarında ve kitaplarda örnek verilen bâtıl yola sapmış, ahlaksızlığı, dolandırıcılığı şiar edinmiş cemaat ve tarikatlar denetlensin elbet. Biz dinimizi, çocuklarımızı ve neslimizi sapık ve sapkınlardan korumalıyız. Peki, denetlenmesi ve sorgulanması gereken sadece cemaat ve tarikatlar mı?
Yaklaşık 20 yıl milli eğitimin sıralarından, tedrisinden geçtiği halde hırsız, ahlaksız, büyük-küçük bilmeyen, uyuşturucu ve alkol bataklığına gömülmüş gençleri meydana getiren eğitim sisteminin de denetlenmesi gerekmez mi?
Televizyon programlarında ahlaksızlığı öğreten, karı-koca ilişkilerini laçka hale getiren, "evlilik programı" adı altında insan pazarlayan, aşk(!) diye aldatmayı meşru gösteren televizyonların denetlenmesi gerekmez mi? Diyeceksiniz ki, zaten televizyonları denetleyen bir kurum (RTÜK) var. Bir kurum var ama bu programlar yapılmaya devam ediyorsa buna müsaade eden RTÜK'ün de denetlenmesi gerekmez mi?
Ticarî, sosyal ve daha birçok çürümüşlüğü sayacaktım ama hadi onu bir kenara bırakalım, % 99’u Müslüman dediğimiz toplumumuzda bugün camilerimize bile "güvenlik kamerası" takıyorsak, çalınmasın diye cami çeşmelerine bile demir kaynatıyorsak camilerin, hocaların, müftülerin, Diyanet’in denetlenmesi gerekmez mi?
Unutmayalım! Kadına şiddet uygulayanlar, yolsuzluk, hırsızlık yapıp adam öldürenler, terörist olup masumların canına kıyanlar… bu insanlar Mars’tan gelmedi, kendi toplumumuzdan çıktı. Toplumumuzun can, mal, namus, nesil, akıl, din emniyetinden kimler sorumluysa onların denetlenmesi gerekmez mi?
İnsanlar bugün mal, makam, para, kariyer için adam satıyorsa; nefislerinin kulu-kölesi olmuşsa; akraba ilişkileri bitmiş, anneler-babalar huzurevi denilen huzursuzluk evine terk edilmişse; ahlaksızlık, namussuzluk artmış, insanlar haram bataklığına gömülmüşse, bunalıma girmiş, intihara kalkışıyorsa; toplumda boşanma oranları artmışsa; fakirler, kimsesizler, işçiler sömürülüyorsa; haklının dediği değil, güçlünün dediği oluyorsa; insanlar Allah’ı bırakıp ideolojilere, nefislerine kul olmuşsa bu medeniyetin, bu ideolojilerin denetlenmesi, sorgulanması gerekmez mi?
Son söz: Biz kul’uz, kulluğumuzu bilmeliyiz. Kul acizdir, eksiktir, ilmi sınırlıdır ancak Allah âlimdir, âdildir, kâmildir, hakimdir. Sadece Allaha teslim olan, kul olan insan ve toplumlar kurtuluşa erer.